SONER YALÇIN
27 Ekim 2014 Pazartesi
Cumartesi günü Atatürkçü Düşünce Derneği’nin düzenlediği konferansta büyük bir kalabalıkla beraber Soner Yalçın’ı dinledik.
Yazılarını, yaşadıklarını ve bunun nedenlerini anlattı. Sağcısı, solcusu, muhafazakarı, liberali sağduyulu, insana değer veren herkesi birlik olmaya çağırdı. Yerel insiyatiflerin güçlenmesi gerektiğini, ancak ondan sonra genel siyaset üzerinde toplumun isteklerinin daha etkili olacağını söyledi. Daha güçlü bir demokrasi ile, yaşadıklarının bir daha yaşanmayacağına inandığını paylaştı. Daha sonra hepsi uzun araştırmalara dayanan kitaplarını imzaladı.
Sakin, huzurlu bir Pazar günü yaşarken, sosyal medyadan sabaha karşı saat 5’te Soner Yalçın’ın gözaltına alındığını öğrendik. Hem de ne için; artık komplo olduğu anlaşılan organizasyonlarda görev alan şimdi Amerika’ya yerleşmiş bir gazetecinin açtığı hakaret davasında ifade vermediği için. Yuh artık!
İstanbul’da adresi belli, avukatı belli, çalıştığı yeri belli, 20 yıldır aynı telefon numarasını kullanan bir yazarı, günübirlik gittiği şehirde bir hakaret davasında ifade vermediği için sabaha karşı saat 5’te yatağından kaldırıp apar topar karakola götürüyorsun. Bunu hiç kimse mantıklı olarak açıklayamaz.
Zaten Soner Yalçın’ın kendisini almaya gelen sivil polisleri ve sivil arabayı görünce faili meçhule doğru gittiğini düşündüğünü oda tv’deki açıklamalardan öğrendik.
Bu hareketten ancak; “Biz burdayız böyle konuşmaya devam edersen seni tekrar içeri alırız” anlamı çıkarılabilir. Kendisi de böyle şeylerle susturulamayacağını ifade etmiş.
İnsanın aklına bir sürü soru geliyor.
Bu gerçekten safça yapılmış bir hata mı?
Ya da paralel yapı polis teşkilatından tam olarak temizlenemedi de hükümeti zor durumda bırakmak için bu uygulamayı mı yaptı?
Yoksa Türk ordusunu güçsüzleştiren, araştırmacı gazetecileri hapse tıktıran, ulusal politikaların savunucularını susturan bu komplolar, iftiralar, tutuklamalar hükümetin insiyatifi ile yapılmıştı da şimdi tekrar gözdağı mı veriliyor?
Hangisi doğru?