REKLAMI GEÇ

İYİ ÜNİVERSİTE İYİ SANAYİ

31 Mayıs 2018 Perşembe

Yıllardır üniversite sanayi işbirliğinden söz ederiz. Ne hikmetse ya üniversite bu işbirliğine yanaşmıyor ya da sanayi. Üniversiteler bilim üretme merkezleridir. Buralarda üretilen bilginin çağımıza uyarlanması ve topluma faydalı bir şekilde sunularak üretime, girişime, yenilikçiliğe katkı sağlaması gereklidir. Ekonomi, sanat, kültür, müzik, spor, sağlık, eğitim, güvenlik velhasıl her açıdan sağlıklı bir toplum ancak üniversitelerde üretilen bilginin uygulamaya dönüşmesi ile gerçekleşir. Üniversiteler buna öncülük etme görevini layıkıyla üstlenmeli ve sürekli geliştirmelidir.

Bunu sağlayamayan toplumlar yapısal gelişimini tamamlayamaz. Kurumları kapsayıcı olamaz. Devletin amacı bu kapsayıcı kurumları oluşturmak ve piyasanın önünü açıcı faaliyetleri devreye sokmak ve önlemleri almak olmalıdır. Yapısal gelişimin tamamlanamaması sonucunda dünyadaki ve ülkedeki en küçük gelişmeler ekonomiyi sallar. Bunun için özel bir çabaya veya dış güçlerin müdahalesine gerek yoktur. Dış güçler zaten sizin bilim üretmenize, kaliteli okullar açmanıza, iyi, üretken, çalışkan, girişimci, üretken, azimli, büyüklerini seven, küçüklerini sayan, merak eden, araştıran, sonuç almak üzere gelişime açık olan, her şeyi devletten beklemeyen, sorgulayıcı gençler yetiştirmenize karışamaz. Kurumlarınızı sağlamlaştırmanıza kimse engel olamaz. Öyle bir güç mümkün değildir ve yoktur.

Kalkınma her ile üniversite açıyorum diyerek yüksek liseler açmak veya başarılı üniversiteleri bölerek sağlanmaz. Devlet üniversitelerinden AR-GE’den ve ÜR-GE’den başka bir şey istememelidir. Devlet üniversiteleri bunları göz önünde bulundurup topyekûn kalkınmaya katkı yapmaya yönlendirilmelidir. Eğitim devletin görevidir. Özel okullar gençleri süslü bir akvaryumda yetiştirir gibi anne babalarının gönlüne hitap etmekte, kendi sektörlerine insan kaynağı yetiştiren birkaç tanesi hariç kar elde etme amacına yönelik çalışmaktadır.

AR-GE’nin araştırma kısmı için devletin, özel sektörün, hocaların ve öğrencilere önce merak ettirecek bir eğitim sunmaları gerekir. Bu üniversitede bilimsel yaklaşım, disiplin ve hedef odaklı sıkı çalışma ile sağlanır. Geliştirme kısmı için ise uzmanlık alanına göre sanayide, kurumda, ormanda, tarlada, depoda, yolda, serada, halde, markette, pazarda, yaylada, ahırda, ağılda, denizde, nehirde, otelde, madende yerin altında yani sahada uygulama yapılması gerekiyor. Masa başında değil. Türkiye’de yıllardır sözde üniversite-sanayi işbirliğini duyarız. Ancak bir sonuç alınmayışının nedeni budur.

Araştırma sonuçları sahada pratik çözümler üretmede kullanılmalıdır. Bunun öncesinde sahada gözlemler sonrasında uygulama yapılmalı veri haline dönüştürülmeli ve sürekli gelişim, düzeltme ve önleme amacıyla kullanılmalıdır. Üniversite sahada çalışma yapamıyorsa, bölünme yerine 4 yıllık uygulamalı Meslek Yüksek Okulları açılabilir. Böylece 2 yıllık işlevsiz, anlamsız, sadece işsizliği öteleyen MYO’lar faydalı hale gelebilir.

Araştırma ve geliştirme sonuçlarının yaygın bir şekilde kullanımı için öncelikle KOBİ’lere ulaşılmalıdır. Kobilere ranta yönelik ev, arsa, araba almaları için yılda bir yapılan seçimler öncesi faizsiz kredi verme yerine bilgiyi ürüne dönüştürebilme yeteneklerini güçlendirici teknoloji yoğun katma değeri yüksek urun ve üretim yöntemlerini kullanmalarını teşvik edici, dış rekabet güçlerini ve ihracat yapma kapasitelerini arttırıcı imkanlar sağlanmalıdır.

Türkiye, bugünkü ekonomik büyüklüğü ve potansiyeli ile mevcut durumundan çok daha iyi yerlere gelebilir. Uzun yıllardır devam eden kalkınma modelleri her ne kadar göreli bir refah artışı sağlamış olsa da, bugün Türkiye ekonomisi her açıdan sıkışmış bir konumdadır ve bu durumdan bir an evvel çıkması gerekmektedir. Bu durumun çözümü de yine bizim elimizdedir. Türkiye kendi dinamikleri üreten, bölüşen ve zenginleşen bir ülke olursa, esnafımız, sanayicimiz, vatandaşımız, insanımız da iyi olacaktır.

Türkiye’nin elinde üretim ve kalkınma için yeterli potansiyel ve insan kaynakları mevcuttur. Üniversiteler, Ticaret ve sanayi odaları günlük kısır ve ayrıştırıcı politikaların ve politikacıların etkisinden kurtulup asli görevlerine dönmelidir. Köklü bir değişim ve iyi bir yönetim ile Türk insanı mutlu, huzurlu, refah, güven ve barış içerisinde yaşayabilir ve dünya ile yarışabilir hale gelebilir. Türkiye iyi yönetilmeyi istiyor ve bunu hak ediyor.

Not: Yazılar ile ilgili hukuki sorumluluk yazarların kendilerine aittir

Yorum Yaz

Aşağıdaki gerekli alanlara bilgilerinizi girmelisiniz. e-posta adresiniz yayınlanmayacaktır.

 karakter kaldı