REKLAMI GEÇ

REÇELİM VE BİO-POLİTİK SAVAŞLAR

26 Ağustos 2019 Pazartesi

Çok yoğun ve sıkı geçen hayatımın, işler güçler bölümünden arta kalan zamanlarında da, çoğunlukla yazı yazdığımı hepiniz biliyorsunuz. Bugün ise bir nostalji yapmak, yıllar sonra ilk kez mutfakta uzunca bir zaman geçirmek adına, reçeller ve marmelatlar hazırlayıp dostlarıma, çocuklarıma hediye etmek istedim.

Dün geceden itibaren yıkayıp, soyduğum, ayıkladığım, dilimlediğim şeftalilerle şeftali reçeli, eriklerle erik marmelatı yaptım.

Vanilyalı şeftali reçelimle, tarçınlı karanfilli erik marmelatım meşhurdur benim gerçekten güzel yapıyorum…

Her neyse… Ben bütün bu keyifli
işlerle uğraşırken, kadim bir dostum da üç beş kez beni aramış ama duymamışım.

İşim bitti, yorgunluk kahvemi aldım elime, verandaya çıktım onu aradım. Bir taraftan kendimle gurur duyuyordum, iyi iş çıkarmıştım, bir taraftan vanilya tarçın reçel kokuları içimi okşuyordu, bir taraftan da uzun yıllardır yemediğim şeker yüzünden vicdan azabı çekmiyor da değildim…

Dostuma, övüne övüne pişirdiğim reçelleri ve neler başardığımı anlattım…

“Hiç yakıştıramadım sana!” dedi. ” Bunca şey yazıp çizen, insanlara farkındalığı anlatan sen! Şeker mi yiyorsun? Yemekle kalmayıp hazırlayıp hediye ediyorsun? Bilmiyor musun şeker nedir?”…Utandım… Üzüldüm… Bana linkini attığı bir programı izledim sonra da…

Kalp ve iç hastalıkları uzmanı Prof.Dr. Canan Karatay’ın son kitabı “Gerçek tıbbın 10 şifresi” ve İstanbul Aydın Üniversitesi öğretim görevlisi Prof.Dr. Ramazan Kurtoğlu’nun “Bio-politik savaşlar”ında ve Soner Yalçın’ın “Saklı Seçilmişler” kitaplarında derinlemesine işledikleri, “Gıda terörü” ve gıda terörü üzerinden dünyanın nasıl yönetilip, dünya nüfusunun kırılmaya çalışılması ve insanlığın nasıl kasıtlı ve hesaplı kitaplı olarak hastalandırılıp, sonrada ilaç endüstrisinin ilaç satışlarının artırılması entrikalarını başka bir yazımda zaten özetlemiştim.

Bugün de bunlara ilave olarak, Habertürk “Türkiye’nin nabzı” adlı programdaki, Didem Arslan Yılmaz’ın Ramazan Kurtoğlu ve Canan Karatay ile birlikte yaptığı programı mutlaka izlemenizi şiddetle tavsiye ediyorum…

GDO’lu yiyecekler ve “hibrit tohumlar”ın ve hatta içtiğimiz suyun nasıl bir bio politik savaşın en önemli parçası haline geldiğini ve nasıl bir güç mücadelesinin en önemli silahı olduğunu anladığınızda bir kez daha dudaklarınız uçuklayacak…

Dünya nüfusunun azaltılması, nesillerin kısırlaştırışması için insanların en temel yaşama ihtiyaçları olan su ve ekmekle oynadıkları yetmezmiş gibi, bütün dünya insanlığını da paketlenmiş gıdalar, işlenmiş gıdalar, et, tavuk, yoğurt ve süt ile tuzaklarına düşürdüler.

Kim bunlar çok konuştuk. Bunların bir ucu İngiltere’ye ve hatta kraliyete, bir ucu İsrail’e ve Amerika’ya uzanan bazı küresel güçlerle birlikte, başta Rockefeller’lar ve Rothschild’ler olmak üzere bir düzine aile. Bunlar tapınak şövalyelerinden beri parayı yönetiyor. Dünyanın silah, Gıda ve ilaç endüstrisi ile birlikte sinema, TV ve medya endüstrisi de tamamen bunların elinde. Tüm dünya insanları ise onların elinde sadece bir oyuncak ve kurban zaten…

Kissinger’ın: “Petrolle devletleri, gıdayla insanları yönetirsiniz”. Dediği gibi gıda ile yönetiyorlar insanları. Bu şu demek yani, devletleri ele geçirmek istiyorsanız petrollerini, insanları elinize geçirmek istiyorsanız gıdalarını alın.

Bir kıyamet olduğunda kendileri için sakladıkları hibritsiz geleneksel tohumları, “KIYAMET AMBARI”ndan, 30 yıl kadar önce kurmaya başladıkları, Norveç’in spielberg adası’ndaki devasa ambardan çıkarıp kendileri için yeni bir dünya kurmaya hazırlanıyorlar.

Gelelim benim reçele ve içindeki şekere…

Gluten ve şeker bağırsaktaki dost bakterileri yok edip, zararlı bakterilerin çoğalmasına neden oluyormuş. Bağırsak florası dengesini kaybedip bozuluyormuş. Canan Karatay, bağırsağın bozulmasını, tüm sindirim yollarının, ince ve kalın bağırsakla birlikte, midenin, pankreasın ve oradan buruna, küçük dil ve dile, sonra da beyne ulaşan boru gibi bütün sistemin bozulması olarak tarif ediyor ve şekerin bir zehir gibi düşünülmesi gerektiğinin altını çiziyor. Üstelik yarı geçirgen olan bağırsak bozulduğunda, gluten ve şeker alımı devam ettikçe, yarı geçirgen halden geçirgen hale dönüşüp, hatta hücre bozulmaları yüzünden delikler açılıp, faydalı besinlerle birlikte bağırsaktan atılması gereken yararsız ve çürüşmüş besinler de iç organlara geçiyor. Yine aspartam ve şekersiz şeker denilen şeylerin tümü beyne dönüşümsüz zarar veriyor. Kalorisiz ve diyet şekerlerinin, enerji içeceklerinin en büyük gıda terörü olduğunu, geleceğimiz olan gençlere ciddi zararlar verdiğini söylüyor Canan Hoca…

Mısır şurubu ve soyanın zararlarını, gluten ve şekerin verdiği hasarı tahmin etmenin imkanı yok sanırım. Gluten demek östrojen demek zaten. Eskiden geleneksel undaki oranı %14’ü bulmazken, hibrit buğdayda ( cüce buğday) genetiği oynanıp % 65’e kadar çıkarmışlar. Şimdi toplumun çoğunda gluten alerjisi ve intolaransı var neredeyse.

Un yememelisiniz demiyor Canan Hoca, siyez unlu geleneksel ekmek yiyebilirsiniz bulursanız diyor. Ama şeker asla yemeyin diyor bağırsağa verdiği tahribat ve bedeni aside çevirmesi yüzünden…

Ramazan Kurtoğlu Hoca, bio politik savaşlardaki en büyük insan ırkını kısırlaştırma ve yoketme etkeni olarak şekeri gösteriyor özellikle…
Bütün bunların yerine doğal probiyotikler olan ev yapımı elma sirkesi, ev turşusu, ev yapımı yoğurt öneriyorlar. Probiyotik canlı bakteri olduğu için ilaçla değil, doğal yollarla alınmalı imiş ve ölmüş olan faydalı bakreriler yerine dışarıdan alınabiliyormuş. Yine prebiyotik denen, bağırsaktaki yararlı bakterileri güçlendiren, sızma zeytinyağı, turp, lahana, kara lahana ve kereviz sıkça tüketilmeliymiş…

Hani derler ya… Sağlıklı olan hiç bir şey lezzetli değildir. Tadını çok beğendiğimiz her şey zararlı bir çöptür….

Eee? Ne olacak şimdi yaptığım reçeller, marmelatlar?…Vay canına…

Not: Yazılar ile ilgili hukuki sorumluluk yazarların kendilerine aittir

Yorumlar

Adile ÇAKA   -  Bağlantı 9 Mart 2022, 15:15

Bunca bozulmaya rağmen hâlâ farklı isek demek ki genlerimizde bir “kudret” var ve belki de en çok bundan korkuyorlar,uyanmak niyeti ile,kaleminize sağlık,teşekkürler!

Zübeyde Pala   -  Bağlantı 27 Ağustos 2019, 09:33

Eline emeğine sağlık Mukaddes’cim.Günümüzün en büyük sorunlarından birini dile getirmişsin.Uygulamamız gereken şeyler.İyi ki varsın.SAĞ OL.

Yorum Yaz

Aşağıdaki gerekli alanlara bilgilerinizi girmelisiniz. e-posta adresiniz yayınlanmayacaktır.

 karakter kaldı