REKLAMI GEÇ

TERMAL VE SU KÜLTÜRÜ ÜZERİNE

16 Eylül 2019 Pazartesi

Bir kaç yıl önce, 2016 yılında, neredeyse bir yılı bulan “Denizli’de Turizm” başlıklı, toplamı 35 bölümü aşan dizi yazımız Denizlihaber.com sayfalarında haftalık olarak yayımlanmıştı.

Dizinin bazı bölümlerini yeniden gözden geçirdiğimde bir şeyi ilk kez fark ettim: O yazılar boyunca sadece turizmi konuşup yazmamış, aynı zamanda bölgesel turizme temel teşkil eden termal ve sağlık turizmini pek çok kez ele almış, muhtelif görüşmelerimize konu etmişiz. Röportajlarımızın neredeyse tamamı termal sağlık üzerine konuşma ve değerlendirmelere dönüşmüş. Yani bugün oturup yazmaya çalıştığımız konuya dair bir hayli bilgiyi, daha o günlerde kayda geçirmişiz.

Örneğin, “Türkiye’de sağlık sistemini kurtaracak olan, bence sağlık turizmidir”(1) sözünü, o dönem Karahayıt’ta bir otelde iş başı yapan, Cerrahpaşa Hastanesi eski başhekimlerinden ve Galatasaray Üniversitesi Rektör Yardımcılığı yapmış olan Prof. Dr. Şafak Sahir Karamehmetoğlu’ndan aktarmıştık.
Ancak, o günlerde çalışmamızı lokalize eden “termal” gibi bir konu yoktu gündemimizde. Konu “bölgesel turizm”di. Daha genel bir turizm imgesinden yola çıkarak, bileşenlerinin yerel ölçekte neler olabileceği, yeni yaklaşımların nasıl oluşabileceği, farklı turizm potansiyellerinin değerlendirilmesi üzerine hangi imkanlar yaratılabileceği gibi kapsayıcı bir çalışma yapmıştık.

Son elli yılın turizmcilerinin bazıları bu dizi yazı boyunca konuğumuz olmuş, ya da biz onlara konuk olmuştuk. Bugün termal sağlık için vazgeçilmez olan kaynakların nasıl ortaya çıktığı, canlandığı, zamanla bölge turizminin kalbine nasıl dönüştüğünü canlı anlatımlarıyla kayıt altına almıştık.
Şimdi “termal” konusu bambaşka bir merhalede seyrediyor. Kentin turizm beklentileri eşiğini aşmasında temel bir rol üstleniyor. İzlenen turizm politikalarının merkezi konumuna yerleşerek tüm idari ve bürokratik mekanizmayı adeta büyülüyor. Gözler başka imkanları görmüyor ve ilginçtir her gelen mülki yönetici ilk andan itibaren kendini bu büyüye kaptırmaktan alamıyor.

TERMAL’İN BÜYÜSÜ?
Peki, termalin bu kadar etkileyici olmasının sebebi nedir? Sadece Denizli turizmine özgü müdür bu çekicilik? Ya da daha başka mecralarda devam eden varoluş sorununun parçası mıdır? Sağlıkla ilişkisi nedir?

Modern insan, yaşamın veçhelerini tartışmakla geçirdiği 20. yüzyıldan farklı olarak, günümüzde, yaşama koşulları, imkanları ve uzun yaşamın sürekliliği ile ilgili gelişmelere odaklanmış durumda. Bu odaklanmayı niteleyen en önemli arayış, sağlık teknolojisinin yaşlılık olgusunu bertaraf ederek ya da olabildiğince geciktirerek daha uzun yaşama olanaklarına kavuşturacak düzeyde gelişmesinin kodlarını keşfetmek.

İkinci olarak, geçen yüzyılın laboratuvara hapsolan ve devletler ekonomisinin doğrudan denetimiyle devam eden sağlık olanaklarının gelişim seyri, özellikle 1980’lerden sonra hızla gelişen küreselleşme olgusu ile birlikte parçalanmaya başlayan merkezi denetim sistemlerinin kısıtlayıcı ve baskıcı mekanizmalarından kurtuldu, doğayı gözetmeyi de gündemine alan bir anlayışla alternatif arayışlara yöneldi.

Üç bin yıllık tarihe sahip Çin tıbbının yeniden güncel hale gelmesi bu bağlamda rastlantı olmasa gerek. Beraberinde doğal koruma ve korunmayı önceleyen şifa arayışları, arkaik sayılan doğa kaynaklı sağlık imkanlarını güncel teknolojik gelişmelerle yeniden yorumlamayarak post-modern imkana dönüştürdü.

SU VE SAĞLIK İLİŞKİSİ
Termali niteleyen tek şey su! Zengin mineraller ve ısı ölçeğiyle bir araya geldiğinde, sağlık için vazgeçilmesi mümkün değil. Binlerce yıldır toplumsal yaşam formlarının ortaya çıkmasının, şekillenmesinin, yerleşik yaşama geçişin ve bu formun her aşamada sürdürülmesinin yegane unsuru su oldu. Geçmiş uygarlıkların tümü akarsular kıyısına kuruldu. Özellikle son buzul çağdan günümüze biçimlenen insan yaşamının en gelişmiş uygarlıkları, su kaynakları yakınına kurulanlar olageldi. Bugün hala o kaynakların çevresine kurulmuş yerleşkelerin kalıntıları ya da o kalıntılar üzerine inşa edilmiş şimdiki yaşamları başka türlü açıklamak mümkün değil.

Günümüz sağlık arayışlarında, özellikle turizm nitelikli sağlık arayışlarında termalin yerini başka bir doğal oluşumun alması olanağı, biraz da bu nedenle yok. Çünkü doğal termal su, en eski çağlardan beri hemen hemen tek tedavi kaynağı olageldi. Hierapolis’in tarihine yakından baktığımızda, elde edeceğimiz tek bilgi, kentin antik dönemden günümüze kadar İç Ege’nin neredeyse en önemli sağlık kenti olduğu gerçeğidir. Bu gerçeği nedenleyen ise termal kaynaklar ve bu kaynakların çağlar boyunca kesintisiz olarak yeraltından çıkıp akmayı sürdürmesidir.

NEDEN TERMAL?
Şimdiki zamanlar, “termal”in sadece sağlıkta değil, hayatın çok farklı alanlarında işlevsel olduğunu ve hayatımızı giderek daha fazla işgal etmeye hazırlandığını gösteriyor. Termal kullanımı, artık farklı endüstrilerin bir parçası haline geldi. Gıda üretiminde sera teknolojisi, enerji üretiminde ise jeotermal teknolojisi, başta termal olmak üzere yeraltı kaynaklarını hızla gündelik hayatın yeniden üretimine eklemleyerek başlı başına endüstriyel üretim alanına dönüştürdü. Artık eski çağların sağlık, estetik ve güzellik tekniği yerini, daha hoyratça süren termal kullanımına ortak etti.

Burada bir noktaya vurgu yapalım: Kısaca “termal sağlık” olarak tarif edilen ve dünyanın pek çok yerinde turizm programlarıyla birlikte değerlendirilen termal kaynakların kullanımı, bugün diğer sektörel kullanımları ile birlikte düşünüldüğünde en masum ve ekolojik sistem için en kabul edilebilir kullanım biçimine sahiptir.

Eğer kaynaklar yeryüzüne kendi yolunu bularak çıktığı an itibariyle dengeli ve doğallığına zarar vermeyecek (ya da en az zarara meydan verecek) programlar çerçevesinde sağlık ve güzellik (estetik) amacıyla değerlendirilirse, bu hem yerel ve ulusal ekonomilerin, hem de ortak toplumsal sağlığın sürdürülmesi için çözüm aracına dönüşecektir.

JEOTERMAL TARTIŞMALARI
Bir başka açıdan; termal sözcüğünün günümüz çağrışımları, sağlık turizmi gibi sadece hizmet sektörüyle açıklanan masumiyete mahsup edilemeyecek denli olumsuzluklarla birlikte anılıyor. Özellikle enerji sektörü için termal su kullanımının yarattığı tahribat tartışmaları, bu uygulamalara maruz kalan toplum kesimleri nezdinde kabul edilir cinsten değil. Bu türden gelişmeler ne sadece bizim bölgemizde, ne de sadece bizim ülkemizde sürmüyor. Dünyanın her bölgesi benzer tartışmaları kamuoyuna taşıyan çevreci grup ve platformların etkinliklerine sahne oluyor. Yani yaşanan tartışmalar ve ortaya çıkan sorunlar, hiç bir şekilde görmezden gelinemeyecek yaygınlıkta etkiye sahip.

Sağlık turizmi bağlamında araştırmayı ve yazmayı amaçladığımız “termal” olgusu, giderek yukarıda sözü edilen tartışmalı jeotermal sorunlarıyla iç içe geçen bir sürece dönüşmemeli. Çünkü özellikle Denizli’nin termal kaynakları üzerine kurulan JES’ler (Jeotermal Elektrik Santralleri) nedeniyle bu tartışmalar çoktan başladı. Yanı başındaki komşu il Aydın’da, geri dönüşü olmayan bir yola hayli zaman önce girdi. Manisa’da benzer sorunlar baş gösterdi. Gerek iklim, gerekse jeolojik olarak Batı Anadolu’nun bereketli topraklarındayız. Yeraltı ve yer üstü kaynakları hangi açıdan baksanız ‘zenginlik’ içeriyor. Yani her yatırımcı veya sermaye sahibinin, doğayı ve ekolojik dengeyi hesaba katmaksızın iştahını kabartabilecek bir ‘zenginlik’ bu!

Daha fazla uzatmadan bu giriş metnimizi noktalayalım.

Termal su sadece günümüz insanlarının kullanım değerine sahip nesnesi değil. Çok eskilerden beri; Neolitik çağlardan günümüze uzanan zaman dilimi boyunca termal su özellikle sağlık amaçlı olarak kullanılmış. Geç tarihöncesi uygarlıkların evrimi ve Helenistik-antik dönemlerle birlikte sağlık amaçlı kullanımı yaygınlaşmış, adeta kendi döneminin mali değerini üretmeye başlamış. Sağlık kentleri böyle türemiş olmalı. Çok tanrılı dönemler boyunca ( çoğunlukla pagan dönemlerinde)tanrısal olanı insana yakıştıran, su inancı ve kültürü olmuş. Sağlık olgu ve imkanı ise suyu yeryüzündeki mertebesinden alıp tanrılar katına yükseltmiş. Büyük Menderes Nehri ve Tanrı Meandr, Bunun bölgemizdeki en tipik örneğidir. Geçtiğimiz yıllarda Tripolis antik kentinde (yanlış hatırlamıyorsam) Çocuk Meandr heykeli bulunmuştu. Ayrıca Çal Ortaköy civarındaki Apollon Lairbenos kutsal alanı su kültürü ve sağlık ilişkisi ile bölge yerleşmeleri arasındaki önemini gösteren yazıtlara sahiptir. Bu kadarı bile su kültürü ile bölge yerleşmeleri arasındaki doğrusal ilişkinin boyutunu açıklar. Her biri, günümüz modern Denizli’sinin sahip olduğu tarihsel zenginliğin bir parçasıdır.

Tüm bunlar nasıl oluşmuş ve nasıl bir evrimsel gelişme göstermiş?
Tarihi ve kültürüyle “termal” olgusuna işte bu çerçevede bakacak, yaklaşık 4-5 ay boyunca konuşulmamış hiçbir şey bırakmamaya çalışacağız. İlgilileriyle, işletmecileriyle, tarihsel gerçekliği ile yüzleşeceğiz. Modern insanın tatil ve sağlık kavramları arasına sıkıştırdığı termal olgusu nereye gidiyor, kent ölçeğinde ve bölge turizmi boyutunda realitesiyle her hafta tartışacağız.

[1] Şafak Sahir Karamehmetoğlu, “Denizli’de Turizm”, 5.5.2016, www.denizlihaber.com

DEVAM EDECEK…

Yorum Yaz

Aşağıdaki gerekli alanlara bilgilerinizi girmelisiniz. e-posta adresiniz yayınlanmayacaktır.

 karakter kaldı