REKLAMI GEÇ

FORMAT YEMEK YA DA KAFAYI KIRMAK

15 Şubat 2012 Çarşamba

Dindar gençlik yetiştireceğiz, dedi ilk önce. Gençlerimiz tinerci mi olsun, diye gürledi ardından. Hızını alamadı, köy enstitülerinde öğretmenleri formatladınız, öğretmenler de çocukları formatladı, diye tamamladı.

 

Köy Enstitülerine bir bakalım; Topu topu 21 tane okul, üç beş sene açık kalmış 1954’te tamamen kapanana dek 17.251 köy öğretmeni yetişmiş. Amaç, nüfusun % 80’nini oluşturan ve okuma yazma oranı çok düşük köylere, köy çocuklarından öğretmen yetiştirip göndermek. Okullarda eğitimin yarısı, tarım ve teknik konularda pratik becerilere ayrılmış. Köy enstitüsünü bitiren öğretmen sadece bir ilkokul öğretmeni olmuyor aynı zamanda ziraatçilik, sağlıkçılık, duvarcılık, demircilik, terzilik, balıkçılık, arıcılık, bağcılık ve marangozluk konularını da uygulamalı olarak öğreniyordu. Öğrenciler her yıl 25 tane klasik romanı okumakla yükümlüydü. En az bir müzik aletini çalmasını da öğreniyordu. Aşık Veysel köy enstitülerinde müzik derslerinde öğrencilere bağlama öğretiliyordu. Genç öğretmenler görev yerlerinde köylülerin de yardımıyla köy okulunu inşa ediyor ve köylülere hem tarım tekniklerini hem de okuma yazmayı ve hatta müzik aletleri çalmayı öğretiyordu.

Benim de formatlanmış eli öpülesi öğretmenlerim oldu. Bize özgür düşünceyi, aklın ve bilimin ışığını, demokrasiyi, hoşgörüyü, insan sevgisini, saygıyı anlattılar. Bizi aydınlığın ışığıyla formatladılar. Peki ya format yemeyenler?

Öğretmen formatlamaktan bahsedenler imam hatip okullarında okudular. Belki de bu yüzden 58 yıl sonra bile enstitülerden tedirgin oluyorlar. 60 yılı aşkın zamandır faaliyet gösteren imam hatip okullarından milyonlarca öğrenci yetişti. Topu topu 17.251 köy öğretmeninden korkuyorlar hala. Halbuki onlar Kurtuluş Savaşı gazileri gibi tükeniyor. Ne korkuyorsunuz kalan üç beş ihtiyardan?

* * *

Format yememiş bir siyasetçimiz birkaç gündür gündemi bombalıyor. TBMM’de kürsüde eylem yapan muhalefet milletvekillerine, demokrasi ve hoşgörü dersi veriyor Denizli’den. “Bir sabrederim, iki sabrederim, üç, beş, on sabrederim sonra kafanı kırarım ben senin” demiş. Bravo! Yalnız sabrın kaçıncısında olduğunu açıklamamış. Malum, on birincide kafa kırmaya başlayacak. Adam kararlı, illa bir şey kıracak.

Gaza gelip konuşmuş olabilir mi, diye düşünürken ikinci açıklama geliyor, gaz maz yok. Bu kez Acıpayam’dan “sabrımız taştığı zaman tokadı çaktık mı duvardan kazırlar” buyurmuşlar.

İki ay önce hatalı park eden araba camlarını kırıyordu. Şimdi kafa kırma ve duvara yapıştırmaya kadar gelmiş, demek. Durmak yok yola devam, yani. Dua edin henüz silah kullanmaktan söz etmiyor.

* * *

Çocukken bir komşumuz vardı enstitülü bir öğretmen. Kümesindeki tavukları serbest bıraktığı zaman, bir elinde değnekle beklerdi komşuların bahçesine girmesinler diye, öbür elinde mutlak bir kitap olurdu.

Talip Apaydın, Fakir Baykurt, Ümit Kaftancıoğlu,  Mahmut Makal,  Dursun Akçam ve Mustafa Gazalcı gibi bir çok yazar ve düşünür enstitülerde yetiştiler. 17.251 meşale yanıyor hala…

Ellerinden öpüyorum hepsinin…

 

Not: Yazılar ile ilgili hukuki sorumluluk yazarların kendilerine aittir

Yorum Yaz

Aşağıdaki gerekli alanlara bilgilerinizi girmelisiniz. e-posta adresiniz yayınlanmayacaktır.

 karakter kaldı