ADİL DEMİR’DEN MEKTUP VAR
Denizli’nin, Kale-Tavas ilçesine bağlı Beyağaç’ın Aykırıoba Mahallesinde, toprak damlı bir evde doğdum.
Tütün tarlalarında büyüdüm.
Okuyup yazmayı gaz lambası ışığında öğrendim.
İlkokul 4.sınıftayken Denizli Deliktaş Mahallesi’nde yığma briket bir eve taşındık.
Elektriği ilk defa o zaman gördüm.
Bunları anlattığınız zaman size dönüp, “yoksulluk edebiyatı yapma” derler. Haksız sayılmazlar. Çünkü onlar yoksulluğu kitapta okuyanlardır, fotoğrafta görenlerdir, televizyonda izleyenlerdir.
Aşık Veysel’in dizeleri bu durumu ne güzel anlatır;
“Anlatmam derdimi dertsiz insana
Dert çekmeyen dert kıymetin bilemez.”
İlköğrenimimi Denizli Gazi okulunda tamamladım.
Denizli Lisesi’ni bitirip Ankara Üniversitesi SBF Basın Yayın Yüksek Okuluna girdim. 12 Eylül darbesinden sonra yeniden sınava girip İstanbul Üniversitesi’ne kayıt yaptırdım.
1981’de öğrenime başladığım İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nden 1985 yılında mezun oldum, Sosyal Bilimler Enstitüsü özel hukuk dalında yüksek lisansa katıldım.
1987 yılında Sosyal Demokrat Halkçı Parti(SHP)’ye üye oldum.
SHP ve CHP’de 1991-1998 yılları arasında bir yıl İl Yönetim Kurulu üyeliği, beş yıl İl Sekreterliği, bir yıl İl Başkan Yardımcılığı ve Kurultay Delegeliği görevlerinde bulundum.
***
Siyah beyaz ilk gençlik fotoğraflarımızdaki solgun suretlerimize dönüp bir bakın. Orada politikanın ruhumuza henüz çocukluğumuzdan itibaren nasıl sinmiş olduğunu göreceksiniz. Öfkeli bakışlar, meydan okuyan yüz, dik başlı duruş rüzgarın yüreğimizdeki dağıtamadığı isyanın yansımasıdır. Yoksulluk üstümüzde eğreti bir bez parçasından akarken, kalbimiz başka ve onurlu bir hayat olabileceğinin inancına kilitlenmiştir adeta…
Tıpkı Ahmed Arif’in “AdiloşBebe”sinin dizelerindeki kadere isyan edişin fotoğrafıdır;
“Bunlar engerekler ve çıyanlardır
Bunlar ekmeğimize aşımıza göz koyanlardır
Tanı bunları tanı da büyü.”
***
2002 yılında Baro başkanlığına seçildim ve 5 dönem üst üste seçilerek bu göreve 10 yıl devam ettim.
Baro Başkanlığım sırasında Yönetim Kurulundaki arkadaşlarımızla pek çok ilke imza attık.
Türkiye’de ilk defa duruşma salonlarındaki avukat masalarına monitörle izleme sistemi kurduk. İlk defa Hazineden Denizli Barosuna arsa satın aldık, şehir merkezinde tapusunu baroya kazandırdığımız sosyal tesisleri hizmete soktuk. Türkiye’de ilk defa adliye servisi için dolmuşlar sefere koyduk. Sermayesinin %65’i yabancı olan bankaların yargı harçlarından muafiyetine dair kanunun iptali için lobi oluşturup iptal ettirdik. Bankalar Lobisi bu nedenle Adil Demir isminden halen rahatsız olur.
Görev süremde Ergenekon ve Balyoz davalarındaki hukuksuzluklara karşı Silivri duruşmalarına gözlemci olarak katıldım. Bu davalarla ilgili Baro Başkanı olarak yaptığım açıklamalar, Türk Amerikan Savaşı belgeselinde yer aldı.
***
Baro Başkanlığım dönemimde AKP iktidarının ve Denizli’deki polisin hukuksuz uygulamalarına karşı halkın vicdanının sesi olarak söylenemeyenleri söyledim. “Köpeksiz köyde değnekle dolaşmayın” uyarılarında bulundum.
Ulusal ve Uluslararası yüzlerce konferans panel ve seminerde düzenleyici, yönetici ve konuşmacı olarak yer aldım. Görev süremde birçok yabancı ülkede resmi görevli olarak hukuk ve adalet üzerine inceleme-araştırma yaptım.
2011 yılında Baro Başkanlığı görevimden, CHP Milletvekili aday adayı olmak için yasal zorunluluk gereği istifa ettim.
***
Yoksulluğu da gördüm, varsıllığı da. Toprak damlı evde de yaşadım, 7 yıldızlı otellerin süit odalarında da kaldım. Dünyanın çeşitli bölgelerini neredeyse karış karış gezdim. Ülkeler gördüm. İnsanlar tanıdım. Hayat biçimlerine şahit oldum. Diktatörlüklerin de, demokrasilerinde nasıl yönetim biçimleri olduğunu inceleme fırsatım oldu.
Sonunda gördüm ki, insanın merkezinde olmadığı, emeğin gerçek değerinin teslim edilmediği, mutlu insanlar ülkesine dönüşmeyen hiçbir toprak parçasının ömrü uzun olmuyor. Sokaktaki vatandaşını gözetmeyen hiç bir iktidar biçiminin geleceği olmuyor. Siyaset alanını kendi çıkarları için kullanan hiçbir siyasetçinin geride esamesi kalmıyor.
Ezilip yok olmak, kaybolup gitmek, yarını olmayan bir gün yaşamak, çocukların gözbebeklerindeki ışığın söndüğünü görmek revamıdır insanımıza?
Bedri Rahmi ustanın dizelerindeki gibi olmak varken ne diye karanlığa bekçilik yapıyoruz ki?
“Marifet hiç ezilmemek bu dünyada
Ama biçimine getirip ezerlerse
Güzel kokmak
Kekik misali
Yunus misali
Nâzım misali…”
***
1993 yılında Uğur Mumcu’nun hunharca katli üzerine yürüyüş tertip komitesi başkanlığı, Sivas’ta aydınların yakılarak katledilmesini kınamak-protesto etmek için yürüyüş tertip komitesi başkanlığı, 2003 yılında Irak savaşı öncesi Denizli’de 94 mesleki ve sivil toplum kuruluşunun katıldığı Savaşa Hayır Platformu sözcülüğü ile yürüyüş ve miting tertip komitesi başkanlıkları yaptım.
26 Mayıs 2007’de yapılan Cumhuriyet Mitingi tertip komitesinde görev yaptım.1980’den sonra Denizli’de Demokratik kitle eylemlerinin çoğunluğunun kadrosunda yer aldım.Tüm genel ve yerel seçimlerde partimiz adına propaganda gruplarında çalıştım.Denizli’nin bütün yerleşim birimlerinde sayısız konuşma yaptım.
***
Konuşmak galiba onulmaz, tatlı hastalığımız. Direnmek, direnirken bedenimiz kadar dilimizi de kendimize siper etmek bu olsa gerek. Ya da iktidar köşelerini tutmuş olanların saldırganlığına karşı var oluşumuzu sözcüklerle de savunmak diyelim. İşte size küçük bir anı:
1980 darbesini yapanlar bizi gözaltına aldıklarında, ısrarla nereli olduğumu sormuşlardı. “Anadoluluyum” dediğimde şaşırdılar. Anadolu neresi diye haritaya baktılar yok. Sonunda nüfus cüzdanıma bakıp Kale-Tavas doğumlu olduğumu gördüler. Sonrasında perişan ettiler.
İşte o günlerde, Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan’la aynı yıl asılan İspanyol Devrimci JuanParades’indizelerini kendimce uyarlayıp şöyle bir dörtlük okumuştum:
“Yarın gelip ağlamayın mezarımın başında.
Olmayacağım şol kara toprak altında,
Özgürlük rüzgârıyım ben,
Eseceğim Anadolu’nun bağrında.”
***
1987’den bu yana partimizin il, ilçe kongreleri ve danışma kurulları toplantılarının tamamına yakınına katıldım. İyi günde, kötü günde CHP’liydim, partililerimle beraber oldum.Beş dönem boyunca sürdürdüğüm Baro Başkanlığı görevim öncesi ve görevim boyunca partim ile bağımı hiç koparmadım.
1991 yılında, Cumhuriyet Savcısı olarak görev yapan ve halen Pamukkale Üniversitesi hukuk müşaviri olan Denizli Acıpayam doğumlu eşim Sevil Kesici ile evlendim. 22 yaşında Işıl ve 13 yaşında Berkay’ın babasıyım.
Denizli gündeminde AKP iktidarına karşı Cumhuriyet, ülkenin bütünlüğü, demokrasi ve hukuk temelinde duruşum ile tanınırım.
Mesleki ve Sivil Toplum Kuruluşları ile partililerimiz ve Denizli halkından gelen istek üzerine CHP kökenli bir ailenin çocuğu olarak 2015 genel seçimlerinde CHP’den milletvekili aday adaylığı içinçalışmalarıma başladım.
***
Her seçim yeni bir dünya kurmak için önümüze çıkan en önemli fırsattır.
Demokrasiyi inşa etmek için bir fırsattır, bozuk düzeni değiştirmek için fırsattır, yokluğa, yoksulluğa dur demek, emekçinin haklarını savunmak, gençliğin mutlu geleceğine bir tuğla koymak için fırsattır.
Cumhuriyetin 65 yıl aşan çok partili demokrasi mücadelesinde nice badireler atlatıldı. İnsanlarımız her on yılda bir askeri darbelere maruz kaldı. Özgürlükleri kısıtlandı, hakları parça parça elinden alındı.
***
Gençliğimiz bu dönemlerin günah keçisi seçildi, işkencelerin, idam sehpalarının, sürgün ve kırımların baş kurbanı oldu.
Bu nedenle gençliğimizin özellikle 2015 yılı seçimlerinde çok özel bir rolü var. 1968-78 yıllarının demokratik isyancı gençliğinin bayrağını Gezi direnişine onlar taşıdı. Umudumuzun bayrağınıtüm halkımızla omuz omuza göndere çekti. AKP’nin gerici politikalarına karşı göğsünü ilk önce onlar siper etti.
Gençlik sadece geleceğimiz değil. Enerjileri, zekaları ve çalışkanlıkları bizim teminatımız.
Onlara her zaman kapımız da, gönlümüz de açık kaldı ve kalacak.
***
“Ve kadınlar,
bizim kadınlarımız:
korkunç ve mübarek elleri,
ince, küçük çeneleri, kocaman gözleriyle
anamız, avradımız, yârimiz…”
Yılın 365 günü kesilip biçilen, dövülüp şiddete uğrayan, taciz ve tecavüzden nasiplenen, emeği sömürülen, ikinci sınıf sayılan, iktidarların dört duvar arasına hapsetmeyi pek istediği kadınlarımız.
Oysa onlargüzel ve huzurlu bir hayatın vazgeçilmez neferleri. Hayat onlarla var. Bundan sonra da onlarla var olmaya devam edecek. Her türden kötülüğün reva görüldüğü kadınlarımız olmadan hiçbir şey başarılamaz. Kol kola, el ele…
***
Değerli Yoldaşlarım!
Bu iktidar için yolun sonu göründü. Pırıltılı, sorumsuz yönetimleri nihayete yaklaşıyor. Bu gün onların olabilir ama gelecek bizim, bizim kalacak.
Bu mücadele eğer emek mücadelesiyse, haklının hakkını koruma, kollama mücadelesiyse, demokratik hakların yeniden tesisi ve kazanımı mücadelesiyse, geleneğimizde var olan tüm değerlerimizle bunu sürdürmeliyiz.
1970’li yılları çoğumuz hatırlar. Dağa taşa “Umudumuz Karaoğlan-Ecevit-CHP” yazdığımız yıllardı. Halkımızın bize en çok sahip çıktığı yıllar…
İşte o günlerin mücadele ruhu yeniden canlanıyor. CHP’nin kurucu misyonu bir kez daha ülkemizi, tıpkı 1919’da olduğu gibi ileri taşıyacak, gericiliğe dur diyecek bir ödevle donatıyor.
Çalışmalıyız. Sadece önseçim için değil, iktidar için çalışmalıyız. CHP’nin geleceğe açılan kapılardan geçmesi ve uygar toplumu yeniden inşa etmesi için çalışmalıyız. Biz bu inanç, güven ve azimle yolumuza devam ediyoruz.
İnsan ayırmadan, ötekileştirmeden, din, dil, ırk, düşünce ve inanç farklarını kendi çıkarları için kullananlara dur diyerek çalışmalıyız.
İşçimizle, köylümüzle, esnafımızla, gençliğimizle, emeklimiz, yaşlımızla kol kola çalışmalıyız.
Sokağımızdaki kedinin, penceremizdeki serçe kuşunun yok edilen doğal hayat hakkı için çalışmalıyız.
***
Yollardayız. Gönüllü arkadaşlarımızla, konvoydaki aracımızla, şoför arkadaşlarımızla yollardayız. Bize her gün katılarak omuz veren dostlarımızla yolardayız.
Gün gün çoğalıyoruz. Bu uğraşımıza köstek olmaya çalışanlara inat partimiz CHP’nin ve adaylık mücadelemizin başarıya ulaşması içi çoğalıyoruz.
Sadece adaylığımız değil, CHP’nin iktidar mücadelesini şimdiden başlattığımız için, konvoya kattığımız pek çok aracımızı gördükçe gözbebekleri büyüyüp tedirgin olanlara bir kez daha seslenmek istiyorum; nefesinizi, sözünüzü, gücünüzü boşa tüketmeyin.
Ben kervan geçmez dağ köylüsü arkadaşımın gözlerindeki sevgiyi gördüm. Tütünde, çapada, pamukta ve üzümde çalışan tarım işçisinin muhabbetini tattım.
Yoksulluğun pençesindeki mahalle insanımızın çaresizlik zincirini kırmak için nasıl insanüstü emek harcadığına şahit oldum. Bu durumu değiştirmek için bizleri nasıl kucakladıklarını biliyorum.
O nedenle yolu yok,çünkü gelecek biziz!
***
Değerli dostlarıma ve yoldaşlarıma birkaç sözüm daha var.
Ankara’ya gidip de sadece ve sadece yemin ederek meclis kürsüsüne çıkacak milletvekili arıyorsak aradığınız kişi Adil Demir değil.
Adil Demir meclise giderse kanun yazan, yazdığı kanunla emekçiyi, dar gelirliyi, emekliyi, gözetip koruyan ve kollayan kurallar yazan bir vekil olur. Onları müdafaa eden, kararlı, meclis kürsüsünde sesinizi en güçlü şekilde haykıran vekil olur.
Adil Demir vekil olarak mecliste sizi temsil ederse, başta valilik olmak üzere devlet kurumları veimkanlarını iktidar partisine peşkeş çektirmez, peşkeş çekenlerden hesap sorar.
Yetimin, yoksulun hakkını ayakkabı kutularına, yatak odalarına depolayanların yolsuzluklarına seyirci kalmaz, yolsuzluğu yapanı da, aklayanı da teşhir eder.
Adil Demir milletvekili olursa parmak kaldıran değil, emek eksenli kanun yazan, meclis kürsüsündeyazdığı o kanun maddeleri için mücadele eden, halkın sesi-soluğu ve gücü-vicdanı olur.
Adalete güçsüz ve yoksul olanların parasız erişmesi için şimdiden hazırladığı kanun tasarılarının takipçisi ve uygulayıcısı olur.
Emekli maaşlarının on katı maaş alan seçkin emekli sınıfındakilerin (emekli asker, emekli vali, emekli vekil gibi) ayrımcılığına son vermek için çözüm üretir. Yoksulluk sınırı altında maaşla çocuğunu okutmaya, evini geçindirmeye çalışanların imkanlarını arttırmak ve adaletli gelir dağılımı için yasal düzenleme çalışmalarından taviz vermez.
Yıllar önce ilk defa Baro Başkanı seçilirken, “Başın düşerse dara, 7/24 Adil Demir’i ara” demiştim, uyguladım. Bu çağrıyı şimdi de partili partisiz bütün vatandaşlarım için yapıyorum.
***
Değerli dostlarım, yol arkadaşlarım,
Benim ekonomik imkanlarım evimin, ailemin ve çocuklarımız yetişip hayat hazırlanmaları için yeterli. Vekil olup maaş peşinde koşmaya ihtiyacım yok. Mecliste onurumuzu, insanımızı, kentimizi ve ülkemizi savunmamı hiçbir şey önleyemez.
O nedenle sizleri bu onurlu kavgamıza ortak olmaya, meclis çatısı altında sizin adınıza ama sizlerle mücadeleye girişmeye talibim.Çünkü;
Nazım Usta’nın dediği gibi “ben yanmazsam, sen yanmazsan, nasıl çıkar karanlıklar aydınlığa!”
Partimiz CHP; kan ve barut ile Ulusal Kurtuluş Savaşı’na önderlik etmiş, yurdunu kurtarmış, Cumhuriyet’i kurmuş, tarihte başka bir benzeri olmayan, Mustafa Kemal Atatürk ve mücadele arkadaşlarının bize emanet ettiği bir parti.1950 yılından bu yana, yani 65 yıldır tek başına iktidar olamamış ancak ortadan kaldırılamadı.
Tarih yazmış yol arkadaşlarım sizlerin azim ve kararlılığı, sizlerin ve ailelerinizin iktidar nimetlerinden yararlanmak bir yana çektiği çilelere rağmen bu sevda ile canlı ve diri duruyor.
“Ben sende imkansızlığı sevdim ama asla umutsuzluğu değil…”inancı ile çalışsak da artık iktidar olmak zorundayız. Einstein’ın dediği gibi, “aynı şeyleri yaparak sonuç farklı çıkmaz.” O halde yeni şeyler yapmak, yeni şeyler söylemeliyiz. Gençlerimizin Gezi ruhu bize bunu bir kez daha hatırlattı.
Adil Demir olarak, bana vereceğiniz her oy işte bu duygu ve inançla sürdürdüğüm mücadeleyi güçlendirecek, mecliste sizlerin sesinin daha da gür ve canlı çıkmasını sağlayacak.
Çıktığımız bu yolda bizi takdir eden-etmeyen, seven-sevmeyen, yakın veya uzak duran herkese ama herkese en içten sevgi ve selamlarımı sunuyorum.
ADİL DEMİR
Milletin Vekili
Halkın Avukatı
Yorumlar kapalı.