REKLAMI GEÇ

Gösteri, İsyan, Demokrasi, Vatan Haini, Terörist, Anayasa

3 Haziran 2014 Salı

31 Mayıs Cumartesi gezi olaylarının yıldönümü idi. Meydanlar gibi sosyal medya da hareketlendi. Değişik görüşlerden çok sayıda insanın görüşlerini okudum, altlarına yazılan karşı cevapları gördüm. İnsanlar karşı karşıya otursalar birbirlerinin yüzlerine söylemeyecekleri şeyleri, sosyal ortamda en kaba biçimleri ile ifade edebiliyorlar. Kavramlar anlam bütünlüğünü kaybetmiş bir şekilde ortada uçuşuyor. Herkes kendi aklındaki anlamı, değişik kelimelere yükleyip, bilgisayar ekranına yazıyor. Kısıtlı kelime sayılarına, ezberlenmiş sloganlara, tam ifade edilemeyen düşüncelere, siyasetin kutuplaştırıcı tavrı da eklenince toplumdaki ayrışmayı körüklüyor. Bu yüzden bu kavramları, benim nasıl gördüğümü sizlerle paylaşmak istedim.

Gösteri yapmak demokrasinin olmazsa olmaz itiraz yöntemlerinden biri. Kamuoyunu canlandırmak, konuya odaklamak, iktidarın dikkatini çekmek için çok sıklıkla kullanılır. İyi bir demokraside ne söylerlerse söylesinler, göstericilere kendilerini doğru ifade edebilecek fırsatlar yaratılır, korunmaları sağlanır. Muhalif görüşler, aykırı düşünceler daha iyiye ulaşmak için birer fırsattır. Ama bazen yönetim erkine sahip olanlar konuya böyle yaklaşmazlar. Hoşlanmadıkları fikirlerin duyulmasını, verdikleri kararların tartışılmasını engellemek isterler. Bunun da bilinen yöntemleri vardır. Toplum bilimlerinin 2000 yıllık geçmişi var. Barışçıl gösteriyi bir şekilde kargaşaya dönüştürebilirseniz, insanın en temel içgüdüsünü, güvenlik kaygısını canlandırabilirsiniz. Bu durumda çoğunluk kuvvetlinin yanında yer alıp düzenin bozulmasını engellemek ister. Bu hipotez pratik uygulamada şu şekilde işler. Toplumu yönlendirebilecek yasal örgütlerin eli kolu bağlanır, gizli polisler radikal unsurları kışkırtır, provakatörler kalabalığı çatışmaya doğru yönlendirir, biraz maddi hasar, birkaç yaralı ile arzu edilen sonuç elde edilir, yayın kuruluşları da zaten bu görüntüleri yayınlamak için beklemektedir. Sorumlular ise toplum düzenini koruyan, itidal tavsiye eden açıklamalar yaparken, mecburen şiddete başvururlar. Orta sınıf meydanlardan çekilir, çocukları için korkar.Bu arada ifade edilmek istenen neymiş, neden insanlar gösteri yapma ihtiyacı duymuşlar, arada kaynayıp gider. Tamamen bilimsel bir yöntem, tarih boyunca binlerce kez test edilmiş ve onaylanmış.

Bu uygulama Türkiye’de de defalarca yapıldı. 12 Eylül öncesi o dizi, dizi gençler kendiliklerinden bu yolu seçmediler. Devlet veya devlet içindeki unsurlar göz göre göre insanları şiddete ittiler, yönlendirdiler. Sonra da sanki birer kurtarıcıymışlar gibi gelip en tepeye oturdular.Asker,sivil, hiç farketmiyor, aynı oyun, aynı işbirliği içinde tekrarlanıyor.

Ülkemizi kaos ortamına düşürmemenin de bir yolu var. Bu da bilimsel bir yöntem ve bu da binlerce kez uygulandı. Bunun yolu, kafasını kaldıranı ezmek, insanları “bunlar çevreci değil art niyetli terörist, vatan haini” diye nitelemek, aralarına sivil polis sokmak değil. Tam tersine bunun yolu güçlü toplumsal örgütlerin kurulmasını sağlamak, düşüncelerin daha özgürce ifade edilebileceği platformlar yaratmak, üniversitelerde fikir özgürlüğünün yolunu açmak, basın-yayın ortamında büyük sermayeden bağımsız yayın organların yaşamasını sağlamak, büyük itidalli kitlelerin, küçük radikal grupları kontrol etmesine yardımcı olmaktır.Toplumsal barış için Güneydoğu’da bir proje ortaya koyduğunu ifade eden sorumluların, batıda tam tersine davranmasını açıklayacak hiçbir mantıklı cevap yok.

Türkiye’de son yıllarda polisin karışmadığı yerlerde olayların olmadığı yolunda bir izlenimim var. Örnek olarak, Denizli’deki gezi yürüyüşleri(2013) ve 2010 Taksim 1 Mayıs kutlamaları gösterebilirim.Anayasamızın 34. maddesi “Herkes, önceden izin almadan, silahsız ve saldırısız toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına sahiptir.” gibi özgürlükçü bir cümleyle başlayıp, “Toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkı ancak, millî güvenlik, kamu düzeni, suç işlenmesinin önlenmesi, genel sağlığın ve genel ahlâkın veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması amacıyla ve kanunla sınırlanabilir.” gibi bir ucubeyle bitiyor. 12 Eylül’ün o ceberut suratı anayasanın ve buna bağlı çıkarılan 2911 sayılı yasanın ardından sırıtıyor. Ama tecrübelerim bana kağıt üzerinde ne yazarsa yazsın önemli olan bunları uygulayan insanların kişiliği olduğunu öğretti. En demokratik yasalarla bir diktatör yaratılabileceği gibi, yasakların olduğu bir yerde özgürlük doğabilir. Herşey onu uygulayan insan ve onun vicdanı ile değişir. Yasaları bahane ederek insanların suçlanması,dövülmesi, gazlanması, vatan haini gösterilmesi,ancak baskı rejimiyle aynı davranış metodunu benimseyen insanlar için makul olabilir. Özgürlük kavramını içselleştirmiş hiç kimseye bu davranış şekli izah edilemez.

İsyan, terörist veya vatan haini kelimelerini günlük dil içinde kolaylıkla kullanmak, bizim gibi bıçak sırtında yaşayan toplumlarda, ağır sonuçlara yol açabilecek bir insanlık suçudur. Yasaların veya emirlerin arkasına sığınıp insanların ne dediğini dinlememek ise çocuklarımızın geleceğinikaranlık bir bilinmezegömmektir. Hiçbir ülkede, hiçbir siyasetçiye hiçbir oy oranı bunları yapma hakkı vermez.

Not: Yazılar ile ilgili hukuki sorumluluk yazarların kendilerine aittir

Yorum Yaz

Aşağıdaki gerekli alanlara bilgilerinizi girmelisiniz. e-posta adresiniz yayınlanmayacaktır.

 karakter kaldı