REKLAMI GEÇ

SEÇİME DOĞRU

26 Kasım 2010 Cuma

Ülkemiz 12 Haziran 2011 tarihinde yeniden genel seçime gidecek.
Ortamın, parti liderleri yönünden dikensiz gül bahçesinden farkı yok. SEÇİM YASALARI HALEN DEĞİŞMEDEN VARLIĞINI SÜRDÜRMEKTEDİR. Binlerce yasayı değiştiren hükümetler, bu konuyu bir türlü gündeme getirmeyerek adil olmayan seçimlerin yapılmasına sebep olmaktadır.
Muhalefette iken bu konuyu eleştiren ve değiştirilmesini isteyen hükümetler, seçim yasalarını değiştirmek bir yana, gündeme bile almakta ayak sürümektedirler. Her gün ‘cumhuriyet, demokrasi ve halk iradesi’ diyerek böbürlenseler de hepsi aldatmacadır.
Yine halkın katılımının olmadığı yeni bir seçime doğru adım adım gidiyoruz. Partiler halktan beslenmedikleri için parti içi gerginlikler sürüp gitmektedir. Parti liderleri yine tek seçicidir. Parti üst yönetimini, milletvekili adaylarını seçme hakkına sahiptirler. Bu nedenle seçimler yaklaştıkça, adaylar liderlerinin gözünün tam içine bakarak, yağcılığı hat safhaya ulaştırmıştır.
Partilerin durumuna kısaca bakıldığında;
AKP’de lider otoritesi bulunduğu ve tam anlamıyla Recep Tayyip Erdoğan’ın yetkili olduğu partide, sorunun dışa yansıması mümkün görünmüyor ise de mevcut milletvekillerinin yarısının değişeceği algılaması ile milletvekillerinden birçoğu, bir partiye geçerek TBMM’de seçime yakın tarihte bir grup kurabilirler.
CHP’nin sorunları azalacağa benzemiyor. Kılıçdaroğlu, Baykal ve Önder Sav arasındaki kargaşa durulmamıştır. Kurultay yapılacak mı? Deniz Baykal yeniden genel başkanlığa aday olacak mı? Adayların belirlenmesi için ön seçim yapılacak mı? Belirsiz olan bu durumlar partiye zarar vereceğe benziyor.
MHP ise referandum sürecinde aldığı hasar ile önceden var olan kronik sorunları aşamamaktadır. Abdullah Gül’ ün cumhurbaşkanı seçilmesi aşamasında takınılan tavır hafızalardan silinmemektedir. 2002 seçimleri öncesi, erken seçimin yapılmasına sebep olan ve bugünkü iktidarın yolunu açan Genel Başkan Devlet Bahçeli’nin beyanları, canlılığını muhafaza etmektedir.
Türkiye’nin merkez sağ misyonunu temsil eden DP ise can çekişmektedir. Önceki genel başkanları Tansu Çiller, Mehmet Ağar ve Süleyman Soylu sayesinde dibe vurmuştur. DYP, ismini değiştirerek sonun başlangıcını hazırlamıştır. 1999, 2002 ve 2007 seçimlerinde tabanın istediği ön seçimler sonucu belirlenen adaylara itibar edilmemiştir. Birleşme adı altında birleşememe durumu umutları söndürmüştür. Ne yazık ki bu eski genel başkanların adı, iktidar partisinden aday olacaklar diye konuşulmaktadır. Büyümesi için yeni kongre ve yeni genel başkan seçiminden söz edilmektedir. Temenni edelim ki gerçekleşir merkez sağdaki boşluk doldurulur.
Türk siyasi hayatına yeni giren partiler vardır. Abdüllatif Şener’in Türkiye Partisi ve Numan Kurtulmuş’un HAS Partisi. Türkiye Partisi şu sıralar başka partiler ile ittifak aramaktadır. HAS Parti ise yeni kurulmuş olup, örgütlenmesi ve 2011 seçimlerine girebilmesi sancılı olabilir. HAS Parti Kurucular Kurulu’nun çoğunluğu, kamuoyunun yakından tanıdığı ve başka partilerde yer bulamamış kişilerden oluşmuştur. Bu konuda kanaat sahibi olabilmek için bekleyip görmek lazım.
Saadet Partisi, DSP, BBP diğer partilerin baraj sorunlarının bulunduğu, seçim esnasında işlerinin zor olduğu kabul edilmelidir.

Seçimlerin eşit şartlarda adil yapılmayacağı şimdiden bellidir. Yüzde 10 baraj ve miktarı 200 trilyona ulaşan hazine yardımları ile basın ve televizyonda yer alma avantajı karşısında, küçük partilerin şansları adeta yok denecek kadar azdır. Adaylar açısından liderin mesai ve okul arkadaşı, mezhep ve tarikat birliği, hemşehrilik, baba dostluğu, akrabalık gibi ölçüleri uyanlar milletvekili olabileceklerdir. Seçmen ise oyunu kullanırken kime oy verdiğini bilmeden liderin hal ve gidişine, endamına, çalımına ve gösterisine göre tanımadığı kimseyi milletvekili yapacaktır.
Bazen, ‘Milletvekili seçilirken nelere dikkat edilmeli?’ veya ‘Özlük hakları nasıl olmalı?’ diye düşündüğüm olmuştur. Milletvekilliğini meslek kabul etmeden görevli olduğu sırada, 1. sınıf devlet memurunun aldığı maaş kadar huzur hakkı verilmeli ve tedavi giderlerinde ve emeklilikte başkalarından farklı avantajlara sahip olunmamalıdır. 1980 öncesi milletvekillerinin aldığı maaşlara bakıldığında, zor geçinen ve borçla hayatını sürdüren o kişileri saygı ile anmak gerekir. 1983’te Turgut Özal’ın getirdiği ballı emeklilik ve yüksek maaşlar bu ayrıcalığı başlatmıştır. Bu anlatmaya çalıştığımız ayrıcalıklar ve dokunulmazlıklar yüzünden, ülkenin yasama organının durumu herkesin malumudur.
7 Mart 1931 tarihinde, milletvekilleri ülkenin durumunu düşünerek karar almışlar, 500 TL olan maaşlarını azaltarak 350 TL’ye, ayrıca yıllık 300 TL olan yolluklarını 125 TL’ye düşürmüşlerdir. Bu alınan karar, devlet ve millet için çok anlamlıdır. İnsan bu durumları özlüyor. Keşke milletvekilleri ‘önce biz’ diyeceklerine ‘önce devlet ve millet’ diyebilseler gelecek nesillere örnek olabilseler…

İsmail AĞAR

Not: Yazılar ile ilgili hukuki sorumluluk yazarların kendilerine aittir

Yorum Yaz

Aşağıdaki gerekli alanlara bilgilerinizi girmelisiniz. e-posta adresiniz yayınlanmayacaktır.

 karakter kaldı