REKLAMI GEÇ

KURBAN BAYRAMI DA YASAKLANSIN!

Son zamanlarda iptallerle yatıp, iptallerle kalkar olduk. Bu olaylar, kimsenin dikkatini çekmeyen bir kutlama ile başladı. “23 Nisan Çocuk Bayramı ile Kutlu Doğum Haftası aynı haftaya denk getirildi. Oysa, Sevgili Peygamberimiz (s.a.v)i anmak için, her yıl Rebiülevvel ayında; (Hz. Peygamber’in dünyaya teşrifleri olarak) kutlanan Mevlid, Rebiulevvel ayının 12. Gecesidir. Asırlardır milletimiz tarafından “Mevlid Kandili” olarak kutlanmaktadır. Diyanet İşleri Başkanlığı ve Türkiye Diyanet Vakfı, yüzyıllar…

/ DENİZLİHABER / 18 Ocak 2012 Çarşamba, 15:23

Son zamanlarda iptallerle yatıp, iptallerle kalkar olduk. Bu olaylar, kimsenin dikkatini çekmeyen bir kutlama ile başladı. “23 Nisan Çocuk Bayramı ile Kutlu Doğum Haftası aynı haftaya denk getirildi. Oysa, Sevgili Peygamberimiz (s.a.v)i anmak için, her yıl Rebiülevvel ayında; (Hz. Peygamber’in dünyaya teşrifleri olarak) kutlanan Mevlid, Rebiulevvel ayının 12. Gecesidir. Asırlardır milletimiz tarafından “Mevlid Kandili” olarak kutlanmaktadır.

Diyanet İşleri Başkanlığı ve Türkiye Diyanet Vakfı, yüzyıllar önce bir ilim ve kültür bayramı şeklinde kutlanan mevlid geleneğini canlandırmayı amaçlamış, bu düşünce ile de Peygamberimizin doğum gününü içine alan haftayı, “Kutlu Doğum Haftası” olarak ilan etmiştir.

Oysa Hz. Peygamber’(s.a.v)in doğumu Miladi takvime göre 14 Nisan tarihine denk gelmektedir. Kutlu doğum haftası başlangıcı Hicri takvime göre Rebiülevvel ayının 12. gecesi sayılır ve 12. geceden itibaren bir hafta kutlanır. Bu hesaba göre, bu yıl 14 Nisan 2012 de başlaması gerekir. Yani, 23 Nisan tarihinden tam 10 gün önce Kutlu doğum haftası başlar. Bir hafta olduğuna göre, Kutlu doğum haftasının 20 Nisan tarihinde bitmesi gerekir.  Ama bizim Diyanet, bunu 23 Nisan ile birleştirdi. Biz bunu hiç dikkate almadık.

İkincisi ise, Cumhuriyet Bayramı kutlamalarının ertelenmesi.  Van depremi ve şehitlerimiz olduğu için Cumhuriyet Bayramı kutlamaları kısıtlandı. Muhalefet başta olmak üzere “Nasıl yasaklanır” diye feryat ettik, ama sindire sindire kabul ettik. Şimdi, Ocak ayında 19 Mayıs Atatürk’ü anma, Gençlik ve Spor Bayramı’nın illerde kutlanmaması, Ankara merkezde kutlanması gibi bir genelge Milli Eğitim Bakanlığı tarafından yayınlandı. Efendim, muhalefet başta olmak üzere bütün kesimler yine “Olmaz!” dediler. Ama bu genelgeyi de “sindire sindire” kabul edeceğiz.

Bazıları tarafından ister Cumhuriyet düşmanlığı densin, ister Cumhuriyetin değerleri ile oynamak olarak algılansın; bu yasakların gerekçeleri belli.. Van depremi, şehitlerimizin olması, çocuklarımızın 19 Mayıs kutlamaları için özel elbise diktirmeleri, üşümeleri, okula gidememeleri gibi nedenler bu etkinliklerin kısıtlanmasında etkili oldu.
Ama bana göre de iyi oldu. Bunların altında art niyet aranmamalıdır. Niye mi? Anlatayım. Efendim, 14 Nisan ile 23 Nisan arasında 9 gün var. Önce Kutlu doğum haftası, ardından 23 Nisan kutlamak yerine, tek masrafla iki mutlu günü aynı anda kutlamak hem masrafların kısılması, hem de çocukların iki ayrı gün okullarından kalması yerine, tek gün okullarına gitmemesi sizce daha iyi değil mi?

Cumhuriyet Bayramı etkinlikleri ve 19 Mayıs kutlamaları için öğrencilerin özel kıyafetleri kıt kanaat geçinen ailelere ayrı bir külfet getirmektedir. “Okula katılım payı, kaloriferler bozuldu tamir parası, odun kömür alınacak yakıt parası vs.” ile zaten bunalan aileler, birde kutlamalara katılan çocuklarının arkadaşları yanında boynu bükük kalmasın diye asgari ücretlerini yatırdıkları elbise parası ile aç kalmaktansa, kutlamaların olmamasını tercih eder. Üstelik, havaların soğuk olması, çocukların yüzlerce lira verilerek alınan o elbiselerin içinde tir tir titreyerek üşümeleri ise cabası..
Madem ki, bu kısıtlamalar ya da halkın anladığı dilde yasaklamalar insanlarımızı düşünülerek yapılıyor, o zaman Kurban

Bayramı kutlamalarına da yasaklama getirilsin. Çünkü, zengin insan kurban keserken, fakir insan 4 gün evinden dışarı çıkamıyor. Ülke nüfusunun hatırı sayılır bir bölümünün açlık sınırı altında, açlık sınırında ve yoksulluk sınırında yaşaması, Kurban Bayramı’nı elit kesimin bayramı durumuna düşüyor.  Aldığı asgari ücretle bir kurbanlık bile alamayan insanlar, Çoluk çocuklarına et ikram edemedikleri için ruhen çöküyorlar. Hele o minicik çocuklar, komşuları kurban keserken; uzaktan bakarak iç geçiriyorlar. “Niçin bizim evde de kesilmiyor” gibilerinden düşünüyor. Oysa, eğer her şey insan içinse, 23 Nisan, Cumhuriyet Bayramı ve 19 Mayıs kutlamaları insanlarımız düşünülerek kısıtlanıyorsa, Kurban Bayramı’nda insanlarımızın ruhi halleri düşünülerek kısıtlanmalıdır.
Sevgi Eli, Kimse Yok mu, Deniz Feneri, Kızılay, Türk Hava Kurumu gibi dernekler, zenginlerin yardımları ile aldıkları kurbanlıkları kessinler ve tüm şehir halkına dağıtsınlar. Mazide kalan Bayramdan bayrama et gören aileler bu sayede rencide olmadan evlerinde eti görsünler. Zenginlerimiz ise, kurban kesmesinler. Nasıl olsa, et yedikleri halde; kurbanlıklara bakarak kamaralar karşısında “Hayvan haklarından” bahseden hayvan dostları da böylelikle feryat edemezler.. Kısacası.. Artık gelenek, görenek, kültür değerlerimiz “milenyum’a” göre şekilleniyor. İstesek de, istemesek te “sindire sindire” bunları kabul edeceğiz… Bu saatten sonra feryat etmenin hiçbir anlamı yoktur.

Yorum Yaz

Aşağıdaki gerekli alanlara bilgilerinizi girmelisiniz. e-posta adresiniz yayınlanmayacaktır.

 karakter kaldı