REKLAMI GEÇ

Yarın darbe olsa…

10 Kasım 2012 Cumartesi

Her kritik ortamda ülkemizde komplo teorileri üretilir…

Hem de istemediğiniz kadar…

Özellikle internet sitelerinde siyasi ve ekonomik konularda üretilen komplo teorilerini sıkça görürsünüz…

Belki birçok insan komplo teorilerine inanmak istemeyebilir…

Aslında inanmak zorunda da değiller

İsteyen gülüp geçebilir de…

Ama ben, özellikle eski istihbaratçıların ve bazı köşe yazarlarının kaleme aldığı, birçok insan tarafından da komplo teorisi olarak değerlendirilebilecek makalelere özel ilgi gösteririm…

Çünkü bilirim ki, bu adamlar devletlerin derin kısmını bilenlerdir…

Normal bir vatandaş veya bırakın vatandaşı bir siyaset bilimci, (fark etmez) olaylara çok yüzeysel yaklaşıp gördüğüne göre yorum yaparken, tecrübeli istihbaratçılar işin görünmeyen tarafından yola çıkarak analizini gerçekleştirir…

Türkiye kritik kararlarla ve beklentilerle karşı karşıya kaldığında, bu kişilerin kaleme aldığı yazıların satır aralarını okumaya özel olarak çaba gösteririm…

Çünkü ilk aşamalarda çok uçuk veya saçmaymış gibi gelen birçok tespitin, zaman içerisinde doğru çıktığını görürüm…

Özellikle de (beğenelim, beğenmeyelim) Altan Kardeşler’in köşe yazılarını yakinen takip eder, TV programlarında Mehmet veya Ahmet Altan kardeşlerin olduğunu gördüğümde de programı sonuna kadar izlemek için çaba gösteririm.

Neden mi?

Çünkü bu isimler çok iyi yetişmiş (babaları belli!), Türkiye gerçeklerini çok yönlü görüp yorumlayabilen zekaya da, birikime de, ilişkilere de sahipler…

Hele hele iktisat profesörü olan, doktorasını da ‘ABD’nin, başka ülkelerle ilişkilerini inceleyen teziyle alan Prof. Dr. Mehmet Altan’ın ağzından çıkanlara çok daha fazla dikkat ederim…

Geçenlerde, bir TV programında Türkiye- Ortadoğu ilişkileri ile AKP-TSK ve darbeler konusunda yorumlar yapan Altan’ın özellikle “Hükümetin kışlaya karşı cami rövanşı” alma peşinden gittiğini belirterek, bu rövanş sevdasının bu ülke için çok tehlikeli olduğunu ileri sürmesi, bunun birileri tarafından çok iyi kullanılabileceğini, hatta daha da ileri giderek, bugünlerde çok uzakmış gibi görülen darbe ihtimaline kadar her türlü tehlikenin halen daha varlığını sürdürebileceğini, farklı kelimeler kullanarak ima etmeye çalışması dikkatimi çekti.

Bu notu düştükten sonra, dönelim yazımın başındaki komplo teorilerine…

Emekli istihbaratçıların ortak kanaati, artık ABD’nin ılımlı İslam diye bir şey olamayacağını algılaması ve İran’a işgale hazırlandığı bir dönemde (ki bu arada İran’a yönelik saldırı planlarını onaylamayan generalin görevden alınması, yerine bu iş için hevesli birinin getirilmesi de detay bilgi olarak veriliyor…) Türkiye’de İran’la her türlü işbirliğine hevesli, İslami tarafı ağır basan bir iktidarın bulunmasının işine gelmemesi… Özellikle de Türk Ordusu’nun, böyle bir savaş anında nerede duracağının garantisi…(!) 

Komplo teorileri devam ediyor ve sonuca bağlanıyor…

Türkiye Cumhuriyeti’nin laik yapısını tehdit eden unsurlarla, Amerika’nın Büyük Ortadoğu Projesi’nin(BOP) önündeki en büyük engellerden biri olarak gördüğü İran…

Bu iki hedef, ortak hedef olarak tespit ediliyor ve ekleniyor:

Zaten İran’ı “uluslararası terörü destekleyen ülke” olarak gören ABD ve İngiliz sömürgecileri, 50 yıllık oyunun ikinci perdesini açmak için kamuyu oluşturmaya başladı…

Durumun farkına varan İran, sürekli olarak böyle bir şey olmadığını belirtip, kendini savunmaya ve uluslararası incelemeye açık olduğunu ilan etmeye başlasa da, nafile…

Çünkü ABD ve yardakçıları işin kolayını çoktan buldular…

Önce Afganistan’dan çok iyi tanıdıkları Ladin’e İkiz Kuleler’i vurdurttular ve arkasından da “dünyayı işgal planını”, (yüksek oktanlı uçak yakıtının çeliği eritmesi ihtimalini iyi hesaplayamamaları dışında) gayet iyi işletmeye başladılar…

Öyle ya bugün ABD’nin göbeğini vuran uluslararası terör, yarın ‘nükleer silahlara sahip terörist devlet’ dedikleri İran’ın desteğiyle her yeri vurabilirdi!..

İran’a ise öyle, Irak’a girdikleri gibi ‘Türkiye’siz girmeleri imkansızdır…

Ne tezkere engelleri olmalı, ne de yönetimde İslam motifleri yoğun bir iktidar…

Hele hele demokrasiye hiç ihtiyaçları yoktur…

Bu nedenden dolayı da Türkiye’de yeni bir plan hayata geçirilmiş, karizması çizilen bir ordu havası yaratılmış, Atatürk ve onun ortaya koyduğu değerler ayaklar altına alınmış, bu tuzağa düşen ve sürekli olarak Cumhuriyetin değerleriyle rövanş almaya çalışan bir iktidar oluşturulmuş, rejimin elden gittiğini düşünen milyonların tepki eşiği yükseltilmiştir, deniyor veeeee soruluyor…

Şimdiye kadar birçok ülke ve Türkiye’de darbelerin arkasında kim veya hangi ülke neden vardı?

Her darbe sonrası ortaya çıkan halk desteği, ne gibi gerekçelere dayandırılmıştır?

Yarın bir darbe OLSA, buna kim KARŞI çıkar?

Şimdi gel de Ahmet Altan’ın “Hükümetin kışlaya karşı cami rövanşı” alma peşinden gittiğini belirterek, bu rövanş sevdasının bu ülke için çok tehlikeli olduğunu ileri sürmesi, bunun birileri tarafından çok iyi kullanılabileceğini, hatta daha da ileri giderek, bugünlerde çok uzakmış gibi görülen darbe ihtimaline kadar her türlü tehlikenin halen daha varlığını sürdürebileceğini, farklı kelimeler kullanarak ima etmeye çalışmasını ciddiye alma…

Sizi bilmem; ama ben ciddiye alıyorum…

Not: Yazılar ile ilgili hukuki sorumluluk yazarların kendilerine aittir

Yorum Yaz

Aşağıdaki gerekli alanlara bilgilerinizi girmelisiniz. e-posta adresiniz yayınlanmayacaktır.

 karakter kaldı