REKLAMI GEÇ

Eskiyi’ satışa çıkaran şu ‘eskimiş’ ülkücüler

ISRAFIL KUMBASAR tarafından 9 Mart 2004 yılında kaleme alınan aşağıdaki yazı, Anayasa Değişikliği Referandumunda “hayır” oyunun çıkacağını sezen AKP’liler tarafından, son zamanlarda malum televizyon kanallarında “evet” vereceklerini haykıran “sözde eski ülkücüleri” konuşturması ile tekrar gündeme geldi. Çünkü sadece seçim atmosferinde ortaya çıkan bu “Eski ülkücüleri” tanıyan kimse yok. Tanıyanlar da, onları tarif ederken, silik kişilikleri ve Ülkücü camia içine sızmış provokatör, ajan olarak yorumluyor….

/ DENİZLİHABER / 4 Eylül 2010 Cumartesi, 18:47

ISRAFIL KUMBASAR tarafından 9 Mart 2004 yılında kaleme alınan aşağıdaki yazı, Anayasa Değişikliği Referandumunda “hayır” oyunun çıkacağını sezen AKP’liler tarafından, son zamanlarda malum televizyon kanallarında “evet” vereceklerini haykıran “sözde eski ülkücüleri” konuşturması ile tekrar gündeme geldi. Çünkü sadece seçim atmosferinde ortaya çıkan bu “Eski ülkücüleri” tanıyan kimse yok.
Tanıyanlar da, onları tarif ederken, silik kişilikleri ve Ülkücü camia içine sızmış provokatör, ajan olarak yorumluyor.

Bende, geçtiğimiz günlerde bir malum televizyon kanalında, bu -sözde- ülkücülerden birisinin konuşurken ve spikerin çanak yönlendirme sorularına teyp gibi cevap vermesi karşısında şaşkınlığımı gizleyemedim.
Yazı tam bu sırada tekrar yayınlandı. Ben de virgülüne bile dokunmadan yayınlıyorum.

“Kaynağını Türk ve İslam medeniyetinden alan ülkücülük, aslında bütün ideolojiler gibi dünyayı ‘algılama’, ‘anlama’ ve ‘yorumlama’ biçimidir.
Eğer, bir insan yaşadığı zaman diliminde dünyaya ‘Türk-İslam ülküsü’ çerçevesinden bakıyorsa ülkücüdür, aksi halde değildir.

Ne hikmettir ki, son zamanlarda ‘eskiye’ rağbet artıyor, ‘bit pazarına’ nur yağıyor.
‘Eskinin’ kelimesi dahi, bazen ‘bulunmaz Hint kumaşından’ daha fazla değer kazanabiliyor.
Siz, ‘inançlarını’, ‘değerlerini’, ‘yargılarını’, ‘yaşam biçimini’ değiştiren bir kişinin, geçmişinin önüne ‘eski’ kelimesini koyarak övündüğünü hiç gördünüz mü?
Mesela, şimdiye kadar birisi size kendisini tanıtırken şöyle dedi mi:
– “Merhaba, bendeniz Mahir, eski komünist.”
Yahut:
– “Selamünaleyküm ben Yusuf, eski Hıristiyan.”
Veya:
– “Selam ayol, ben Dilruba, eski erkek.”
Ancak, şu tür bir tanışma biçimi ile zannedersek son zamanlarda siz de sık sık karşılaşıyorsunuzdur:
– “Naber gardaş, yoksa tanımadın mı beni?”
– “Yooo.”
– “Cengiz, eski ülkücü.”
– “?..”

* * *
Bu zat-ı muhteremler kimler mi?
Ülkücüler onları çok yakından tanıyorlar.
Yıllarca rahmetli Bağbuğ Alparslan Türkeş’e karşı cephe alıp, ‘hareketin büyümesinin önünde’ adeta etten duvar oluşturdular.
Hayatlarının hiçbir döneminde ‘gerçek ülkücü’ olmadılar, hatta ‘ülkücülüğü’ temsil eden partilere oy bile vermediler.

Ya ‘hasbelkader’ ülkücülerin arasında bulundular, ya da ülkücülerin arasına ‘görevli’ olarak sızdılar. ‘Ülkücüler’ ile ‘milletin’ arasında nifak sokmaya çalıştılar.
‘Göçmen kuşlar’ gibi daldan dala kondular.
‘İktidar’ kokusunu aldıkları ‘merkez’ partilerin kapısında ‘ikbal’ aramaya başladılar.
Önce ‘12 Eylül’ yönetimi tarafından kullanıldılar.
Sonra Özal’ın ‘dört eğilim’ dergahında el pençe durup ‘ceplerini’ doldurdular.
Sonra ‘baba’ belledikleri Demirel’e biat ettiler.
Sonra Çiller’in eteklerinin altına üşüştüler.
Ve nihayet Tayyip Erdoğan’ın gölgesinde ‘aklanıp-paklanıyor’, değişiyor, dönüşüyorlar.

* * *

Onlar, normal şartlar altında ‘sırça köşklerinden’ dışarı çıkmazlar, ülkücüleri tanımazlar, yolda görseler ‘selam’ dahi vermezler.
Bazıları, ne zaman ki ‘kemik yaladıkları’ kapılardan kıçlarına ‘tekmeyi’ yerler, işte o zaman ‘eskiden’ ülkücü olduklarını hatırlarlar.
Bazıları ise özellikle ‘seçim dönemlerinde’ ortaya çıkarlar. Ansızın kapınıza dayanır, dayanılmaz bir ‘yüzsüzlük’ ve ‘pişkinlik’ içerisinde sırıtarak kendilerini tanıtırlar:
– “Vay gardaşım, tanımadın mı, ben eski ülkücü…”

Eminiz ki, üzerlerine yeniden ‘kurt postu’ geçiren bu çakallar, ellerinde bir takım broşürler ile yine ortalıkta dolaşıyor, sık sık ‘eski günlerden’ bahsederek kafalarınızı ütülüyor, ‘ikbal peşinde’ koştukları partiler adına ‘geçmişin hatırı’ için sizden oy istiyorlardır.
Siz siz olun, omuzlarında ‘eski ülkücü’ apoleti taşıyan bu tür heriflere sakın yüz vermeyin.
Yanınıza her sokulduklarında ‘vebadan kaçar’ gibi uzak durun, suratlarına tükürün.
Olmadı, kıçlarına tekmeyi vurup kovun.

* * *

İşte size ‘dönüşüm’ tezgahından geçen dört karakterin kendini tanıtma biçimi:
– “Selam, ben eski komünist, yeni liboş.”
– “Ben eski İslamcı, yeni küresel misyoner.”
– “Wale ben de eski terörist, yeni aydın.”
– “Arkadaş da eski erkek, yeni travesti.”
– “Ya siz bayım.”
– “Ben mi, şey, eski ülkücü, yeni türkücü.”
Ve vatandaşın yorumu:
– “Birbirlerini ne de güzel tamamlıyorlar.”
***
Evet..
Ülkücü tabirinin eskisi olamayacağı gibi, Ülkücü’nün de eskisi olmaz.
Bunu kabul etmek Ülkücülüğe sığmaz. Ülkücü’nün yuvası ve partisi MHP’dir.
Hayat felsefesini ve siyasi mücadelesini “Ülkücü “ olarak yapanlar, kendine çeki düzen vermek zorundadır.

Yorum Yaz

Aşağıdaki gerekli alanlara bilgilerinizi girmelisiniz. e-posta adresiniz yayınlanmayacaktır.

 karakter kaldı