REKLAMI GEÇ

DÜNYANIN YOK OLUŞUNU BEKLİYORUZ

18 Aralık 2017 Pazartesi

Göçebe kültürün bilgeliğinde yaşayan Avustralya yerlileri olan Aborijinler, hala yaşamlarını sürdürdükleri çölün çorak coğrafyasında bitki ve hayvanlarla uyum içinde yaşarlar. Doğa ile olağanüstü bir ilişkileri vardır. Onlara göre evrendeki her şeyin bir varoluş nedeni vardır ve bir amacı vardır. Hiç bir şey rastlantısal, anlamsız ya da yanlış değildir. Sadece yanlış anlamalar ve ölümlü insana açıklanmamış sırlar vardır.

Bu gerçek insanların kabilesi asla yiyeceksiz kalmaz. Evrene zihinsel mesaj gönderir ve sakince beklerler. Asla onların mesajları cevapsız kalmaz. Onlar dünyanın bereketli ve bolluk içinde olduğuna inanırlar, Avusturalya’nın en derin çöllerinde bile. Onlara kendini yiyecek olarak sunacak bir varlık mutlaka ortaya çıkar ve onlar da bunu bilirler. Onlar için geldiğini, kendini onlara sunduğunu bilirler. Bu herhangi bir sürüngen, böcek, toprağın altında ya da üstünde yetişen bir bitki çeşidi, uçan ya da zıplayan bir hayvan olabilir. Yiyecek istenir, ortaya çıkması beklenir, geldiği zaman ise içtenlikle şükran duyulur ve ona kendisini yiyecek olarak armağan ettiği için teşekkür edilir ve içtenlikle onurlandırılır. Bazen de özel isteklerde bulunurlar ama bunu mutlaka “evrendeki tüm yaşam formlarının hayrına olması dileğiyle sonlandırırlardı.

Marlo Morgan “Bir çift yürek”de onlarla geçirdiği zamanı detaylıca anlatıyor ve onları ve hayatlarını bu müthiş bilgeliği tanımamızı sağlıyordu. Bitkileri yer üstüne çıkartmadan ham ya da olgun olduklarını, ellerini bitkinin üzerinde gezdirerek titreşimlerinden anlıyorlardı. Daha büyümediğini ve büyümeye devam edeceğini, ya da kendileri için can vermeye hazır olduğunu biliyorlardı. Bitkilere var olma nedenlerini onurlandırılmaya hazır olup olmadıklarını soruyorlardı. Evrenden izin alıp, ellerinin ayasını bitkinin üzerinde gezdiriyor, olgun bir bitkinin üzerinde avuç içi ya ısınıyor, ya da parmak uçları uyuşuyordu. Bitki yatağının tümü sökülmez, üremesi ve hayatını sürdürmesi için toprakta bırakılırdı. Toprağın şarkısına ve suskunluğuna ve topraktan gelen mesajlara farkındalık içindeydiler. Her öğün öncesinde aynı evrensel kutlama törenleri olurdu şükran ve minnettarlık içinde.

Suyun en kıymetli olduğu bu çöl ortamında bile, kaya yarıklarında ya da toprağın altında dinleyerek buldukları suda kokularını bırakıp hayvanları korkutmamak için çaba gösterirlerdi. Ve suyun asla tümünü almazlardı, su aynı zamanda hayvanlara da aitti ve onların da yaşamak için suya ihtiyacı vardı. Hayvanlar da aynı şekilde yapıyordu çünkü. Bir yudum suyla susuzluklarını giderebiliyorlardı. Yaşamın tüm formları birlik ve güzellik içindeydi burada.

Hiç bir şey boşa harcanmıyordu. Her şey doğada yeniden bir değişime uğruyor ve toprağa geri veriliyordu. Arkalarında tek bir çöp bile bırakmadan yaşıyorlardı. Evrenle bütünleşmek ve ondan sonuna kadar faydalanmak ama onu asla rahatsız etmemek üzere kurulmuş bir düzen içindeydiler.

Bundan 40.000 yıl önce ortaya çıkan avcı-toplayıcı toplumların doğal çevre ile olan ilişkileri de Aborijinler gibi karşılıklık ilkesine dayanırdı. Doğal çevre ile toplum arasında hegemonik bir ilişki değil, karşılıklı eşitlik ilişkisi vardı. Çevrede hazır buldukları besinleri tüketerek yaşarlardı. Topladıkları bitkilerin ve avladıkları hayvanların yenebilecek kısımlarını yer, hastalıkta ve şifa için kullanacakları kısmı kurutulur ya da hazırlanır, bir kısmı hayvanlarına verilir, ısınmak için ya da başka amaçlı kullanılacak olan bölümleri titizlikle hazırlanır, kalanı doğaya geri iade edilirdi. Geriye hiç bir iz, hiç bir atık bırakmaksızın toprağa gömülürdü.

Bundan 10.000 yıl önce ortaya çıkan tarımcı toplumlarda, doğal çevre ile karşılıklılık temeline dayalı ilişki ortadan kalktı ve insanoğlu doğal çevreye müdahale etmeye ve doğayı değiştirmeye, sömürmeye başladı.

Şimdilerde ise, evrensel gerçeği yaşamak yerine, konfor, maddecilik ve güvensizlik içinde evrensel yasayı en derinlere gömdük dünyanın yok oluşunu bekliyoruz.

Not: Yazılar ile ilgili hukuki sorumluluk yazarların kendilerine aittir

Yorumlar

Adile ÇAKA   -  Bağlantı 26 Nisan 2022, 15:14

BİR ÇİFT YÜREK muhteşem bir kitaptır gerçekten de tıpkı bu güzel yazı gibi,çok teşekkürler!

Şenay Arslanoğlu   -  Bağlantı 18 Aralık 2017, 11:37

Mukaddes Hanım yazılarınızı çok dikkatli takip ediyor ve çok başarılı buluyoruz. Tek kelimeyle harika gözlemler.

Yorum Yaz

Aşağıdaki gerekli alanlara bilgilerinizi girmelisiniz. e-posta adresiniz yayınlanmayacaktır.

 karakter kaldı