REKLAMI GEÇ

MEDYA

15 Aralık 2011 Perşembe

Ne zor iş…

Profesyonelleri için diyorum…

Hele de şu devirde…

Düşünün…Eskiden de insanlar, ilgilerini çeken kaza, kavga, vesair olaylar karşısında olay mahallinde birikirlerdi…Hoş bunu hala yapıyorlar ya…Hemen birileri “bilen” edasıyla olaya veya oluş şekline bakıp yorum yapar, çevresinde çoğunu tanımadığı kitleden onay beklerdi.

Şimdilerde yine bir kriz anı, yahut gazetecilik anlamında haber oluştuğunda etrafa toplananlar hemen cep telefonu kameralarına yapışıyorlar, daha yerel/genel medya emekçileri yetişemeden…

Diyelim ki bu bir trafik kazası…Can çekişen yaralının canlı görüntüleri,  bu işin profesyonelleri bakımından habere iliştirilemez, malum…Hem yasal düzenleme, hem de insani kaygılar sebebiyle…Ama elinde cep kamerasıyla kendi medyasının muhabiri abimiz, olay yerini, çevresini, yaralının her açıdan kaydedilen görüntülerini hafıza kartına atıp, bir an önce sosyal medyasında paylaşacak…Ne uğruna???Daha fazla tık, beğeni ve giderek artan adı (!) arkadaş kitlesi için tabii…

Bir de uçana kaçana laf yetiştirme, hatta kaba deyimle giydirme hastalığı nevzuhur oldu, sosyal medyatörlerimizin(!) epeyce bir kısmında… “Kopyala, yapıştır” özlü sözler, altına iliştirilmiş analitik tespitler sosyal alem raconunun olmazsa olmazı…Kum gibi web sayfası kaynıyor ortalık, bir yazardan yahut düşünürden devşirildiğini iddia eden aforizmalarla dolu cümleleri kerameti kendinden menkul kullanıcıları eli ile servis edilmiş…Gerçekten o mu söylemiş, uydurulmuş mu bilen yok…

Fikir sahibi olmak için, bilgi sahibi olmaya ne gerek var ki? Sor “ Google Baba”ya, alla pulla, bir iki kelime cümle ekle, paylaş gitsin…Nasıl olsa biri iki tık çıkar, beğenen…

Karşı filan değilim, yanlış anlaşılmasın.

Demokrasinin kriteri ise ifade özgürlüğü, amenna…Yasa ve ahlak kuralları içinde dileyen dilediği gibi yazar, çizer…Hatta kendi klibini de çeker, isteyen beğenir, isteyen susar.Kimsenin itirazı yok…

Da…Adına sosyal medya denilen, kişisel paylaşımları sahibine ait olmaktan çıkarıp umumileştiren bu ortamın kullanıcısındaki gizli bir narsizmi kışkırtarak kişileri daha fazla meşgul ettiğini, anlık paylaşımların espri bir kenara sanal ilişkilerle örülmüş reel bir yalnızlığa ittiğini düşünmemek elde değil…Saatlerce bilgisayarın başında oturma ve birileri tarafından fark edilip beğenilme arzusu, daha bir kölesi yapıyor sanki bu sürecin…

Bunun farkında olanların elinde kitleleri manipüle etmek için uydurulmuş yahut saptırılmış paylaşımları, gizli bir silah olarak kullandıkları/kullanabilecekleri zahir…

Zor iş dedim ya…

Denetimsizlikle özgürlük kavramlarının en çok iç içe geçtiği nokta olunca, medyanın sosyal olanını ayrı bir önemsemek gerekiyor.

Amma…

Asıl konumuz, işin profesyonel olan tarafıyla ilgili…

Bunca zorluğa, rekabete rağmen alternatiflerin arasından sıyrılıp, denizlihaber.com adresiyle yerel medyayı dünyaya taşıyan, bunu da şövalye bir ruh ile sırtında taşıyan inançla ilgili…

Giriş kısmında uzunca kasdedilen sosyal medya platformuyla, bugünkü yapısını denizlihaber.com olarak interaktif biçimde karşı karşıya getiren değerli kardeşim Sedat KURT’a ne desek az…

Eline kalem kağıt alan, ya da günümüz itibarıyla bir bilgisayarın klavyesine oturan herkes yazabilir. Umuma açık bir köşede yazan olmak, oranın tek başına sahibi yapmıyor artık kimseyi…Okur, sadece okur değil çünkü…

Yeni arayüzü ve yenilenmiş inancıyla denizlihaber.com, düşündüğünü anlatabilmek için yazarından daha çok okuruna imkan veren alt yapıya sahip bir bilgi/fikir paylaşım platformu…Bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olunamayacağını unutmadan yazılan çizilen her satır, herkes için altın değerinde…

İnsanları gaza getirmek için uydurulmuş meşhur bir internet/sosyal paylaşım metaforu var, kartallar ve yaşamları hakkında…Bilirsiniz…

70 ila 100 yıl yaşarmış, güya kartallar…40.yılında bir karar vermesi gerekirmiş…Yaşamayı seçerse bir dağ başına gidip, önce gagasını kırar, yenisi çıkınca da pençelerini sökermiş…Bu süreci 150 günde atlatırmış da, sonra bi o kadar daha yaşayabilirmiş…

Yani neymiş?Hiçbir değişim, dönüşüm acısız, bedelsiz olmazmış…O halde, ne yapıyor muşuz? Canımızı yakan zorluklara karşı, kartalın yaşama inancına bakıp ders çıkarıyormuşuz, falan filan…

Gerçek olabilir mi?…Hayır tabii ki…İnanmayın…Zorluklara katlanırken neye bakarsınız bilemem ama bu bir uydurma…Doğal yaşamda bir kartalın ölçülen en uzun ömrü 31 yılmış…Esaret altında 50 yıl yaşayanı da varmış…Pençesi ya da gagası sökülen bir kartalın kaçınılmaz sonu kan kaybından ölmekmiş sadece…

Haa, dünyanın en keskin gözlerine sahip olduğu doğru kartalın…Çünkü göz bebeği içinde iki kat retina var…3.500 metre yüksekten 75 mil hızla dalışa geçip, avını pençeleri ile yakalayan bir özelliği de var. Bu kadar üstünlük kartala yetmez mi?

İnsanları motive etmeye çalışırken uydurulmuş bu metafor zararsızmış gibi görünebilir. Lakin hayatta ayakta kalmanın yolu, doğruya yalan yanlış bişeyler katıp birilerini manipüle etmekten geçmez…Gerçeğin bilgi/haber olarak paylaşıldığı, ama gören gözlerin farklı pencerelerden yorumladığı bir platform, denizlihaber.com…

İster okur, ister yazar olun…İsterseniz ikisi birden…

Yeni denizlihaber.com’da bizlerle olun…

 

 

 

Not: Yazılar ile ilgili hukuki sorumluluk yazarların kendilerine aittir

Yorum Yaz

Aşağıdaki gerekli alanlara bilgilerinizi girmelisiniz. e-posta adresiniz yayınlanmayacaktır.

 karakter kaldı