REKLAMI GEÇ

İlk Anayasa “Sened-i İttifak” mı?

23 Şubat 2017 Perşembe

Türkiye Anayasalarının şimdiye kadar hazırlanıp kabul edilmesini olağanüstü dönemlerin ürünü olarak değerlendiren yazı dizimizin bu bölümünü kaleme alırken, Hocaların Hocası Mümtaz Soysal’ın kavramın Türkçedeki bileşik sözcük anlamına ilişkin söylediklerini aktararak başlayalım.

“ANAYASA” KAVRAMI

“Türkçeleştirmenin” diyor Mümtaz Soysal, “belki de en önemli sonuçlarından biri “anayasa” gibi kendiliğinden anlaşılır sözlerin üretilmiş olmasıdır. “Anayasa” deyince birleşen sözcüklerin zoruyla, öbür yasaların anası olan, onları doğuran, onlara kaynaklık eden bir yasa geliyor aklımıza. Biraz da yasaların en temel olanı, “esas” olan yasa.”¹

Bu anlamın Osmanlı dönemindeki yasa adlandırmasında daha doğrudan ve temeli ifade eden biçimi içerdiği görülüyor. “Kanun-u Esasi”, esas, temel, asıl kanun anlamında kullanılıyor. Diğer yasaların üzerinde, onların hak, ödev ve ceza sistemini oluşturan normlarının “uymak zorunda olduğu” kural ve ilkeleri gösteriyor.

Anayasa sözcüğünü terim olarak ele alan Anayasa hukukunun önemli hocalarından Prof.Dr. Kemal Gözler ise kavramın batı dillerindeki kelime köklerine işaret ediyor. Fransızca da Constitution ve İngilizce’de to Constitute terimlerinin  Fransızca Constituer fiilinden türediğini; fiilin Türkçe’de meydana getirmek, kurmak, tesis etmek anlamına geldiğini, dolayısıyla “oluşum”, “kuruluş” olarak kullanılabileceğini belirtiyor.²

Bu dilbilim girişini uzatmadan noktalayalım: Osmanlı Anayasaları, Cumhuriyet dönemi Anayasalarından adlandırma olarak farklılık içeriyorsa da, yasanın içerik ve ruhunu adlandırmada sorun olmadığı söylenebilir. İlerleyen bölümlerde göreceğimiz üzere bu uyum, yasaların yapılmasını nedenleyen toplumsal gelişme faktörleri açısından da fazla değişmiyor. Böylece her ne kadar 1924 “Teşkilat-ı Esasiye Kanunu” ile önceki sistemden, (Osmanlı feaodal sistemi) kesin bir kopuşu öngören bir düzenleme ortaya çıkıyorsa da, yasa koyucu irade ve o iradenin yansıtma alanında fazla bir değişiklik gözlenmiyor. Amaç, toplumu demokratik ve özgürlüklerle donanmış, eşitlik ilkesinin başat olduğu, tüm toplum katmanları ve sınıflarının gözetilip kollandığı bir ilerlemeci yasa yapmak olmuyor. Yerine gelişmenin bulunduğu aşamayı korumak ve o temelde tedrici ilerlemek tercih ediliyor.

ANAYASALARIN ANASI: MAGNA CARTA LIBERTATUM

Modern dünyanın kurulmasında rol oynayan belirli anayasal cumhuriyet dönemleri var. Bunlardan belki de ilki, Roma Cumhuriyet Anayasası olarak bilinir. Milattan önce 40’lardan, milattan sonra 15’lere kadar hüküm süren İmparator Augustus’un Roma Cumhuriyet Anayasası üzerinde ilk gün yazımızda durmuştuk. Bu gün tarihte küresel Anayasa hareketlerinin Roma’dan sonraki en önemli durağına göz atarak başlayalım. Bu durağı, İngiliz Anayasasının günümüzdeki devamlılığının temelini atan Magna Carta Libertatum, yani “Büyük Özgürlükler Sözleşmesi”nin yayımlanışı oluşturur.³

Bundan tam 800 yıl önce, 1215 yılında imzalanıp yayınlanan Magna Carta, İngiliz krallık hanedanı ile toprak derebeylerinin (lordlar, baronlar vs.) arasında imzalanır. İngiliz Kralı John’un Fransa’ya yenilgisi sonrası, epeydir Kralın baskı ve kısıtlamalarından şikayetçi olan derebeyleri, yenilgiyi fırsat bilip, kiliseyle birlikte Kral John’a baskı yaparlar. Eli kolu bağlı olan John, tüm istekleri kabul eder ve bunları bir ferman olarak yayınlar.

63 maddelik fermanın en önemli maddelerinden bazıları; Hiçbir özgür insan eşitlerinin yargısı olmadan ya da ülkenin yasalarına uygun olmadıkça cezalandırılmayacaktır (md. 39). Adalet kimseye satılmayacağı gibi, reddedilmeyecek ve geciktirilmeyecektir (md. 40). Ülkenin yasalarını bilmeyenler ve buna tam uymaya niyetli olmayanlar adalet görevlisi yapılmayacaklardır (md. 45). Herhangi bir kimse eşitleri tarafından verilmiş yasal bir yargı olmadan toprak, şato, özgürlük ya da haklarından Kralca yoksun bırakılmışsa bunlar derhal iade edilecektir” gibi hükümlerle evrensel ceza sisteminin günümüze kadar devam eden temelini oluşturmuşlardır. Bir başka önemli ilkesi “özgür seçimler”i kabul etmesidir.

Yazı başlığımızın temasını teşkil eden hipotezimizden yola çıkarak Magna Carta üzerine bir değerlendirme yapacak olursak;

Magna Carta Libertatum, İngiliz Krallık hanedanının sürdürdüğü yönetim modelinin, toplumun üst sınıflarında yarattığı rahatsızlık sonucu imzalanan bir sözleşmedir.

Sözleşme tarafları halk değil, soylular sınıfı ve ayrıcalıklı din adamlarından meydana gelen kilisedir.

Nitekim imzacılardan biri Kral, diğeri soylular, sonuncusu ise kiliseyi temsilen Papa III. Innocent’tir.

“Özgür seçim” ilkesinin sözleşmede yer almasını en çok isteyen de “çok gerekli ve önemli’ bulan kilise olmuştur.

Sözleşmeyle geniş haklar tanınan soylular sınıfı(baronlar)’nın yargılanması eşitlerinin rızası ve onayı ile olabilecektir.

Ortaya çıkacak anlaşmazlıklar için çözüm mercii, yine soylularca oluşturulmuş 25 kişilik kuruldur.

“Orta Çağ feodal sistemlerinde (bu arada Osmanlı’da da) para cezaları öncelikle iktidar sahipleri için iyi bir gelir kaynağı olarak görülür.” O nedenle bu yaptırımlar da yine soyluların tekeline bırakılır.

Kadın hakları neredeyse şeriatı andırır biçimde yok hükmündedir(madde 54.)

Soylular kurulu “örneğin, şato, toprak ve mallara el koymak gibi yaptırımlar uygulayacaklar ama Kral, Kraliçe ve çocuklarının kişilerine ilişmeyecekler, ihlal son bulduğunda Krala itaat etmeye devam edeceklerdir.”

Tüm bunlara rağmen Magna Carta krala karşı, onun olağanüstü yetkilerini sınırlayan ilk resmi belge.  Sözleşmenin eşitlik, özgürlük ve cezalandırma kuralları alanında belirlediği kıstaslar, o güne değin insan toplumlarının en gelişmiş yönetim ilkelerini içeriyordu. Bu temel kriterler, sonraki yüzyıllarda batı toplumlarının devrimci etkinliklerinin ve demokratik kurumlarının oluşup yaygınlaşmasında çok önemli bir işlev üstlendi. İnanç özgürlüğünün önünü açtı. 1640 İngiliz iktisadi devriminde, 1789 Fransız devriminde, Amerikan Birliğinin federal anayasasının yazılmasında tarihsel etkileri oldu.

Tüm bunların yanında, Osmanlı İmparatorluğunun Magna Carta’sı olarak bilinen Sened-i İttifak’ın yazılışında doğrudan değilse de entelektüel anlamda rolünün bulunduğu söylenebilir.

OSMANLI MAGNA CARTASI: SENED-İ İTTİFAK

Türkiye Anayasalarının serüvenini toplumsal tarih araştırmacılarının önemli bir bölümü 1808 tarihli Senedi İttifak’la başlatır. Jean-Jacques Rousseau’nun tanımıyla söyleyelim, Osmanlı İmparatorluğu döneminde hazırlanmış ilk “Toplum Sözleşmesi”dir.

Bu fikre pek çok Anayasa hukukçusunun itiraz etmediğini belirtelim. Örneğin Tarık Zafer Tunaya, “1808 Sened-i İttifak’ı, 1839 Gülhane Hattı, 1856 ve benzeri Islahat Fermanları, 1868’de Şura-yı Devlet’in kurulması ve bağlı belgeler, anayasalandırma hareketleri içinde kilometre taşlarıdır”⁵ diyerek toplumbilimcilerin yaklaşımına olumlu bakar. Ancak bu sözleşmenin doğrudan Anayasal bir niteliği bulunmadığını belirtir. Tunaya bir başka eserinde “bir çeşit Osmanlı Magna Cartası olan Sened-i İttifak”⁶ ifadesini kullanır.

İlber Ortaylı da benzer bir biçimde Sened-i İttifak’ı, “gecikmiş bir Magna Carta”⁷ olarak tanımlarken Niyazi Berkes “basit bir anayasa taslağı” olarak ifade eder.⁸

Sened-i İttifak (ittifak anlaşması, ya da barış sözleşmesi diye çevrilebilir) konusunda sıkça başvurduğumuz kaynakların başında Sina Akşin’in Magna Carta ile karşılaştırmalı kongre tebliği geliyor. Akşin’e göre Sened-i İttifak ve Magna Carta’nın iki önemli bakımdan benzeştiği açıktır. Bir tanesi vergilerin saptanması işinde bir yanda hanedanların, öbür yandan büyük papaz ve soyluların ortak edilmesi. Bu ilkenin parlamentoya giden bir tohum taşıdığını söyleyebiliriz. İkinci benzeşme noktası cezalarla ilgili olarak hükümdarın keyfiliğine karşı bir teminat arayışının bulunmasıdır. Bunu da hukuk devleti arayışı diye tanımlayabiliriz.”

Ancak Sina Akşin iki metin arasındaki farklara da dikkat çeker.  Ayrıntıları geçerek alıntılayalım, “en önemli fark, kurumlaşma farkıdır” diyerek “Sened-i İttifak ile ile Magna Carta arasında kurumlaşma bakımından göze çarpan bu fark acaba ne anlama gelmektedir” diye sorar. Ardından sorunun yanıtını kendisi verir: “Hemen belirtilmelidir ki iki belge yapıldıkları günün siyaset olaylarının damgasını taşımaktadırlar. Bununla birlikte acaba kurumlaşma farkı, 1215 İngiltere toplumunun 1808 Osmanlı toplumundan daha ‘gelişmiş’, daha ‘olgun’ olduğuna mı işaret etmektedir? Bunun yanıtını vermek kolay değildir ama sözü edilen yönde bir işaret sayılabileceğini kabul etmek gerekir.”⁸

Buradaki bir başka fark, Magna Carta doğrudan İngiliz hükümdarının yazdırdığı bir tür itiraf ve kendi suçlarını kabul eden metin olmasına karşın, Sened-i ittifak Osmanlı hükümdarı dışında hazırlanmış, ona karşı son derece saygılı kaleme alınmıştır. Sözleşmeye konu olan kötülüklerle padişahın doğrudan ilgisi belirsizdir. “Görünüşe göre kötülükler ya devlet görevlilerinden, ya da hanedan ve ayanlardan kaynaklanmaktadır.”  Aslında, “Osmanlı Devletinde daima padişahların saygınlığı gözetilmiştir. Kısa sürmüş olan isyan halleri dışında, olan biten yolsuzluklardan Padişahın doğrudan ve uzun süre boyunca sorumlu tutulması sanırım ilk kez II. Mahmut ıslahatına karşı tutucuların eleştirilerinde ve II. Abdülhamit’e karşı Jön Türk mücadelesinde görülmüştür. Milli Mücadele koşullarında da Padişah doğrudan eleştirilememişti.”⁹

Bu temel saptamalardan sonra genel bir özet vermek gerekirse, Sened-i İttifak “Osmanlı İmparatorluğunun içinde bulunduğu sosyal ve siyasi şartların bir ürünü olarak”¹¹ doğar.

Sözleşmenin “Başlangıç” bölümünde de belirtildiği üzere “devlet düzeninin bozulduğu, merkezde devlet büyükleri, taşrada “memalik hanedanları” arasında ayrılık ve mücadele yüzünden devletin yıkılma derecesine geldiği” bir dönemin ürünüdür.

Hazırlanışında padişahın iradesi yoktur. Nitekim II. Mahmut imzalamakta tereddüt eder, ancak Enderun ileri gelenlerinin oluru ile “bu senet sizin istiklali saltanatınıza dokunur, fakat reddi de kabil değildir. Şimdilik, çaresiz tasdik edip, sonradan fesih ve ilgası çaresine bakılmalıdır”¹² diyen Eğri Boyun Ömer Ağanın önerisine uygun olarak imzalar.

Belgenin ömrü uzun olmaz. Sonradan “fesih ve ilgasına bakılması” için fırsat çabuk doğar. “Zaten huzursuz olan Yeniçerilerin, Alemdar Mustafa Paşa’nın dikta yönetimine karşı başlattıkları ayaklanma sonucunda Sadrazam ölmüştür. Baş mimarın ölmesiyle de Sened-i İttifak henüz uygulanma imkanı bulmadan ortadan kalkmış, sadece tarihi bir vesika olarak günümüze kadar gelmiştir.”¹³

SENED-İ İTTİFAK’I HAZIRLAYAN SOSYAL ŞARTLAR

Hipotezimize geri dönersek;

Osmanlı İmparatorluğunun 19. Yüzyıl başlarında yaşamakta olduğu dönemin resmi tarihteki adı “gerileme devri.” Gerek iç unsurlar, gerekse dış faktörler İmparatorluğu içten içe kemirmektedir. Merkezi otorite, vergilerden, asker alımlarından, bürokrasinin ahlaksızlığından ve padişahın siyasal ve askeri baskılarından bıkan taşra beyliklerinin bağımsız hareket etmeye başlamasıyla daha da zayıflamaktadır. Buna karşın taşra yerel ayanları ve onlarla sıkı işbirliği içinde olan hanedanlar giderek güç kazanmaya başlar. Başkaldırılar, başıbozuk isyanları alıp yürür. Yeniçeri kontrol edilemez bir güce dönüşür. Bu koşullarda, kendine dayatılan ittifak sözleşmesini imzalayan padişah, durumun olağandışı haline uygun bir diplomasiyle davranır. Bölgesel toprak beyliklerinin bağımsızlığına giden yolu açma pahasına Senedi imzalar, ancak ilk fırsatta feshetmenin yolunu bulur.

Bu gün kimi Anayasa Hukuku akademisyenlerinin Türkiye Anayasa geleneğinin temeli olarak gördükleri Sened-i İttifak, böylece tarihin asar-ı atika müzesine uzanan yolculuğuna erkenden başlar ve “tarihi bir vesika” olmaktan öte gidemez.

KAYNAKLAR-NOTLAR

¹   Mümtaz Soysal, 100 Soruda Anayasasının Anlamı, Gerçek Yayınevi, İstanbul 1987

²   Kemal Gözler, Türk Anayasa Hukuku, Ekin Kitabevi Yay. Bursa 2000,

³   Magna Carta, Latince kökenli. Genel bir çeviri ile “Büyük Anlaşma” anlamına geliyor. Magna Carta Libertatum Türkçe’ye “Büyük Özgürlükler Sözleşmesi” olarak çevrilebilir.

⁴   Sina Akşin, Sened-i İttifak ile Magna Carta’nın Karşılaştırılması (Kongre tebliği.)

⁵   Tarık Zafer Tunaya, 1876 Kanun-ı Esasisi ve Türkiye’de Anayasa Geleneği, Tanzimattan Cumhuriyete Türkiye Ansiklopedisi, İletişim Yay, İst.

⁶   Tarık Zafer Tunaya, Türkiye’nin Siyasi Hayatında batılılaşma hareketleri, Arba Yay. İst. 1996

⁷   İlber Ortaylı, İmparatorluğun En uzun Yüzyılı, Hil Yay. İst.1983

⁸   Niyazi Berkes, Türkiye’de Çağdaşlaşma, Yapı Kredi Yay. İst. 2016

⁹   Sina Akşin, age

¹⁰  Sina Akşin, age

¹¹  Hayati Hazır,Sened-i İttifak’ın Kamu Hukuku Bakımından Önemi, Dicle Ünv. Hukuk Fak. Dergisi, Sayı 2, Diyarbakır 1984

¹²  Hayati Hazır, age.

¹²  Hayati Hazır, age.

Yarın: Kanun-u Esasi ve Meclis-i Mebusan

Yorum Yaz

Aşağıdaki gerekli alanlara bilgilerinizi girmelisiniz. e-posta adresiniz yayınlanmayacaktır.

 karakter kaldı