REKLAMI GEÇ

TİRAN

2 Ocak 2012 Pazartesi

Tiran ne? Arnavutluk’un başkenti. Başka? Diktatör. Eskilerden örnekler Hitler, Mussolini, Franko, Salazar, Pinochet. Son yıllardan tiran örnekleri vermek istersek tartışmalı bir konuya giriyoruz. Mesela Kaddafi de bir tiran, Esad da. Kime göre? Başta ABD, Fransa, İngiltere ve saz arkadaşlarına göre. Arap baharı kandırmacası ile emperyalistlerin çıkarına uygun hareket etmeyen ne kadar devlet başkanı varsa alayı diktatör ilan ediliyor birer birer. Hepsine Irak misali demokrasi getirecekler. Suudi Arabistan, Kuveyt gibi ülkeler demokrasinin beşiği ya, onlara söz yok.

Kaddafi’nin linç edildiği görüntüleri hatırlamayan yoktur. Onlarca vahşi yaratık döve döve öldürdüler adamı. Sonra Libya’ya özgürlük geldi. Avrupalı ve ABD’li şirketler Libya petrollerini özgürce pay ettiler. İşte ağaların özgürlük ve ileri demokrasisi.

29 Aralık 2011 tarihli haber şu; Kaddafi’yi linç eden 158 kişi, Libya Ulusal Geçiş Konseyi tarafından Türkiye tatili ile ödüllendirildi. 158 Libyalı, 40 gün 40 gece sürecek ödül tatil için İstanbul’un en lüks otellerinden birine yerleştirildi. Ataköy’deki 5 yıldızlı bir otelde kalacaklar. Ellerindeki linç görüntülerini isteyene gösteriyorlar. Gündüz kenti geziyor, geceleri Taksim’e eğlenceye gidiyorlar. TV haberlerinde birkaçını izledim. Marifetlerini ballandırarak anlatıyorlar. Biri de yılbaşı toplu tacizine katılmış, gözaltında.

Emperyalizmin toplumları ne hale getirebildiğini acıyla izliyoruz. Daha birkaç ay öncesine kadar dostluk gösterileri yaptığımız Kaddafi’nin katillerini biz de devlet eliyle, misafir edip ağırlıyoruz. Altmışlarda Amerikan askerlerini Taksim ve Karaköy’de ağırladığımız gibi. Kimseden itiraz gelmiyor. Altmışların sonlarında “6. filo defol, yanki go home” diye conileri kolundan tutup denize atan gençlerimiz vardı.

1980’lerde Türkiye’de ne kadar üniversite varsa Evren ve arkadaşlarına fahri doktora ünvanı vermek için yarışıyorlardı. O günün tiranı oydu. Şimdi 90 yaşını aşmış Evren’den hesap soracaklar. Hadi canım sen de. Evren’i bırak, ibreti alem için, bir tane işkenceciye kallavi bir ceza verebildi mi yargı? Hayır. O iş Behzat Ç. ye kaldı. Dizilerde ve filmlerde sorulacak işkence hesapları.

YÖK’ün başına Yusuf Ziya adlı büyük alim geldikten sonra, rektör atamalarında öyle güzel muz ortalar yaptı ki, Cumhurbaşkanı için bunları doksana takmak çocuk oyuncağı oldu. Sonra gelsin fahri doktoralar, al gülüm, ver gülüm. Sadece Kültür Bakanı Günay’a son bir ay içinde üç üniversiteden fahri doktora ünvanı verildi, biri bizim Pamukkale Üniversitesi. Her törende üniversite önünde bakanı protesto etmek isteyen bir avuç genç çıkıyor, onlara veriyorlar sopayı. Bu konuda Sezgin Tanrıkulu nefis bir öneride bulunmuş; “Fahri doktoralar toptan verilsin, çocuklar da toptan dövülsün, bu iş bir kalemde bitirilsin” diye. Aynen katılıyorum.

Aklıma Deniz SOM’un yaşadığı sürece, köşesinde her gün yayınladığı Alman Papaz Martin Niemöller’in* sözleri geliyor. Buz gibi oluyorum.

“Naziler komünistleri alırken sesimi çıkarmadım, ben bir komünist değildim. Sosyal demokratları hapsettiklerinde sesimi çıkarmadım, bir sosyal demokrat değildim. Yahudileri tutukladıklarında sustum. Çünkü ben Yahudi de değildim. Sendikacıları almaya geldiklerinde sustum, ben bir sendikacı değildim. Benim için geldiklerinde ise, buna karşı çıkabilecek kimse kalmamıştı…”

(*)Niemöller, önceleri sağlam bir Hitler hayranı iken, zamanla anti faşist bir tutum alınca toplama kampına götürüldü. Kurşuna dizilmekten uluslararası kampanyalar sayesinde kurtuldu, ama savaş bitinceye kadar 7 yıl toplama kamplarında kaldı. Serbest kalmasının ardından kilise örgütlenmesinde çalıştı. 1967’de ABD Vietnam’a saldırınca, ABD’ye karşı Kuzey Vietnam’a gitti. Ömrü boyunca Nükleer silahlanmayla mücadele etti.

Not: Yazılar ile ilgili hukuki sorumluluk yazarların kendilerine aittir

Yorum Yaz

Aşağıdaki gerekli alanlara bilgilerinizi girmelisiniz. e-posta adresiniz yayınlanmayacaktır.

 karakter kaldı