REKLAMI GEÇ

BU ÜLKEYİ YOLDA BULMADIK

7 Eylül 2010 Salı

Millet olarak anayasa değişikliğine evet mi hayır mı? demek için sandığa gidiyoruz. Anayasa değişikliğinin oylanması hata yapılırsa rejimi ve sistemi etkileyecek kadar önem arz ettiğinden herkes iyi düşünmeli, sandığa gitmeli kendisinin ve devletini geleceğini düşünerek oy vermelidir. 13 Mayıs 2010 tarihinde yayınlanan 5982 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın bazı maddelerinde değişiklik yapılması hakkında kanun halk oyuna sunulacağı gün şeker bayramının 4. Günü olup bunun ne sonuç getireceğini hep beraber göreceğiz.

Ancak, kanunların halk oyuna sunulması için 120 günlük sürenin 60 güne çekilmesi için kanun kabul edilip yürürlüğe girince kanunu çıkaranlar bu durumu yadırgayarak, bir art niyet aradılar. Sorunu Yüksek Seçim Kurulu çözdü ve son noktayı koydu. Anayasanın 67/ son fıkrası nazara alınarak 12 Eylül 2010 tarihini oy verme günü olarak ilan etti. Anayasanın bu maddesi “Seçim kanunlarında yapılan değişiklikler, yürürlüğe girdiği tarihten itibaren bir yıl içinde yapılacak seçimlerde uygulanmaz” demektedir. Böylece bu kanunun yürürlüğe girdiği tarihten 120 gün sonrası ilk Pazar günü 12 Eylül tarihine gelince,

Önce kızılca kıyamet koptu, meclis iradesinden bahsedildi, yine öfke ve itirazla karşılandı, Yüksek Seçim Kurulu eleştirildi. Yapılanın bir seçim olmadığı iddiası ileri sürüldü. Sonra Yüksek Seçim Kurulu’nun belirlediği tarihe bakıldı. 12 Eylül 2010 birden tam siyaset için uygun zemin diye düşünüldü. Arada mübarek ramazan ayı var, bayram var ve en önemlisi tarih 12 Eylül ve anlamlı bir gün. DARBE VE DARBELERİ öne çıkarabiliriz diye düşünüldü, bu haliyle takvimde işlemeye başladı.

Gerçekten 12 Eylül 2010 tarihi önceden planlanmış bir tarih gibi görünmüyor. Silahlı Kuvvetler 12 Eylül 1980 tarihinde darbe yaptı. Yine başka 12 Eylül 1987 tarihinde siyasi yasakların halk oyu ile kaldırılması yürürlüğe girdi. Yine önümüzdeki 12 Eylül’de bir başka oylamayla tanışıyoruz. Bir başka deyimle altıncı halk oylamasına gidiyoruz.

1982 anayasası mevcut hükümetin iktidara geldiği 2002 tarihinden beri dokuz defa değiştirilmiştir. Bu değişikliklerde 8 sene boyunca hiçbir zaman “darbe” anayasasından bahsedilmemiştir. Ne hikmetse ve ne ilgisi var ise 50 yıl önceki 1960 ihtilalı, 39 yıl önceki 12 Mart muhtırası ile 30 yıl önceki 1980 ihtilalı ile aktörleri gündeme taşınmıştır. Devlet imkanları, para gücü ve basın yayın organlarındaki mutlak hakimiyet ile darbelerden hesap sorulacak gibi sözlerle vatandaşların kafasını karma karışık etmiştir. Gerçek olan yargı bağımsızlığının yok edilişi iken bu konu fazlaca tartışılmamaktadır. Darbelerden hesap sorulacaksa yakın tarihte 2007 yılında verilen muhtıranın mercek altına alınması doğru olur diye düşünüyorum.

Geçici 15 maddenin anayasadan çıkarılması ile darbecilerden nasıl hesap sorulacak bunu anlamak mümkün değildir. 30 yıl sonra hukuk kurallarını hiçe sayarak hesap sormak boş bir iddiadan ibarettir. Ortada zaman aşımı ve müktesebat varken kimse halkı yanıltarak oylara tesir etmemelidir.

Anayasa değişikliğinin bir an önce yapılma aceleciliğinin gerisinde yapılacak ilk genel seçimde iktidarı kaybetme endişesi yatıyor. Değişiklikte hedef yargı ve yargının etki alanlarına alınması hesabı yapılıyor. Dünya’da bu tür 25 ayrı olayın tek bir soru ile halka götürülmesi örneği bulunamamaktadır. 25 ayrı olayın tek bir soruya evet ya da hayır diye cevap vermek insanı bir şeylere mecbur etmekten başka bir şey değildir.

Oylamada tek bir konu halka götürülüp sorulabilir. Eldeki bu değişiklik ise hiç tartışılmadan aniden anayasa yapım usullerine dahi uyulmadan bir tek kişinin talimatı ile çıkarılırken, bunun adına demokratikleşiyoruz demek anlaşılır bir durum değildir. HEDEF BELLİDİR. Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu ve Anayasa Mahkemesi ile Yargıtay ve Danıştay’ın yapısını değiştirip yürütmeye bağlı hale getirmektir.

Oylamaya az bir zaman kala kampanya çok acımasız hale gelmiştir. Valiler, kaymakamlar, yöneticiler, zabıtalar, memurlar, belediyeler evet oyları için bazıları taraf olmuşlardır. Odalara, sendikalara, muhtarlara yapılan muameleler alışılmış bir durum değildir. Yüksek Seçim Kurulu’nun harcadığı para yüz elli dört trilyon Türk Lirası olup, partilerin ve destekçilerinin harcadığı trilyonlarla milli servet sokaklara atılmış ve israf edilmiştir. Geçmişe gidersek 1982’de anayasa oylanırken dönemin ihtilalcisi Kenan Paşa Anayasanın kabulü için baskı uygulamıştı. Mavi oy pusulası içi belli bir ince zarfın içine konuyor, hayır verildiği zaman belli oluyordu. Şehir şehir gezilip aksi oy kullanmanın bedeli ve müeyyidesi anlatılıyordu. O askeri bir darbenin baskısıydı. Ama bugün yapılanları anlamakta zorlanıyoruz. Bugün askeri yönetim yok, ancak sivil yönetim olmasına rağmen, herkes fişleneceğinden ve geleceğinden korkar hale gelmiştir.

Böylece, bu değişiklik kabul görürse
Kuvvetler ayrılığından, kuvvetler birliğine gidilecek
Yargı yürütmeye bağlı hale gelecek
Hukuk devleti savunmasız hale getirilecek
Hak aramak tehlikeye girecek

OY VERENLER İLE OY İSTEYENLER ÇOK İYİ DÜŞÜNMELİLER. BİZ BU ÜLKEYİ YOLDA BULMADIK.

Şeyh Edebali’den bir sözle yazıyı bitirelim.

Avun oğlum, avun
Güçlüsün kuvvetlisin, akıllısın, kelamsın
Ama, bunları nerede, nasıl kullanacağını bilmezsen
Öfken ve nefsin bir olup, aklını yener
Sabah rüzgarlarında savrulup gidersin.

İsmail AĞAR

Not: Yazılar ile ilgili hukuki sorumluluk yazarların kendilerine aittir

Yorum Yaz

Aşağıdaki gerekli alanlara bilgilerinizi girmelisiniz. e-posta adresiniz yayınlanmayacaktır.

 karakter kaldı