REKLAMI GEÇ

KADIN CİNAYETLERİ

7 Mart 2018 Çarşamba

“8 Mart Dünya Kadınlar Günü” ile ilgili bir yazı yazmayı düşündüğüm zaman ilk aklıma gelen “Kadın Cinayetleri” ya da kadın öldüren erkek katiller oldu.

Ankara yarı açık cezaevinde sosyal grup çalışması stajı yapmış ve kriminoloji seçmeli dersi almış bir sosyal hizmet uzmanı olarak ilgisiz ve bilgisiz olmadığım bir konu olduğunu sanıyorum.

Üç ay süren staj süresince çalıştığım gruptaki mahkumlarla ve diğerleriyle yaptığım sohbetlerde, cinayet işleyip cezasını çekenlere karşı daha bir empatik davranıldığını, özellikle kadın katillerine karşı örtülü bir tolerans gösterildiğini gözlemledim. Hatta namus gerekçeli olanlara karşı da, pek söylenmese de içten içe “aferin, helal olsun” duygusu yaşandığını hissettim.

Supervisor’um (gözetmen), hukuk doktoru hocam ve cezaevi savcısı ve müdürü ile yaptığım görüşmelerde de cinayetlerin sosyo-psikolojik tabanı, mevcut sosyal değerler, toplumsal algı ve kadın konularını daha çok tartıştığımızı hatırlıyorum. Grubumuzda da cinayet suçlusu, iyi halden yarı-açık cezaevine getirilmiş üç vakıa vardı. Onlarla da özellikle cinayete götüren psiko sosyal dinamikleri konuşmaya-anlamaya çalıştım. Haftalık raporlarıma da kanaatlerimi yansıttım.

Staj 1967 yılındaydı. O yılların Türkiyesi’nin sosyal değerleri ile bu günkü ülkeye hakim olan geleneksel değerlerin sosyolojik olarak olumlu yönde değiştiklerini ne yazık ki söyleyemeyiz. Tam tersine töreye-geleneğe dönüş artmış, muhafazakar-dinsel gerekçeli kadına yönelik bakış açısı daha erkek egemen, ata erkil bir algıya dönüşmüştür.

İslam dininde, ayetlerde de yer alan kadınlarınızı dövebilirsiniz mealindeki söylemin kadın cinayetlerine kadar götüren rasyonalizasyon nedeni olduğu yadsınamaz. Diğer yandan feodal toplumlarda, geniş aile modelinde kadının yeri-konumu; ikincil olarak devam etmekte ve giderek netleşen bir aşağılamanın, sınırlı sorumlu bir bireye indirgenen, ‘şamar oğlanına’ dönüştürülen konuma gelmektedir.

Kuşkusuz Freudyen açıdan yani psiko-patolojik boyutta çok yaygın bir Oedipuskompleksinin varlığı bence önemli bir araştırma konusudur.

Gene davranış psikolojisi yönüyle bakarsak, özellikle son yıllarda medyanın da olumsuz psiko-pedagojik etkisini düşünmeden haber yaptığı 3. sayfalardan taşan “kadın cinayetleri”, bir sosyal sınıf açısından bilinçlendirici rolüne karşın, bazı sosyal sınıflar için neredeyse örneklendirici-öğrenilmiş ya da şartlandırıcı bir öğrenmeye yol açan, ne yazık ki giderek teşvik edici bir işleve dönüşmüştür.

Genel toplumsal dinamiklerin ayrıştırıcı-ötekileştirici, aşağılayıcı, rate kompleksi temelli bir otorite üretmesi, otoritenin de kaygılandırıcı, özneye ve nesneye yönelik agresivite; şiddet davranışlarının ahlak savıyla ahlaki deformasyona neden olan söylemi ve örneklemesi, adalet kavramını örseleyen kadın cinayetleri-çocuk istismarları gibi somut patolojik konularda neredeyse görmezden gelen- örtücü, bastırıcı, dolaylı hoşgörü kokan tutum da bir kısır döngü yaratmakta, öğrenilmiş duyarsızlıklara, çaresizliklere yol açmaktadır.

Ne diyelim; “Allah sonumuzu hayır eylesin!” Bir kadın gününe karşılık 364 erkek gününü azaltsın inşallah.

8 Mart’ın “18 Mart Zaferi”ne dönüşmesi dileğiyle…

Yorum Yaz

Aşağıdaki gerekli alanlara bilgilerinizi girmelisiniz. e-posta adresiniz yayınlanmayacaktır.

 karakter kaldı