REKLAMI GEÇ

SİSTEM Mİ? ADAM MI?

26 Ocak 2017 Perşembe

Türkiye Cumhuriyeti Anayasası, 12 Eylül askeri darbesinden sonra7 Kasım 1982 tarihinde yapılan halk oylaması ile kabul edildikten bugüne kadar 17 kez değiştirildi. 2017 yılında muhtemelen 18. kez değiştirilecek. Bugüne kadar yapılan değişikliklerin bir kısmı TBMM oylamasıyla bir kısmı ise halk oylaması sonucunda gerçekleştirildi. Ancak Türkiye’de yaşayan 80 milyonun her bir ferdini ilgilendiren anayasa değişiklikleri tatminkar olmadığı için tartışmalar daima değişikliklerden hemen sonra başladı ve hiç bitmedi.

Bu seferki anayasa değişikliği de referandum yoluyla halka sorulacak ve tekrar kabul edilecek. Ancak bundan sonraki tartışmalar öncekilerden daha şiddetli ve sancılı olacak. Çünkü devletin temel yapısı değiştiriliyor. Bunu söyleyenler anayasa profesörleri. Sağduyulu aydın kesim de benzer uyarıları yapıyor. Bu mesele iddia edildiği gibi bir kişiyi veya adamı hedef almıyor. Çünkü bu insanlar bugün var, yarın yok. Hepimiz bir gün öleceğiz; fakat devletin yapısı, yani sistem kalıcıdır. Yönetim sistemleri ise belli bir adama veya insanlara bağlı kalınmaması için kurulur ve dünyadaki hızlı değişim nedeniyle sürekli iyileştirmelere tabi tutulur.

Teknolojik, bilimsel, sosyal, kültürel yeniliklere göre sistemler elde edilen tecrübeler ışığında sürekli iyileştirilirse, yani çağa ayak uydurulursa başarılı olur. Yıkılıp yenisi kurulduğunda başarı garanti değildir. Günümüzde güçlü şahıslara bağlı olmak istemeyen işyerleri ve her türlü kurumun uluslararası standartlara uygun bir yönetim sistemi kurması, uygulaması ve yılda en az 1 kez iç denetim 1 kez de bağımsız dış denetçiler tarafından denetlenmesi kurumsallaşma ve kalıcılık için çok önemlidir.

Bu sistemler kurumları kişilere bağımlı olmaktan kurtarır. Kurumun başındaki veya yönetim kademesindeki önemli bir kişinin ayrılması durumunda, yerine nitelikleri uygun herhangi bir insan getirilir ve kısa bir oryantasyon eğitimi sonrası sistemin gereklerine uygun ve kolaylaştırılmış bir şekilde yönetmeye başlar. Yani güçlü veya düşük profilli bir kişi gelse de, her yiğidin bir farklı yönetim tarzı olsa da kolaylaştırılmış yönetim sisteminin dışına çıkamaz. Örneğin oturmuş ve kurumsallaşmış bir yönetim sistemi olan ABD’de başkanlık seçimleri 8 Kasım 2016 tarihinde yapılmış olmasına rağmen, başkan seçilen ve güçlü bir lider olduğu şüphesiz olan Trump, 3 ay süren oryantasyon eğitimi sonrası 20 Ocak 2017 tarihinde yönetimi devralabilmiştir ve yukarıda bahsedildiği gibi dünya için önemli ve sert denilebilecek söylemleri olsa bile sistemin dışına çıkamayacak ve bugüne kadar olandan çok farklı bir yönetim sergilemeyecektir.

Çünkü demokrasilerde tek adamın değil ortak akılın kararları uygulanır. Bu nedenle günümüzde tek adama bağlı olmayan demokratik yapılarda yönetmek de basitleştirilmiştir. Tek adama bağlı yapılarda, lider giderse veya farklı bir görüş yönetime gelirse problemler tekrar başlar. Çünkü uzmanlığın önemli olduğu günümüzde tek adamın becerileri sınırlıdır. Bu tip liderlere insanüstü güçler atfedilse de ve bu lider istekli ve hırslı olsa ve seçimle gelse dahi sonuçta insandır ve normal şartlarda dört beş ayrı insanın yapması gereken iş tek adama yüklendiği için sürekli gerginlik yaşarlar ve başarı oranı her bir pozisyon için düşük kalır. Kaldı ki bundan sonraki bütün zamanlarda, seçimleri böyle birisinin kazanacağını öngörmek mümkün değildir. Türkiye’de güncel tartışmalara baktığımızda böyle bir sistem değişikliğinde ANAYASAL DEVLET YOK MU OLUYOR sorusu haklı olarak sorulabilir.

Aslında bu soru yanlıştır. Çünkü önerilen sistem değişikliğinde tüm yetkiler tek elde toplanmaktadır ve kuvvetler ayrılığı yoktur. Kuvvetler ayrılığının olmadığı yerde ise işleyen bir anayasa olmaz. Bunu ben demiyorum; Tam 227 yıl önce yazılmış olan Fransız İnsan ve Vatandaş Hakları Bildirisinin 16. Maddesi yazıyor; “Hakların güvence altına alınmadığı ve kuvvetler ayrılığının olmadığı bir toplumda anayasa yoktur.” Bunun anlamı ise bir devlette kuvvetler ayrılığı yoksa “anayasal devlet” olmaz demektir. Böyle bir sistemde en “demokrat” başkanın bile gerginlikler yaşaması muhtemeldir ve bu durumun yönetim krizlerine dönüşme potansiyeli oldukça yüksektir.

Türkiye’ye Başkanlık sistemini getirmek için anayasa değişikliğine gideceğiz. Tamam, anayasa iyileştirilebilir ancak anayasa demokrasinin enerji kaynağı olmalıdır. Örneğin siyasi partiler yasasına el atılarak milletvekili adaylarını doğrudan halkın belirlemesi sağlanmalıdır. Mevcut yasalara göre güya seçilmiş olan milletvekilleri kendilerini parti lideri belirlediği için akıl ve iradelerini ipotek altına alan bu sistemde özgürce oy kullanamıyor ve liderin ağzına bakıyor. Yani seçilmiş bir milletvekilinin kendi fikri ve vicdanının sesini seçme hak ve imkânı yok. Türkiye, Ergenekon ve Balyoz davalarında, çözüm süreci ve FETÖ’nün yıllarca göz ardı edilmesi konusunda anayasayı hiçe sayanlar yüzünden çok bedel ödedi.

Bunlardan ders çıkarmalıyız. Tarihte olup bitenler, içinde yaşadığımız coğrafya ibret almamız gereken olaylarla dolu. Yüce kitabımız Kur’an-ı Kerim: “İnsanlar hiç ibret almaz mı? Her hadise boş yere değil, basiret sahiplerinin görmesi ve ibret almak isteyenler içindir.” diye söylüyor. Bunları bilenler, hocalar, aydınlar lütfen bu yanlışları millete ve yöneticilere duyurunuz. Bununla beraber herkes akıl ve vicdanlarını ortaya koyarak seksen milyon insanımızın özgürlük ve haklarını güvence altına almak için sağduyularını devreye sokmalıdır. Yoksa her şey sil baştan…

Not: Yazılar ile ilgili hukuki sorumluluk yazarların kendilerine aittir

Yorum Yaz

Aşağıdaki gerekli alanlara bilgilerinizi girmelisiniz. e-posta adresiniz yayınlanmayacaktır.

 karakter kaldı