REKLAMI GEÇ

REFİKA

6 Haziran 2014 Cuma

Henüz dokuzunda, gözleri bal renginde ışıl ışıl umut dolu, bir ilkokul öğrencisi; Rüzgarda savrulan kumral saçlarının her bir teli adeta uzun spirallere dönüşmüş, hafif kısık gözleriyle utanıp, insanlara,etrafa bakınıyor, kimsenin onları farkedip farketmediğini anlamaya çalışarak; yaşamın getirdiği zorlukların farkında. Daha şimdiden, ağır bir yükü varmış gibi sanki, omuzları hafifçe çökmüş, başı öne düşük…

Elbette herkes gibi, onunda bir rolü var bu evrende…

Anne kağıt toplayıcısı, bana göre gerçek çevreci; Bir çok zorlu işkolu gibi, yaptığı iş çok değerli, geri dönüşüm; Ve üretimin en erdemli işçilerinden biri o.

Arkaik medeniyetlerden, günümüze dek, farklı toplumsal – kültürel ve inançsal, aktörel- moral değerleri olan insan zümrelerinde, “kadın doğmak” acıya doğmakla eş değer olsa gerektir. Acı’yı, Refika’nın gözleri gibi, yuvanın, mutluluğun, birarada ve aile kalabilmenin, hatta insan olmanın ve hala kadın olma onuruyla, bala dönüştüren bu kadın; kadın olmanın rolünü, Hz. Mevlana’nın deyimiyle, dünyadan çekip çıkarsak; Ne Nazım’ın Kurtuluş Destanı’ndaki şiirinin tadı olurdu, Ne Cemal Süreyya’nın “Yoksuluz, gecelerimiz çok kısa” diye devam eden şiirinin tadı, ne de Necip Fazıl’ın “Anne! Seccaden gelsin; bize dua et, emi!” Şiirindeki, annesinin dua eden o mübarek ellerinin şiirsel tadı…

Ya da Nail Çakırhan’ın deyimiyle: “O benim; kollarım, bacaklarım, dudaklarım ve başımdır… Yavrum, anam, öz kardeşim, karım; Hayat arkadaşımdır.”şiiri olurdu…

Biz geçmişin mum kokulu, naftalin kokulu, sevgi yumağı  analarının bugünkü kadınları olarak; sokaklarda gözlerimiz birbirimize değmeden yürür geçerken, tırnaklarıyla tutunarak bu yaşamda oyunda kalma mücadelesi veren Refikaların varlığını farketmek, dayanışma mecburiyeti bilincimizi yükselterek, W. Shakespare’rin “Mecburiyet, büyük bir erdemdir” sözünün sorumluluğu ile tutup çekmek ellerinden, çekip çıkarıvermek; Bir hayata dokunmak, bir sevgi dokunuşu, bir göz dokunuşu bir sıcak el oluvermek zorunda değil miyiz? İçinde yaşadığımız bu sanayi toplumu, bu kapitalist düzen bizi bu kadar mı yabancılaştırdı kendimize?

Annelerin üretimdeki rolünü, -yanlış tanımlanmış bir yazgı algısı- ötesinde, en onurlu kadın olma, adeta insan kalma mücadelesi  olduğunu bilmek ve buna inanmak ve anlatmak da istedim…

Ne küçük Refika’lar sokaklarda, titreyen yüreğiyle, usulca süzülüveren yanıbaşımızdan, ürkek ürkek. Soma’da babasının toprağını küçücük avucunun içine saklayan Merve’ler var. Bir poşet kömüre babam gibi kokuyor diye sımsıkı sarılan Ayşegül’ler… Birini tutup çekivermek sahildeki denizyıldızı gibi… Ve o zaman, işte o zaman, şairin dediği gibi; kutuplarda yetişen cılız ve minik bitkiler değil, güneşin çiçekleri dolduracak yüreğimizi…

Yüzünü dökme küçük kız

Bırak üzülmeyi

Bir tek sen misin bir düşün

Unutan sevilmeyi

Her siyahın bir beyazı

Gecelerin gündüzü de vardır…

(Bülent Ortaçgil)

 

Not: Yazılar ile ilgili hukuki sorumluluk yazarların kendilerine aittir

Yorumlar

İBRAHİM YILDIZ   -  Bağlantı 6 Haziran 2014, 11:33

ELİNİZE SAĞLIK…ÇOK GÜZEL BİR KONU VE YAZI…..

Yorum Yaz

Aşağıdaki gerekli alanlara bilgilerinizi girmelisiniz. e-posta adresiniz yayınlanmayacaktır.

 karakter kaldı