REKLAMI GEÇ

KENDİM @TİM KENDİM BULDUM-12

24 Kasım 2017 Cuma

Ve Son Osman’lı dönemi başladı

Denizli Gazeteciler Cemiyeti Yönetim Kurulu Başkanı sıfatıyla –seçim sonuçlarının belli olduğu an yaptığını saymazsak- yaptığı ilk açıklamada net bir tarih verdi Osman Nuri Boyacı. Bir dönem görev yapmak için yarışa girdiğini söyleyip bir sonraki seçimlerde olmayacağını belirterek, “2020 Şubat’ında yokum” dedi.

Bu açıklama başkanlara yönelik enteresan bir rastsallığın geleneğe dönüşmek üzere olduğu anlamına geliyordu. Türkiye’de siyaset kurumu başta olmak üzere bir türlü vazgeçilemeyen koltukların elindeki görev süresi yetkisini sonuna kadar kendi lehine kullanmak isteyen onca örneğe rağmen;

1. Önder Varol görev bitiminin sonunda tekrar aday olmamış,
2. Ümit Varol da bir dönem için “kafi” demiş,
3. Varol dönemlerinin ardından koltuğa oturan Boyacı, daha ilk günden ikinci dönem aday olmayacağını açıklamıştı.

Bu durum başarılı ya da başarısız son dönem göreve gelen arkadaşlarımız, ağabeylerimizin inadına bir hırs içinde olmadığını gösteriyor denilebilir mi?
Bence çok net bir evet!

**
Çok geçmeden seçilmişler olarak ilk görev yönetim kurulu toplantımızı yaptık

Bizde nasıl bir güven telkin ettiyse artık görev dağılımının öncesinde ne ben ne bir başka yönetici arkadaşım zerre konuşmamış Osman Nu Boyacı ile. Çağırdı gittik ve önerilerini sundu. Daha yenice göreve gelmemizin şaşkınlığı ile o önerileri gayet yerinde bulduk ve yeni sıfatlarımızla birlikte başladık görevimize.

Ben Denizli gazeteciler Cemiyeti Başkan Yardımcısıyım

Hani siz oradan bu kelimeleri ardı sıra okurken basit gelebilir ama size yemin ediyorum benim için süper bir sıfat.

1995 yılı Temmuz’unda başladığım gazetecilik serüveninde daha önce iki kez cemiyet yönetimlerinde bulunmuş olarak ilk kez yakıştırdım kendimi böyle bir koltuğa… 22 yıl geçmiş, belli bir tecrübe edinmişiz ve artık okeye dördüncüye benzer bir boşluk doldurmuyorsun girdiğin ortamda.

Yani biraz daha açık konuşmak gerekirse; geçtiğimiz ay Denizli7inin önde gelen haber sitelerinin öncülüğünde kurulmuş YENİMEDYADER’in başkanlığı bile bu denli heyecan verici değil benim için.

Meslekte en yeni muhabirden en yaşlı yöneticiye ve hatta emeklisine iki yüz küsur üyesiyle hele hele gazeteciler cemiyeti gibi bir derneğe bu dönemde başkan yardımcılığı yapıyor olmak benim için bitirme tezi gibi çünkü!..

Yıllardır savunduğum şeyleri, ama koşturmadan, saçmalamadan, ağır ağır, bilinçli ve kararlılıkla yerine getirmek için bir şans, aslında belki de son fırsat…

Bir kere hepimiz içini bizi kımıl kımıl heyecanlandıran, acayip hava katan, o lanet olası zenci kıçlarımızı yıllardır oturduğu yerden kaldırıp güzel şeyler yapmak adına hareketlendiren en coşkulu etkinlik, yani mesleki yarışma olmazsa olmaz benim için!..

Denizli Gazeteciler Cemiyeti 2. Kristal Horoz Gazetecilik Ödülleri geliyor yani kardeşim!..
Önümüzdeki yıl, habercilikten tutun da çekilen görüntülere meslektaşlarımın tüm maharetlerini ortaya koyup üst düzey heyecan yaşayacakları bir yıl olacak. 6 yıl sonra Kristal Horozlar yeni sahipleriyle buluşacak.

Sinir olduğum tek şey var, yarışmayı düzenleyenlerin etik olarak katılamaması… Hani bu açıdan bakıldığında rakiplerim inanılmaz şanslı!..

Başkanım yarışmanın ne şekilde ve hangi şartlarda hayata geçirileceğini 10 Ocak Çalışan Gazeteciler Günü sabahında yapacağımız toplantıyla duyuracak!..

Önümüzdeki yıldan itibaren mesleki eğitimler de geliyor. En çok ihtiyaç duyduğumuz alanlarda, en uzman kişilerden en faydalı eğitimleri alacağız dostlar, bunu da paylaşmış olayım.

Yalnız o mu?

Üzerinde çalıştığımız konuştuğumuz daha çok başlık var. Ki temasını kurduğumuz, ön olurlarını aldığımız desteklerle birlikte gerçekleştirmek istediğimiz etkinler, şunlar bunlar…

Ayağımızın tozuyla bir dayanışma kahvaltısı vermiştik hatırlarsınız.

Hemen ardından koordinatörlüğünü Başkan Yardımcımız Muhammet Karaçay’ın üstlendiği “Entertipten dijitale” isimli gerçekten bir eğitim semineri niteliğindeki söyleşiyi gerçekleştirdik.

Başkan talimat verdi ben Türk Dil Kurumu’na yazı yazdım. Üyelerimizin Türkçe’yi doğru kullanımı konusunda Türk Dil Kurumu bize klavuz olsun dedim. Aramızda kalsın hani üye sayısıyla eş kitap istemek ayıp olur diye 100 tane yeter notunu ilettim. Arayıp “Kaç üyeniz var, bize onu söyleyin” dediler niye ki diye düşünüp olumlu olumsuz yanıt gelir mi diye beklerken Zeynep Meral Şerbetçi aradı “TDK kamyonet yanaştırmıştı DGC önüne kitap çıkarıyorlar merkeze” diye.

220 adet 580 Sayfalık Yazım Kılavuzu göndermişlerdi cemiyetimize…

Yetmedi, Serkan Urgancı gerçekten yoğun emek verdi. Tutup bir de gazetecinin el kitabını hazırladık. Onlarca kaynaktan derlediği bilgilerden oluşturdu Urgancı kitabı, Özkan Fidan hocamız tashihini yaptı, gazeteci dostu iki isim Ahmet Fuat Özkan ve Hüseyin Çalışkan basımını üstlendi.

Dedik ki ikisini bir dağıtalım dostlara…
Genel Sekreterimiz İskender Doğan atladı, “Öyle kuru kuruya olmaz, kahvaltılı yapalım, masrafı benden olsun” dedi…

Kahvaltıyla dağıttık o kitabı…

Tabi bu sizin gördüğünüz kısmı. Şunun şurasında sarı basın kartı sahibi gazeteci sayısı oranında her yıl Basın İlan Kurumu’ndan sembolik olarak gelen desteği saymazsak, sözüm ona üyelerin her yıl verdiği/vermediği 20 TL ile dönmüyor tabi DGC.

Bir şey yapmalı deyip aylardır onlarca gazeteci dostunun kapısını çaldık. Bizi boş çeviren biri var mı diye düşünüyorum, aklıma gelmiyor!..

Böyle zamanlar aklıma Denizlihaber.com’un 8. Yıl ve 10. Yıl etkinlikleri geliyor. Aynı heyecanı, tatlı telaşı ve stresi yaşadığım ama finalinde inanılmaz mutlu olduğum etkinliklerdi.

Onun yanı sıra zaman zaman da olsa köşe yazarlarımız ve yayıncı ekibimizle bir araya geldiğimiz etkinlikler düzenlediğimiz, yemekte, sohbette buluştuğumuz olmuştur.

En son meslekte 20. Yılımı gazeteci arkadaşlarım, yazarlarımız ve eşleriyle birlikte kutlamıştım. Bu mesela elimden geldiğince unutmayarak davet etmeye çalıştığım onlarca meslektaşımın gerçekten doyasıya eğlendiği, hatta pek çoğunun uzun bir aradan sonra ilk kez bir araya geldiği etkinlikti… Sahneye çıkıp Serkan Urgancı ile birlikte şarkı bile söyledik. Hani söyledik derken, resmen mini bir resital verdik. Şimdi buna Serkan Urgancı da hak verecektir. O gün sahneden gazeteci dostlara baktığımızda böylesine etkinliklere ne kadar susamış, ne denli mutlu olmuş yüzler gördük.

Hatta iki kişilik müzik grubumuza bir isim bile koyduk; ‘OKOK’. Grubumuzun ilk ve son konseriydi. Aslında üç kişi olacaktık ama Selin Irmak Kayhan, son dakika bize gol atmıştı…

Bu süreçte muhakkak birkaç kez yapmalıyız dedik. Örneğin 24 Temmuz Basın Bayramı’nda Denizli Büyükşehir Belediyesi’nin ev sahipliğinde çalgılı türkülü bir araya geldik. Sahnede kendini türkü söylerken bulanlar mı ararsın ya da kurtlarını dökerken. İhtiyacımız var kardeşim! İnsanız neticesinde…

Etkin olmak, etkileşim içinde olmak, üretmek, paylaşmak önemli. Hele hele iletişim sektöründe çalışan bizler için daha önemli…

Kaldı ki yaşanılan sıkıntıların genelini iletişimsizlikten yaşıyorken!..

Şimdi Boyacı fanatiği filan demeyin bana ama beyin bazı şeyleri unutmuyor çünkü. Sedat Acar’ın dönemi miydi bilemedim. Böyle aylar yıllar sonra -ki toplasan zaten 3-5 kez anca yapılmıştır- Pamukkale’de bir eşli cemiyet yemeyi düzenlenmişti. O toplantıda üyelerin cemiyet yönetiminden beklentileri, cemiyet yönetiminin üyelere meramları filan masaya yatırıldı. Kürsüye çıkan konuştu, mikrofonu gören paylaştı.

Yine böyle gerilimli haller filan.

Osman Nuri Boyacı çıkıp şuna benzer bir konuşma yapmıştı; “Aramızda yaşanılan sorunların büyük sorunu bence iletişim kazalarından kaynaklanıyor. İletişim sektöründe olan bizler oysaki bir sıkıntıyı sorunu meslektaşına daha iyi anlatabilmeli ve meslektaşlarını daha can kulağıyla dinleyebilmeli…”

Hakikaten iletişim sektörü içinde olan bizlerin iletişim kazası yapması kadar daha abes ne olabilirdi ki? Çok doğru bir tespitti, sonuna kadar katılıyordum ve sanırım o nedenle aklımda yer etti…

Yani köşelerimize çekilip uzaktan kimlerin gerçekte ne düşündüğünü tahmin etmeye çalışıp fal bakmak yerine birbirimizi kulaklarımızı açıp dinlersek, sorunların önemli bir kısmını çözeriz diye düşünüyorum ve buradan Osman Başkan’a (DGC Başkanı Boyacı’dan bahsediyorum, karıştırılmasın) öneride bulunuyorum.

En az iki ayda bir -inatla- kahvaltı, yemekli olmak zorunda değil, cemiyette akşamüstü toplantıları düzenleyelim. Derdi tasası olan tüm üyeler, cemiyet yönetiminden katılabilecekler gelsin, mevcut sorunlarla ilgili “Kol kırılır yen içinde kalır” niteliğinde samimi sohbetler, tartışmalar yapalım. Yaşadığımız mesleki sorunlar, bunların çözülüp çözülemeyeceği konusundaki fikir ve öneriler konuşulsun…

Belki ortaya örneğin işten ayrılmayı düşünen Mehmet ile ilgili bir fikir çıkar.

Gazetede kadro daraltmasına gitmek zorunda hisseden patron Ali’yi aklımıza gelen bir proje sayesinde bu fikrinden caydırabiliriz.

Ayşe ile Can enteresan kültürel ve sanatsal bir etkinlik yaparak, bir toplumsal konuda farkındalık yaratmak ister de biz de işin ucundan tutarız.

Bir kurumun diğeriyle, bir üyemizin başka üyeyle, bizim bizle varsa kavgamızı/kavgalarımızı; görüşerek, konuşarak, tartışarak çözmekten başka çaremiz yok.

Hem belki de bu ve buna benzer iletişim kurabileceğimiz etkinlikler sayesinde Büyükşehir’e sallamak isteyen bir ağabeyimiz, sosyal medya gazeteciliğine soyunup tüm medyayı, eksiksiz mail habercisi, paralı asker, yönlendirilmiş kıtalar anlamına gelecek ağır sözlerle itham etmek durumunda kalmaz!..

Kendi x ve y belediyelerden yaptığı anlaşmalar gereği MAİL YOLUYLA GELEN gelen HABERLERİNİ olduğu gibi her gün neredeyse aynı ölçülerde, aynı yerden, aynı puntolarla verirken, sanki bunu yapmıyormuşçasına tüm meslektaşlarını PARA KARŞILIĞI MAİL HABERCİLİĞİ yapmakla suçlamaz belki bir daha, böyle etkinlikler yaparsak…

Şimdi diyeceksin ki niye?

Niye şimdi o sana sosyal medyadan gömünce eleştirilecek bir şey yapıyorsa, sen köşenden gömünce bu yanlış bir şey olmuyor he mi?

Olmuyor arkadaşım!.

Çünkü yine “Höö” diyeceksiniz ama Boyacı’nın başka önemli bir tespitiyle başlayarak açıklayayım neden ben yazınca yanlış olmadığını…

Boyacı diyor ki; :)))

“Bir milletin tarafsızlık ölçüsü, gazetecinin özgürlük çizgisiyle örtüşmüyorsa….”

Şaka bir yana; Boyacı’nın şu “Önceden bizden tarafsız olmasını bekleyen okurlarımız ve izleyicilerimiz şimdi aksine bizden taraf tutmamızı, aslında bundan daha ziyade kendi taraflarını tutmamızı istiyorlar” tespitine sonuna kadar katılıyor ve ekliyorum

Onlar gibi düşünüp,
onların lehine sübjektif
yaklaşımlarda bulunmazsak

KESİNLİKLE
SATILMIŞ
YÖNLENDİRİLMİŞ
BESLEME
OMURGASIZ
ZAVALLI varlıklarız zaten!..

Biri bize bir şey demeden yapamayız…
Kendimiz düşünüp, tespit edemeyiz…
İyi niyetle bir durum tespiti ortaya koyamayız!…

Yani ortada kabak gibi bir yanlış, hatta ve hatta ihanet bile varsa bunu yazamayız, yazsak bile maksadımız farklıdır. Birilerine hizmet ediyor olduğumuzu gösterir!..

Öyle bir süreçte yaşıyoruz ki
İnsanlar; inandıkları ve bir şekilde taraftar gibi bağlılık hissettikleri kişi, kurum veya hareketler ya da düşüncelere öyle inanılmaz empati, hoşgörü ve anlayışla yaklaşıyorlar ki;
O his, sabır ve empatinin milimetrik bir oranını karşıt görüşte ve veya tarafta olan için kullansa, yemin ediyorum dünya CENNET olur…

Yani böylesine anlayışsız,
pespaye,
acımasız ve kafadan ön yargılı,
zaten gazetecilerin paralı,
satılmış besleme,
partici, şantajcı, cuntacı,
bölücü, Amerikancı,
FETÖCÜ,
işbirlikçi gibi milyon tane iddia nedeniyle KARAKTERSİZ meslek sahipleri olduklarına inanan insanlar varken,

Facebook’ta her yazılanın kesin bilgi olduğu sanılırken,

Meslekte belli bir yere gelmiş, her dediğine inanılacak gazeteci abimiz kaş yapayım derken göz çıkartacak denli paylaşımla kendini sütten çıkmış AK kaşık bizleri paralı AK gazeteciler ilan ederse, “HOOP” diyen bir deli bulunur elbet!..

İşte o deli benim!..

Yeni başlayanlar için bizden notlar

DGC üyelik yapısına dair…
Aslında gazeteciler cemiyetleri, habercilik, sayfa sekreterliği, foto muhabirliği, kameramanlık ve çağın teknolojik koşullarına uygun yayın yapmaya yönelik teknik personel ile, basın yayın kuruluşlarının sorumlu şef, müdür, yönetmen, müdür, icracı ve veya sahiplerinin TAMAMEN MESLEKİ DAYANIŞMA için bir araya geldikleri çatı kurumlardır.

Türkiye’nin dört bir yanında daha düne kadar bırakın, muhasebeci, matbaacı, şoför, güvenlik görevlisi, kadrolu değilse köşe yazarı ve reklam-pazarlama departmanı personelleri bile bu mesleki derneklere üye olamazlardı.

Ama her ne hikmetse bu konuda her geçen gün biraz daha esniyor ve aslında yapıları kuruluş amaçlarının dışına doğru çıkarıyoruz…

Denizli Gazeteciler Cemiyeti Tüzüğü Üyelik ile ilgili maddesi diyor ki;

Düzenli bir şekilde, günlük yahut süreli yazılı, görüntülü, sesli veya elektronik basın ve yayın organında,
kadrolu veya sözleşmeli,
haber alma, işleme, iletme veya görüş, fikir belirtme görevi üstlenen ve asıl işi ile başlıca geçim kaynağı bu olup,

çalıştığı işletme ile ilgili yasalar karşısındaki konumu bu tanıma uygun olanlar gazetecidir.

Gazete, dergi, haber-fotoğraf ajansı, radyo ve televizyon kuruluşlarında Basın-Yayın Genel Müdürlüğü’nün ‘gazetecilik’ niteliğindeki görevlerinde en az altı ay çalışmış veya çalıştırılmış olanlar, yayın organı sahipleri, yayın organlarının telifli veya sözleşmeli temsilcileri, kamu kuruluşlarının basınla ilgili bölümlerinde sorumlu veya personel olarak çalışanların ilgili kurum onayı şartı ile ve (5)inci maddede belirtilen şartları taşımak kaydıyla her gerçek ve tüzel kişi, yazılı olarak başvuru yaparak demeğe asıl üye olabilirler.

Üyelik konusunda dün belirttiğim konu, askıda ve yarım kalmamalı.

DGC Yöneticileri, danışman arkadaşımız Kadir’e üye olamazsın kardeşim diyecek ama bir gazetenin sekreteri ya da ön büro muhasebecisini üye yapacak ya da gazetecilerin, kadrosuz, sözleşmesiz çalıştırılmasına göz yumarak ve ilgili tüzük maddesine aykırı bir şekilde üyelik işlemi yapacak öyle mi?

Olmaz, olamaz, olabilemez arkadaşlar, kimse kusura bakmasın.

Ne yazık ki burada içten gelen hislere, konjonktürel durumlara, şirin gözükme mevzularına, bizim oğlan-bizim kız ayaklarına değil tamamen tüzüğün ilgili maddelerine bakılarak hareket edilmelidir.

Bu DGC yöneticilerinin hem yasal, hem de ahlaki sorumluluğu, görevidir.

PAZARTESİ GÜNÜ TA TA TA TAAAAAA!
CEMİYET VARKEN NEDEN DERNEK KURDUK?
TURNAYI GÖZÜNDEN Mİ VURDUK?
UYGUN BUZLU BADEM VE BANYO İÇİN KEÇİ SÜTÜ NEREDEN BULUNUR?
PARANIN NERESİNE KOYULUR?

 

 

Not: Yazılar ile ilgili hukuki sorumluluk yazarların kendilerine aittir

Yorum Yaz

Aşağıdaki gerekli alanlara bilgilerinizi girmelisiniz. e-posta adresiniz yayınlanmayacaktır.

 karakter kaldı