REKLAMI GEÇ

CHP ARTIK ANLAMALI, ARTIK DEĞİŞMELİ – 2

21 Haziran 2011 Salı

Kronikleşmiş CHP hastalığı hemen birkaç günde canlanıverdi. Muhalifler fırsattan istifade harekete geçti. Kılıçdaroğlu tüm muhalifleri en kısa sürede demokratik yollarla susturmalı ve önündeki işe bakmalı. Bunun içinde kurultay falan gerekli değil bence. CHP kurultaylar partisi olmaktan da kurtulmalı artık. Lider liderliğini konuşturmalı. Muhalifleri ben örümcek kafalı sosyal demokratlar olarak tanımlıyorum. Bunların derdi Kılıçdaroğlu’nun liderliğine saygı duyar gibi yapıp parti meclisinde çoğunluğu sağlayıp adama liderlik miderlik yaptırmamak. Elbette Kılıçdaroğlu bunun farkında. Bence Kılıçdaroğlu muhaliflerin gazını almak için birkaç kişinin kellesini almalı ve yoluna devam etmeli.

Holding gibi mi yoksa bir kooperatif gibi mi?

CHP toplumdaki imajını profesyonel bir holdingdeki gibi kusursuz işleyen bir kurumsallık üzerine oturtacağına yıllardır bir köy kooperatifi gibi çalışmanın sıkıntılarını yaşıyor. Köy kahvesinden farkı yok gerçekten bu manzaranın. Canı sıkıldı mı kurultay isteyen muhalifler, sürekli iç kavgalar, olağanüstü işleyen dedikodu mekanizması…

Şüphesiz CHP’nin önündeki en büyük engellerden birisi halkın gözündeki imajıdır. Kendi seçmeninin zihninde dahi çözüm üret(e)meyip sadece muhalefet eden bir imajı barındıran CHP’nin işi önümüzdeki dönem gerçekten zor. Çünkü halk bu seçimde de hizmete, iyide olsa kötüde olsa en önemli karar verme aracı olarak hizmete oy verdiğini gösterdi. 1970’lerin halkçı söylemlerinin 21. Yüzyıl Türkiye’sinde yeri olmadığı maalesef anlaşılıyor.

Türkiye’de Henüz Gelişmeye başlayan Tüketim Toplumunu Doğru Anlamak

Dar gelirli vatandaş, taksitle cep telefonu, giyim kuşam eşyası, beyaz eşya, mobilya vs. alabiliyor, kısa ve orta vadeli geleceğini kredi borcuyla doldurup sürekli üstünde yüklü bir borçla yaşıyor ve çağa bu şekilde ayak uyduruyorsa…

İnsanlar borçlanmaktan eskisi gibi korkmuyorsa, borçlanıp iş kurup sonra işini batırsa dahi sistem onu sıfırı tüketene kadar tekrar borçlandırmak üzere inşa edilmişse…

İnsanlar mutluluğu ve hazzı tasarrufta değil tüketimde buluyorsa…

İnsanlar tembelliğe alışıyorsa, evin işsiz beyi çalışan hanımının parasını ve işsizlik sigortasından gelen parayı yiyorsa ve bu ona yetiyorsa…

Dar gelirli vatandaş zenginlerin yaşantısını dizilerde, magazin programlarında seyredip hayal dünyasına dalıyor ve bu hayaller onun yaşantısını ve hırslarını şekillendiriyorsa…

Günümüz medyası insanların zihinlerini uyuşturuyor ve gündemlerini çok farklı mecralara sürüklüyorsa…

Toplumda ciddi bir duyarsızlık varsa, ülkede meydana gelen trajik ve acı dolu olaylar, insanların hayatına, güneşle aramıza bir an için girip ortalığı gölgeleyen sonrada çekip giden bir bulut gibi giriyorsa…

Devletin asli görevi, hizmeti ve evrensel hakları vatandaşa götürmektir fakat hak arama kültürü gelişmemiş toplumumuzda devlet bu görevini gerçekleştirirken aynı zamanda bunu vatandaşına adeta bahşediyormuş gibi bir görüntü veriyorsa, padişahım çok yaşa diye haykırmak isteyen milyonlar bu ülkede yaşıyorsa…

Türkiye Cumhuriyeti’ne olan tarihi ve manevi bağlılık zayıflıyor ve ulus devlet kimliği halk nezdinde zayıflıyorsa…

CHP seçmeninin ortak paydasının büyük bölümünü sadece Atatürk’e olan manevi bağlılık ve ortak dünya görüşü oluşturuyor iken AKP gibi muhafazakar demokrat partilerin seçmeninde ise bu paydanın büyük bölümünü din birlikteliği ve muhafazakar değerler oluşturuyorsa…

Ömrünü Avrupa’da doldurmak üzere olan klasik sosyal demokrasinin söylemleriyle yani 40-50 yıl önceki söylemlerle günümüz Türkiye’sinde iktidar olunamayacağı artık apaçık ortada ise…

Oy veren seçmenlerin %10’u üniversite mezunuyken bu oran gelişmiş ülkelerde %50’leri buluyorsa…

Günümüzde neoliberal politikaları takip eden bir ekonomi yönetimine sahip olan ülkemizde çağdaş bireyciliğin yerini toplumun genelini umursamayan bir bencil bireyselleşme, etnik siyasetçilik ve toplumsal kutuplaşma aldıysa…

“Tek parti iktidarı istikrarlıdır o zaman vatandaş sonsuza kadar tek parti iktidarına sahip çıkmalıdır” paradoksu halkın zihninde yer alıyorsa…

Devlet vatandaşın gözüne ulu bir güç ve korkulması gereken bir öcü gibi görünüyorsa, birey devletin hizmetlerini gördükçe “vergimi veriyorum ve bu hizmetler hakkımdır, elbette devlet bunları yapacak, görevi bu” diyeceğine “Allah devletimizden razı olsun, Allah devletimize zeval vermesin” diyorsa…

Kılıçdaroğlu’nun Stockholm Sendromu tahlili gerçekten doğruysa…

Hülasası; vatandaş artık Stalin’in Tavuğu’na* döndüyse…

…Çağdaş bir ülkede olması gereken bireyin karakteri maalesef yukarıda bahsedildiği gibi şekillendiyse 21. Yüzyıl Türkiye’sinde bunu değiştirmeye kimsenin kısa ve orta vadede gücü yetmeyecektir. CHP’nin o meşhur, seçkinci zihniyete sahip ve Atatürkçülük’ü sadece bir yaşam tarzı olarak algılayan seçmeni de, %50 oy alan partiye oy verenleri özellikle facebook sayfalarındaki kendi özgür kürsülerinde utanmadan aşağılayıp sırça köşklerinde sivil toplum mücadelelerine katkı yapmadan yaşamaya devam ederek bir yere varamayacaktır. Bencil bireyciliği yaşayan aslında bu seçmenin ta kendisidir. Kendilerini aydın ve entelektüel zanneden bu seçmenler ülkenin sosyal gerçeklerini bilmeden ortaya koyduğu bu isyankar ve ukala tepkilerle bilmelidir ki Ulu Önder’in kemiklerini sızlatıyorlar. CHP örgütü ve klasik CHP seçmeni global dünyadaki bu konjonktürü ne zaman doğru okuyup ona göre siyaset üretmeyi başarırsa ve ne zaman kurumsal olarak gerçekten profesyonelliğe geçerse işte o zaman belki bazı şeyler değişmeye başlayacak.

Başarı ve sağlık dolu günler dilerim…

SADIK EMRE ÇAPUTÇU

*Stalin’in Tavuğu nedir merak ediyorsanız lütfen internette araştırın, hikayesi sizi düşündürecektir…

Not: Yazılar ile ilgili hukuki sorumluluk yazarların kendilerine aittir

Yorum Yaz

Aşağıdaki gerekli alanlara bilgilerinizi girmelisiniz. e-posta adresiniz yayınlanmayacaktır.

 karakter kaldı