REKLAMI GEÇ

İSTANBUL GELECEĞİMİZİ BELİRLEYECEK

17 Mayıs 2019 Cuma

31 Mart seçimleri ile başlayan süreç ülkemizde bir eşiğin aşılmasına yol açtı. Yüksek Seçim Kurulu (YSK) aldığı kararla bugüne kadar demokratik meşruiyetin temelini oluşturan ve milletin kararını temsil eden sandığın sonucunu yok saydı. Bir seçimin iptali ülkemizde ilk defa olmuyor. Ama bugüne kadar hiçbiri kamu vicdanında bu denli rahatsızlık yaratmadı.

Neden?
Kararın kısa gerekçesinde İstanbul’daki mevcut 31.124 sandıktan 123’ünde sandık kurullarının oluşumunda hukuka aykırılık tespit edildiği yazılmış. Sandık kurulları aday listelerinin hazırlanması mülkü amirlerin, görevlendirilmesi ise seçim kurullarının yetkisinde, yani oy kullanan hiç kimsenin bu işte bir suçu yok. Yazılı olmayan ama tahmin edilen gerekçe; bu 123 sandıktaki toplam 42.000 oyun seçimin sonucunu değiştirecek sayıda olması nedeniyle iptal kararı verildiği.

Fakat bu zorlama kararda 4 açık var:

– İptal edilen sandıkların toplamında Yıldırım önde, yani İmamoğlu daha az oy almış.

– Aynı sandık kurulunda, aynı zarfta 4 tane oy var, bu oylardan sadece bir tanesi iptal edildi. Diğer üçü geçerli sayıldı.

– Sandık kurulu oluşumu eğer hatalıysa bu tam kanunsuzluk anlamına gelir ve seçimin tümden iptalini gerektirir. Zaten AKP’nin itiraz başvurusu da, kanun ve YSK geçmiş kararları da bu şekilde. Hatta meşhur Siirt seçimlerinin iptal gerekçesi de sandık kurullarının oluşturulması idi. O zaman YSK 3 sandığın seçimin sonucunu değiştirip değiştirmediğini düşünmemişti.

– YSK referandumda oyların sayılmasına az bir süre kala tamamen kanuna aykırı bir şekilde mühürsüz oyların da geçerli sayılmasına karar vermişti. Gerekçesinde oyların mühürsüz olmasının suçlusunun sandık kurulları olduğunu söyleyen YSK “Anayasal hakkını kendisinden beklenen yükümlülüklere uygun olarak kullanan seçmenin oyunun geçerli sayılmamasının, yönetime katılma hakkının özünü ortadan kaldıracak bir sonuç yaratacağı açıktır” açıklamasını yapmıştı. Şimdi İstabul’da seçmenlerin bu hakkı ne oldu?

Bu zayıf kararın siyasi baskı ile alındığı izlenimi ortada dururken, bu durumun Binali Yıldırım tarafından “oylarımızı çaldılar” diye açıklanması vicdanlardaki sızıyı derin bir yara haline getirdi. Her şeyden önce bu açıklama seçim günü en az 12 saat boyunca 31.124 sandık kurulunda görev yapan, gözlemci olarak bulunan, seçim merkezlerinde nöbet bekleyen her partiden en az 250.000 kişiye büyük bir haksızlık ve iftiradır. Bundan sonra herkes kendisine zorla verilen bu sorumluluğu taşırken iftiraya uğrarım korkusu yaşayacaktır.

Bizim siyasi tarihimiz 10-15 yıllık döngüler halinde ilerler. Değişimler çok hızlı olur. Bir anda yeni fikirler, yeni birliktelikler halkın gönlünü çeliverir ve yerleşik düzenin üstünleri ne olduğunu anlayamadan iktidar el değiştirir. Türk siyasi hayatında yıllardır süregiden kısırlık, çürüme, çözümsüzlük bizi bu eşiğe getirdi.

2019 yerel seçimleri siyaset sahnesine Ekrem İmamoğlu’nu taşıdı. Doğudan batıya, kuzeyden güneye ülkemizin o zengin çeşitliliğinin ortak paydalarını temsil eden genç bir adam.
Tepeden bakmayan, küçümsemeyen, bağırmayan, herkesi kucaklayan yeni bir yüz.

Yeni döngünün başlamak üzere olduğunu fark edenler, ekonomimize vereceği büyük zarara, Türkiye’nin uluslararası saygınlığına vurulacak darbeye rağmen, ülkeyle birlikkte kendilerine de zarar verecek bir yola girdiler. Toplumun sevgisini ve saygısını kazanan Ekrem İmamoğlu’nun elinden kazandığı seçimi aldılar. Ama zamanın çarkını geriye çevirmek mümkün değil. 23 Haziran seçiminin sonucu ne olursa olsun çarklar artık değişim için dönüyor. Bu yaptıkları ile seçimi kazansalar bile bu bir Pirus zaferi olacaktır.

YSK’nın kararının açıklandığı gece Ekrem İmamoğlu tarihi bir konuşma yaptı. “Ben buradayım, umut benim, beni yalnız bırakmayın, yaşadıklarımı anlatın, konuşun” dedi. Çağrıya cevap veren sanatçılar, işadamları, kurumlar konuşuyor. Kimseye hakaret etmeden, sadece “Her şey Çok Güzel Olacak” diyorlar. Cevap olarak fişlenme, işsiz bırakılma tehdidi, yüksek perdeden azar, sosyal medyadan hakaret görüyorlar. Hatta fiili şiddet görenler bile oluyor.

İnsanlar uzun süredir susuyordu çünkü ne söylediklerine kulak veren vardı, ne de çok sesliliğin kıymetini bilen. Bir ışık, bir güleryüz, bir umut belirdi ve “konuşun” dedi, “birlikte yapacağız” dedi. Şimdi madem fikirlere, insanlara değer verilen, cesur birinin çağrısı ile umutlu bir yol açıldı, konuşma vakti.

Yeni dönemin konuşan insanlara, dürüst insanlara, cesur insanlara, kucaklayıcı insanlara ihtiyacı var.
Bu ülkenin geleceği her düşünceden, her inanıştan, her kökten insanın özgür bireyler olarak birlikte yaşamasına bağlıdır.

Bunu da ancak herkese saygı gösteren biri başarabilir.

Her şey çok güzel olacak

Prof.Dr.Fazıl Necdet Ardıç

Not: Yazılar ile ilgili hukuki sorumluluk yazarların kendilerine aittir

Yorumlar

Niyazi Bağcıoğlu   -  Bağlantı 17 Mayıs 2019, 20:23

Duygularımızı dile getirdiğin; hukiki bilgiler verdiğin için ayrıca teşekkür ederim.
Kalemine sağlık.
Her şey çok güzel olacak

Yorum Yaz

Aşağıdaki gerekli alanlara bilgilerinizi girmelisiniz. e-posta adresiniz yayınlanmayacaktır.

 karakter kaldı