REKLAMI GEÇ

SAYIN VEKİLİME MEKTUP

6 Mayıs 2019 Pazartesi

 

Sayın Vekilim;

Ben suyumu kazandım da içtim,
Ekmeğimi böldüm de yedim…
Alkışı duydum, ihaneti gördüm.
Sesim de oldu sessizliğimde…

Cem Karaca’nın enfes şiirinin en sevdiğim sözleridir bu sözler… 1995 yılında başladığım çocukluk düşüm gazeteciliğimin özeti gibidir.

En büyük talihsizliğim 2002’de Denizlihaber.com’u yayın hayatına geçirdiğimizden kısa bir süre sonra ülkenin başına Ak Parti’nin gelmesi oldu…

2007’den itibaren ağır bir tecrit politikası uygulandı medyaya. Dik duran vebalı ilan edildi, ötekilendi, düşmanlaştırıldı, reklam verenleri tehdit edildi….

Ne Allahsızlığımız kaldı, ne vatan hainliğimiz…

O zamanın Ak Partili kurmayları için; biz (Denizlihaber’den bahsediyorum) ve bizim gibi duranlar CHP’lilerin aklı ve parasıyla hareket eden komünist bindirilmiş kıtalardık!…

Daha neler nelerdik!…
Çamurun bin türlüsü…

Öyle hakaretler işittik, öyle gururumuz kırıldı ki, şimdi benzer sözler işittiğimde gülüp geçiyorum….

Ama bilerek, isteyerek yaşadık tümünü…

Hiç kimseye söz vermeden hiç kimseden söz almadan çıktığımız halde…

Üstelik kimsenin vekilliğini almadık, kimse seçmedi bizi, milletin ödediği vergilerden ödenen on binlerce lira maaşımız, süper emekliliğimiz, danışmanlarımız, forsumuz filan da yoktu….

Vicdanlarımız çocuklarımız ve hukuktan başka hesap verecek kimsemiz de yoktu!..

Birileri üçüncü sıraya yazdı diye düşeşten makamımız da olmadı….

Kendimiz koyduk, kendimiz ürettik, kendimiz kazandık, kendimiz yedik….

Dolayısıyla yukarıdaki unsur ve kişilerin dışında kimseye hesap vermek zorunda değiliz….

Okurlarımızdan başka da çekindiğimiz kimse yok aslında….
En büyük sermayemiz onlar çünkü…
Parayla pulla ölçülmeyecek değerdeki yüzbinlerce okurumuz….

Kaldı ki onlar öyle aklı başında,
öyle havayı iyi koklayan
öyle acımasızdırlar ki;
senin iki yan çizdiğini görseler,
anında silip atarlar…
Okumazlar bir daha…

Onlarca alternatifimiz var çünkü bizim, biz olmasak başka haber sitelerinden elbet edinirler güncel bilgiyi….

Tüm bunları neden yazdım biliyor musun?

Yani ben ister satarım gazetemi, ister ortak alırım, ister kapatırım sana ne?

Sensin eleştiri makamında oturan ben değilim…
Anlamadığın konu o!..

Dolayısıyla benim değil senin yapamadıkların, yaptıkların hesap ve gözetim altında!..

Sen Denizli’de partine oy vermiş 192 bin seçmene (24 Haziran seçimlerinde) hesap vermek, onlara hizmet etmek, geleceklerini güvence altına almak, haklarını yedirmemek, umutlarını öldürmemek, hayallerini yıkmamak için gece gündüz çalışmaya mecbursun!..

İşin senin için kötü tarafı, bu insanlar sana değil bir ferdi olduğun CHP’ye oy verdiler. Seni orda görüp görmek istemedikleri sorulmadı çünkü…

Dediler ki ülkenin selameti için CHP’ye ihtiyaç var. O yüzden oy vermeliyiz!…

Senin için işin daha da kötüsü o insanlardan biri de benim!..

Hem bir vatandaş olarak, hem de bir CHP seçmeni olarak elbette ki attığın her adımın hesabını sorarım!..

İşin çok çok daha kötüsü özellikle sıralamadaki yerin nedeniyle yalnızca 192 bin küsur CHP’linin değil, yeni seçim kanunu sayesinde vekil seçilebilmeni sağlayan 110 bin İYİ Partilinin de sorumluluğu üzerinde…

Dolayısıyla arkadaşım; eleştirilmeyi hazmetmeye mecbursun!…

Okuyan herkesin senin ahlaki seviyeni kavrayabileceği “Atıl Kurt Satılmış Kurt” gibi o ‘mahalle karısı’ ağzıyla yaptığın sosyal medya paylaşımına benzer ucuzlukta davranmadığım sürece, bir gazeteci olarak da sana hesap sorma hakkım var!…

Ama neyle ilgili?
Siyasi duruşunla,
Beni temsil edebilme yeterliliğinle,
Temsil ettiğin siyasi partinin bağlı olduğu değerlerle,
Ahlaki yapınla,
Dürüstlüğünle ilgili…
Ticari hayatın ve özel hayatın beni ilgilendirmez!…

Ama nereye kadar ilgilendirmez?
Kalkıp savunduğunu iddia ettiğin değerlere hakaret eden, o değerleri hedef alan siyasi yapıda ve hatta kimlikte insanlarla temasa geçiyor, onlarla kanka oluyor, onlarla ticaret içine giriyorsan o zaman seçmenin de hesap sorar, vatandaş da hesap sorar, ben de hesap sorarım!..

Dolayısıyla Denizli’de Atatürkçü Düşünce Derneği’nin Cumhuriyet aşığı, Kemalizm’e inanmış, bu ülkenin temel değerlerine sahip çıkan yüzlerce üyesinin bir araya geldiği yemeğe katılmayıp bir arkadaşının doğum gününü tercih etmen sonrası, bulunduğun siyasi kurumun temel ilkelerine ne kadar bağlısın diye sorgularım…

O partide yaşananlar hiçbirimizi ilgilendirmez ama sağ omzunun yanında duran kişi, sosyal medyadan “Nazım Hikmetin ….na koyayım. Sana bir şey olmasın” ile başlayan bir paylaşım yaptığı halde o paylaşıma müdahale etmeyişini sorgularım…

O partideki insanların özel hayatları deşifre olmasın diye haber yapamadık mesela geçen hafta bunu.

Keza haber yapsak;
Vekil, ADD’nin yemeğine değil nereye gitmiş sorusunun yanıtını vermek zorundaydık…
Nazım Hikmet’in ….a kim koymuş, nasıl koymuş onun belgesini yayınlamak zorundaydık…
Dolayısıyla senin yüzünden o partiye katılmış ve hiçbir suçu olmayan birçok insanın ağız tadını kaçırmak zorunda kalırdık…

Peki şimdi ne değişti? diye sorabilirsin
Sen biz onu haberleştirmedik diye şımardın tabi..

Bu şımarıklık nereye ulaştı?
Biz Denizli merkezde binlerce, on binlerce sosyal demokrat insanın yıllardır hayalini kurduğu bir zaferin mutluluğunu yaşarken, senin o zafer mutluluğunu bize yaşatan partili belediye başkanı ve ilçe başkanını zan altında bırakacak bir paylaşım yapabilme sorumsuzluğuna!..

Yani en yakın dostlarının senin yüzünden sıkıntı yaşama sorumluluğunu taşımadığın gibi, bir parti disiplini ve kültürünü de taşımıyor olman bardağı taşıran son damlaydı!..

Sana hangi yetki, hangi had, hangi kuvvet benden aldığın emanetle kendi partili belediye başkanını sosyal medya üzerinden topluma karşı küçük düşürme yetkisini tanımış bir söyle bakalım!…

Varsa bildiğin; partinin iç tüzüğü ortada, kanunlar belli, nizam belli… Milletvekilliği gömleğinin gereğini, o kimliğin ciddiyetini taşıyarak yetkili kurumlar ve organlarla paylaş…

Benim için bardağı taşıran işte son damla, senin Cumartesi akşam üstü sosyal medya hesabından Şeniz Doğan ve Tolga Varlıker’i etiketleyerek yaptığın bu paylaşımdır birader!..

Bardağı taşıran buydu da dolduran neydi peki? Onları da yazayım…

Madem medya ve sosyal medya üzerinden gidilecek, madem sorumsuzca davranılacak madem sen partinin itibarını düşünmeden hareket edecen, ben de kasmayayım öyleyse…

Yahu hadi beni araştır, anlarım da…
Hangi maksatla gidip Ak Partili belediye başkan yardımcısına, Merkezefendi Belediye Başkanı Şeniz Doğan ile ilgili “Bana Ak Parti ile olan bağını anlat, belge ver, onu deşifre edeyim dersin?”

Allah aşkına bir söyle, sen hangi siyasi ahlak, partililik kültürüyle Şeniz Başkanın sözüm ona bir açığını bulmak, onu karalamak adına gidip bir Ak Partiliden medet umarsın!

Anlaşır gibi değil!…

Yıllardır koltuk savaşları, enteresan farklı hesaplar üzerine kurulmuş yoğurt yeme şekilleriniz ve yanlışlarınızın her türlü faturasını bu halk ödedi…

Biz gazeteciler ödedik…

Halka, bizlere yeni faturalar ödetecek yanlışlara izin verileceğini sanıyorsan, yanılırsın kardeşim!..

Bu halk, sen ve senin gibilere o kadını yedirtmez!…

Hem her türlü etkinliğine katılıp yanı başında boy boy fotoğraf vereceksin, hem de bir taraftan Ak Parti ile işbirliği içinde Şeniz Doğan’ı bitirme çabası içine gireceksin pes!..

Bardak bir iki damlayla dolar mı?
Dolmaz tabi!..

Sen değil miydin partililerine biz “CHP Denizli’yi İYİ Parti’ye bırakıyor” haberi yaptığımızda bu kabul edilemez, buna müsaade etmeyiz artistlikleri yapan?

Sen değil miydin o haberi duyurduğumuzda “AKP KULLANDIĞI MEDYAYLA spekülatif ve yalan haberler yaymaya hız vermiştir” cümlelerinin de içinde bulunduğu YALAN ve SPEKÜLATİF bir açıklama yapıp, bu açıklamadan sadece günler sonra Denizli’nin ittifakta İYİ Parti’ye teslim edilmesine seyirci kalan…

Bana ve meslektaşlarıma çamur atmaya, kulp bulmaya çalışacağın enerjiyi CHP’nin İYİ Parti desteğiyle kazanacağı aşikar 31 Mart 2019 seçimlerinde herkesin sevgisini kazanacak bir aday bulmaya, bu adayla, yanına genel başkan yardımcın ve diğer milletvekilini de alarak Genel Başkanını ikna etmeye harcasaydın olmaz mıydı?

Bardakta damla çok!…
Ama hiçbirinin bir diğerinden hafife alınır yanı yok…
Hepsinin belgesi, bilgisi, şahidi mevcut…

Nazım Hikmet demişken, bir şiiriyle bitirmek isterim mektubumu.
Esen kal…
Sedat KURT

AKREP GİBİSİN

Akrep gibisin kardeşim,
korkak bir karanlık içindesin akrep gibi.
Serçe gibisin kardeşim,
serçenin telaşı içindesin.

Midye gibisin kardeşim,
midye gibi kapalı, rahat.
Ve sönmüş bir yanardağ ağzı gibi korkunçsun, kardeşim.

Bir değil, beş değil,
yüz milyonlarlasın maalesef.

Koyun gibisin kardeşim,
gocuklu celep kaldırınca sopasını
sürüye katılıverirsin hemen
ve âdeta mağrur, koşarsın salhaneye.

Dünyanın en tuhaf mahlukusun yani,
hani şu derya içre olup
deryayı bilmiyen balıktan da tuhaf.

Ve bu dünyada, bu zulüm
senin sayende.

Ve açsak, yorgunsak, alkan içindeysek eğer
ve hâlâ şarabımızı vermek için üzüm gibi eziliyorsak

kabahat senin,
— demeğe de dilim varmıyor ama —
kabahatın çoğu senin, canım kardeşim!

Nazım Hikmet RAN

* Deniz Gezmiş, Hüseyin İnan ve Yusuf Aslan’a bin selam olsun…

Not: Yazılar ile ilgili hukuki sorumluluk yazarların kendilerine aittir

Yorum Yaz

Aşağıdaki gerekli alanlara bilgilerinizi girmelisiniz. e-posta adresiniz yayınlanmayacaktır.

 karakter kaldı