REKLAMI GEÇ

HUKUK HER ZAMAN ADALET DEĞİLDİR

24 Eylül 2018 Pazartesi

Siz bu satırları okurken ben demir parmaklıklar ardında olacağım…

Neden mi?
ADALET YERİNİ BULSUN DİYE!

Semele’yi bilir misiniz?

Yok, asıl mesele tabii ki Semele değil de ben uzun yoldan anlatayım istedim…

Her şey 2009’da TÜRKSAT’ın elimizdeki işi, FETÖ’nün medya imamlarına peşkeş çekmesiyle başladı…

FETÖ nedeniyle batırıldık;
Yüzbinlerce lira zarara uğratıldık!..

Abartısız söyleyeyim postacı bana mahkeme evrakı, icra takibi ve ödeme emri getirmekten helak olmuştu…

Masamın üzerinde o kadar çok resmi evrak vardı ki bir ara çevre sakinleri, beni Altıntop Mahallesi’nin muhtarı sanıyordu…

Tam o enteresan döngüde-ki sanırım bütün aksilikler birbirleri içinde müthiş bir iletişim halinde- gelen evraklardan biri dikkatimi çekti…

Yine mahkeme evrakıydı ama bu kez çok daha gurur vericiydi. Bir T.C. vatandaşı olarak bir nevi patronu sayıldığım TRT, bana marka tescil davası açmıştı.

Hem de 2004’te yayına giren Stadyum isimli spor programı nedeniyle 2003’ten beri yayınladığımız Stadyum Gazetesi’nin markasının düşürülmesi için başvurmuşlardı…

Ben de boş değildim…
Her şeyimi belgelemiş, Stadyum’un benim markam olması gerektiğine ilişkin kusursuz bir çalışma yapmıştım.

Hep bu Amerikan hayranlığı işte…
Hakkımda açılan marka tescil davasının duruşmayla alakası yokmuş!..
Hakim, mahkeme salonu, “başkaca sorum yoktur sayın jüri” filan, fasa fiso…

Hakim nazikçe delillerimi aldı, haklı olduğumu vurguladı ve fakat ‘üzülerek’ önündeki yazmana yazdırdı;

“Davalı her ne kadar delillerle birlikte mahkeme salonunda duruşma saatinde hazır bulunmuşsa da, tebliğin kendisine ulaşmasından itibaren 15 gün içinde itiraz etmediğinden, markanın düşürülmesine…”

Allah Allah Allah nidalarıyla bir marka olarak girdiğim duruşma salonundan Allah Allaaaaaah diyerek mal gibi nasıl çıktığımı görmeliydin…

TRT, patronunu hukuki yollardan gasp etmiş, çok şükür ADALET YERİNİ BULMUŞTU…

Suçum neydi peki?
Hukuk usulü muhakemeleri kanunu ve maddelerini bilmemek!..
İşte o gün Adalet heykeli olarak bilinen Semele’nin elindeki terazisinin içinde ne kadar ağırlık varsa, adil bir şekilde kafama düşmüştü!..

***
Adalet konusunda yaşadığım ikinci tuhaf durumu pek çoğunuz biliyor tabii…

FETÖ’nün kol gezdiği zamanlardı.
Veterinerlik Fakültesi bulunmayan PAÜ’nün Genel Sekreterlik görevine Veteriner Kenan Çoyan getirildi.

Biz de “PAÜ Genel Sekreterliğine veteriner atandı” diye yazdık…

Kısa süre sonra şak!
Bir mahkeme tebligatı!

Veteriner Çoyan, kendisine veteriner dediğimiz için basın yoluyla hakaretten suç duyurusunda bulunmuştu.

Cumhuriyet Savcısı bunu çoook haklı bulmuş, bir dosya hazırlamış, mahkemeye sunmuş; hakim de hiç vakit kaybetmeden ADALET YERİNİ BULSUN diye dava açmıştı!..

Meğer, Veteriner Latince’de hayvan demekmiş!..
Uzun süresi yargılanmış, sonra beraat etmiştik!…

Suçumuz neydi peki?
Tabii ki Latince bilmemek!..

İçindeki ağırlıklar yetmemiş, Semele bu kez de elindeki teraziyi bırakıvermişti kafama…

***

Ve geldik sona 🙂

2009’da batırıldıktan sonra bankalara olan kredi kartı borcumu ödemek için eşimin üzerindeki krediyle aldığımız evi satmak zorunda kaldık…

(Bu arada bir şok daha evi krediyle aldıktan kısa süre sonra battığımdan ötürü satmak zorunda kaldık ya!.. Maliye de işkillenmiş, eşim Pamukkale Vergi Dairesi’ne yazılı savunma vermek zorunda kalmıştı. Yoksa emlakçılık mı yapıyor, vergi mi kaçırıyorduk… Hatırlamadılar tabi daha birkaç ay önce kurumlar vergisi rekortmeni olduğumuzu)

Ve fakat evdeki en önemli eşyalar zaten haczedilmiş, bizzat tarafıma zimmetlenmişti.

Başka bir eve taşınınca bunu fırsat bilen alacaklı bankanın avukatı ADALET YERİNİ BULSUN diye hemen adres değişikliği yaptığıma dair bir tespit yaptırmış ve hakkımda suç duyurusunda bulunmuştu

Şak!
Bir mahkeme tebliği!..

Kendi mallarımı kaçırmaktan yargılandım, kanunlara göre suçluydum, hüküm giydim…

Suçum neydi peki?
5237 Sayılı Kanunun ilgili maddeleri ve fıkralarını bilmemek!
Bakma öyle bilmen gerekiyor zira!..

Cezam 5 yıl ertelendi…
Sen git 5. yılın içinde ehliyetini kaptır!..
Hoppala!..
Aynı suç değilmiş meğer 5 yıl içinde herhangi bir suç işlememekmiş koşul…

Benim yed-i emin mallarını suistimal davam küllerinden doğdu!..

Hakimler karşısına çıktım ki sürekli değişiyorlardı…

Dedim ki borcumu ödedim, mallar benim mallarım, ki borcum kalmamış, mallarım duruyor…
Davacı vekili şikayetini geri çekmiş, peki sorun ne?
Bildirseydin birader adres değişikliğini dediler!..

Geçen yıl polis, mahkeme kararı ile evimde yed-i eminli eşyalarımı tespit etti ki hala duruyorlar. Tutanaklar dosyaya kondu…
Sonunda yed-i emin olarak kendi mallarıma bir kötülük yapmadığım kesinleşmişti.
Mahkeme ne karar verse şok olurdunuz?

37 gün hapsime, 200 TL para cezasıyla cezalandırılmama…

Küçük bir detay var yalnız, hapis cezamın asla paraya çevrilmemesine…

Başıma geleni ilk anlattığım arkadaşım, “SAÇMALAMA LAN, ÖYLE ŞEY Mİ OLUR!..” dediyse de olmuştu.

Bölge İstinaf Mahkemesi’ne başvurduk ADALET YERİNİ BULSUN diye…

Adalet yerini ararken, kapıma postacı geldi, beraberinde iki resmi evrakla…

Birinde 200 TL ödemezsen ödetiriz yazıyordu, diğerinde 10 güne teslim ol, biz alırsak ayıp olur…

Adalet zaten yerli yerince duruyormuş oysaki…

Bölgedekiler bakmış karara, dosyayı şöyle bir incelemişler ve demişler ki; delillerle sabit, ADALET açısından son derece yerinde bir karar!..

Benim 37 gün, temyizden ter temiz kesinleşerek döndü…

Aklıma ilk gelen, Denizli Adalet Sarayı’nın yıllar önce önünden geçerken eşimin şu sözleri oldu.
“Sarayda adalet mi olur?. Bu ne biçim tabela?”

Sonuç olarak;
37 günlük kesinleşmiş hapis cezamın 1 haftalık yatışı nedeniyle şu sıralar demir parmaklıklar arasında bulunuyorum.

Şu Semele’nin sağ elinde tuttuğu kılıç var ya…
Bu son olayla onu içselleştirdim…

Şu an yasalara karşı hürriyetimden alıkonulacak denli bir suç işlemiş olmanın yüz kızarıklığı olsa da bende, bir hafta sonra çıkarken bir T.C. vatandaşı olmanın dayanılmaz hafifliğini hissedeceğim üzerimde biliyorum…

Terliğimi, iç çamaşırlarımı, kişisel temizlik ürünlerimi aldım yanıma.

Fırsat bulursam Latince öğrenmeye çalışıp, anayasaya bakacağım biraz da…

Altını çizerek şahsım adına şunu rahatlıkla dile getirebilirim ki;
Adalet adına son zamanlarda gördüğüm tek gurur verici şey, karakterini, beyefendi tarzını her zaman takdir ettiğim, kişilik olarak da sevdiğim Bilal Uçar’ın kartvizitiydi…

Bilal uçar
Türkiye Cumhuriyeti
Adalet Bakanı Yardımcısı

Not: Yazılar ile ilgili hukuki sorumluluk yazarların kendilerine aittir

Yorum Yaz

Aşağıdaki gerekli alanlara bilgilerinizi girmelisiniz. e-posta adresiniz yayınlanmayacaktır.

 karakter kaldı