REKLAMI GEÇ

HIZLI TREN

9 Mart 2015 Pazartesi

7 Haziran seçimlerine yaklaştığımız bugünlerde bindiğimiz tren hızlandı.

AKP ve HDP yöneticileri bir araya gelerek çözüm sürecinin en önemli açıklamasını yaptılar! Yapılan açıklama sosyal bilgiler kitabı vatandaşlık dersleri gibiydi. Soyut kavramların güzelliğine sığınan, HDP’ye sol parti havası veren cümlelerle süslüydü. Somut hiçbir şey içermeyen açıklama nedeniyle, gerçekte ne konuşulduğu hakkında hiçbir fikrimiz yok. Zaten ülkemizin en önemli sorunu hakkında halkın bilgilendirilmemesi esas kabul ediliyor.

PKK’nın silah bırakacağı söyleniyor. Uluslararası alanda sağladığı iletişim olanaklarını ve maddi gücünü silahları sayesinde elde eden PKK’nın bunu yapması eşyanın doğasına aykırı. Hapisteki birinin bunu söylemesi kolay. Dağdakinin umurunda olmaz. Milyonlarca dolarlık uyuşturucu, insan ve petrol kaçakçılığı trafiğini bırakıp Diyarbakır’da iş mi arayacaklar?

Basında acayip bir HDP ve Demirtaş parlatma modası başladı. Barajı ha geçti ha geçecek. Kimi diyor %9,5, kimi diyor %10,5, yok %15. Solculara, demokratlara “Bir el atıverin yeni demokratik sol hareketimiz meclise girsin, AKP’yi ancak böyle durdurabilirsiniz” mesajı veriliyor. Kürt milliyetçiliğini savunan, silahlı terör örgütü ile birlikte çalışan parti sanki bir başkası.

Bu gelişmeler iç güvenlik yasa tasarısına neden gereksinim duyulduğu konusunda da ipucu veriyor. Büyük olasılıkla Haziranda çıkacak sonucu kabullenmeyecek Türk halkı ve cesaretli öncüleri üzerinde ilk uygulama örneklerini izleyeceğiz.

Bu arada Sayın Cumhurbaşkanımız da kendi savaşını veriyor. Anayasayı değiştirerek başkanlık sistemi ile yürütmenin tekrar kendisine devredilmesini istiyor. Ama AKP içinde kendisini izole eden bir ekibin oluştuğunu da görüyor. Bir yandan kendi tarafını tutanları kayırırken, bir yandan da seçimlerde Ahmet Davutoğlu ekibinin başarısız olması için yavaş yavaş taşları döşüyor. Umudu; başarısız sayılacakları kadar az oy alması, ama HDP ile anayasayı en azından halk oylamasına götürecek kadar çok oy alması. Bu arada bir ekonomik kriz patlar da bu hükümet iyice gözden düşerse,“Türkiye tek elden yönetilseydi böyle şeyler olmazdı, büyük kurtarıcı hazır” diyecek çok yazar var. Bu politikanın riski, ters bir durumda kendini bir anda 17-25 Aralık telefon konuşmalarının soruşturması içinde bulması olabilir.

Uluslararası camia dış politikamızı IŞİD’le aynı paralele oturttu. Şii-Sünni sınırının terörist tedarikçisi muamelesi görüyoruz. Diplomasinin hakim çevreleri içinde artık itibarımız yerlerde sürünüyor. Bu durum hem kendi dış sorunlarımızda, hem de yoğun dış borçla döndürdüğümüz ekonomimizde bizi zayıf duruma düşürüyor. Ne yapacağımız konusunda Amerika, Avrupa, Katar, Suudi Arabistan, İran, Kuzey Kürt yönetimi, İŞİD herkes farklı düşünüyor. Bu durumda acaba herkese farklı mı konuşuyoruz diye merak ediyorum? Eğer öyleyse, çıkacak faturanın bedeli çok ağır olacaktır.

Büyük devlet, büyük lider diye övünüyoruz ama bindiğimiz bu treni biz yapmadık, rayları biz döşemedik, gitmek istediğimiz yöne de gitmiyor zaten. Trenin makinist koltuğunda oturmamız onu yönettiğimizi göstermiyor. İzlediğimiz yol bizi bu noktaya getirdi. Bu yolculuğun faciayla sonuçlanması an meselesi. Treni yapanlar için fark etmez. Onlar için yeni bir yol döşemek, yeni bir tren yapmak, içine binecek birilerini bulmak çok kolay.

Not: Yazılar ile ilgili hukuki sorumluluk yazarların kendilerine aittir

Yorumlar

mehmet ali SAHİN   -  Bağlantı 10 Mart 2015, 09:00

bu milletin gözünü açacak beynini çalıştıracak daha çok prf fazıl necdet arıç gibilere gerek var nerde bu prf lar doc lar egitim görevlileri

Yorum Yaz

Aşağıdaki gerekli alanlara bilgilerinizi girmelisiniz. e-posta adresiniz yayınlanmayacaktır.

 karakter kaldı