REKLAMI GEÇ

Kendim @tim Kendim Buldum 9

20 Kasım 2017 Pazartesi

DGC SEÇİMLERİ VE ADAYLARI!

Denizli Gazeteciler Cemiyeti’nin, çok net bir şekilde söylenmeli ki gelmiş en iyi dönemiydi 2005-2011 yılları arası.

DGC Basın Merkezi, çok iyi bir projeydi.

Kentin merkezinde, şık, çağın estetik anlayışla kurgulanmış ve dışarıdan gelen gazeteci arkadaşlarımızın “Vay be!” dediği bir merkez kazandırdı Bülent Öztürk Denizli’ye, ki tabii ki biz meslektaşlarına….

Genel itibariyle köhne, temsil için fiziki koşulları uygun olmayan yerlerde hizmet vermiş olan DGC için yapılacak en güzel işlerden biri ortaya konmuştu.

Merkezin hizmete girmesi konusunda çok sayıda hayırsever katkı koydu.

Bugün adı İlyas Haytan olan toplantı salonu, yönetim odası ve etkinlik holü ile hatta tuvaletleriyle bile gayet modern merkezin adresi konusunda da en önemli mimar, Ekonomi Bakanı Nihat Zeybekci’dir… Keza Zeybekci, Denizli’de gazetecileri siyasi görüşlerine göre değil mesleki yeterliliklerine göre değerlendirmiş, önemsediğini gösteren bir adım atmış ve sosyal demokrat çizgideki Bülent Öztürk’ün basın merkezi projesi konusunda hayati önem taşıyan bir anlaşmaya imza atmıştır.

O zamanlar Denizli Belediye Başkanı olan Zeybekci, kentlilik bilinci, bulunduğu makamın sorumluluğu ve siyasi zekasıyla hareket ederek, Denizli Gazeteciler Cemiyeti Basın Merkezi’nin Denizli Belediyesi’ne ait olan yerini, çok uygun koşullarda Öztürk ve yönetiminin kullanımına sunmuştur…

Peki bugün Denizli Gazeteciler Cemiyeti’nin başkanlık koltuğunda kim oturuyor?

Osman Nuri Boyacı

Başkanın hala Öztürk olması gerekmiyor muydu o kadar didinmiş, uğraşmışken?  Ama Öztürk, iki dönem kuralını getirip, önce görevini bıraktı, sonra kenti…
Şimdi Aydın’da!… tvDEN’in Genel Yayın Yönetmeni…

Bu durum memleket meselelerinde aslolanın ne olduğunu çok güzel örnekliyor…

İnsanlar geçici, makamlar kalıcıdır…

Bulunduğu makama bu mantıkla sahip çıkan, üzerine ahlaki kuralları, kentlilik bilinci ve siyasi zekayı da ekleyen o isim, yani dönemin Belediye Başkanı Zeybekci nerede şimdi peki? Ekonomi Bakanlığı makamında!.. Böyle yapanın kazandığına, kalıcı olduğuna örnek midir? Örnektir…

Yazının bu kısmı yeni başlayan AK Partili siyasetçiler tarafından kesinlikle iyi okunmalı ve ‘misliyle dikkatli’ etüt edilip, olması gerektiği şekilde anlaşılmalı…

Ancak yalnızca AK Partili değil, hangi siyasi görüşe sahip olursa olsun; bu ve benzeri konularda idrak yolları iltihabı yaşayanlar, değil siyaseten yükselip daha yukarılara ulaşabilmeyi, oturduğu koltuğu koruyabilmeyi bile aklından geçirmesin!

Tarih; hangi siyasi görüş, kimlik ve rozeti taşırsa taşısın, olağan dışı tüm insanları, yaptıkları ve veya yapamadıklarıyla birlikte geleceğe taşır ama iyiyi örnek, kötüyü ibret olsun diye!..

Onlardan biridir Bülent Öztürk Denizli için!..
Basın merkezi kadar yine Nihat Zeybekci ve dönemin idari erkiyle diyalog içinde gerçekleştirdiği  Basın Konutları projesini hayata geçirdiği için. TOKİ’nin Aktepe’ye yapacağı konutlarda dar gelirli gazeteci arkadaşlarımıza ev edindirdi Öztürk. Basın Konutları projesiyle birçok meslektaşımız ev sahibi oldu. Şimdi hala orada yaşayan da var, bir süre sonra oradaki konutu satıp üstüne koyarak daha iyi ev alan da.

Basın Merkezi kadar Kristal Horoz Gazetecilik Ödülleri ile de taşımıştır tarih O’nu bugünlere…

Türk medyasının alanlarında en uzman isimlerinin oluşturuldu jüri.

2008’in eserleri 2009’un ortalarında ilan edilen bir yarışmayla değerlendirildi.  Televizyoncusu, gazetecisi, internet habercisi, radyocusu, yapımcısı ödüllendirildi.  2010 Şubatı idi yanılmıyorsam. Benim askerde olmam nedeniyle bulunmadığım muhteşem bir törenle dağıtıldı sahiplerine ödülleri…

Bakanlar, başkanlar, genel müdürlerin katıldığı, gazeteci arkadaşlarımın kendisini Oscar alıyormuşçasına mutlu, heyecanlı hissetmesine vesile olan bir törenle… Kuru kuru ödülle de geçirilmedi ayrıca başarı… Farklı sürprizler de bekliyordu dereceye girenleri …

2011 Şubat’ında yapılan genel kurulla birlikte bıraktı Başkan Öztürk görevini… Akabinde Denizli Gazeteciler Cemiyeti Onursal Başkanı unvanını alarak..

Varol’un genel kuruldaki rakibi, bugün DGC Genel Sekreteri olan İskender Doğan’dı. Doğan 29 oy alırken, Önder Varol 72 oyla Denizli Gazeteciler Cemiyeti’nin yeni başkanı oldu. Yeni yönetim ise Osman Nuri Boyacı, Murat Acar, Ömer Altıntaş, Yalçın Bağbozan, Adem Erdağı ve Mesut Güler’den oluştu.

Öztürk Kristal Horoz Yarışması’nın ikincisiyle, 2011 başında görevi bırakacağı için “yeni gelen yönetim ilgilensin” mantığıyla ilgilenmedi.

Ve fakat bir 2008’de Öztürk’e birkaç oyla kaybettiği seçimlerde, DGC Başkan adayı olmak istemiş, 2011’de tekrar seçimlere girerek, isteğinde ısrarcı olduğunu ortaya koymuş olan yeni başkanımız Önder Varol, her ne hikmetse ilgilenmedi Kristal Horoz Yarışması ile…

Daha önemli işler mi yaptı üyelere dokunan? Hatırlayamadım, sordum, hatırlayan olmadı…

Aklına DGC üyelerinin belediye otoparklarından ücretsiz yararlandırılması ile ilgili icraatını getirenler, getirmesin efendim!.. Keza ücretsiz park önerisi, DGC yönetimine eski ortağım Murat Acar tarafından sunuldu.

Başka ne yaptı Varol?

Yerel gazetelerin bayi satışlarını arttırmak maksadıyla yerel yöneticilerle bir araya geldi ve tüm gazete bayilerine 250 civarında stant yaptırtıp koydurdu…

Piyasadan topladığı yerel reklamlarla, Denizli medyasına rakip olan TUREX otobüslerinin dış giydirmelerini engelledi!..

Çoğunluğunu marketlerin dağıttığı ‘ilan reklam vergisiz/belediye mühürsüz’ insertlere savaş açtı. Denizli Büyükşehir Belediyesi’nin ilan reklam gelirini yıllık 200 Bin TL’lerden 1 Milyon 500 Bin TL’lere yükseltti… (Kader, yıllar sonra Türkiye’de ilk kez belediyelerin insert, boroşür ve veya afiş gibi belgelerin, otomatik ve seri bir şekilde damgalayan bir makine geliştirmeyi nasip etti Varol’a. Şimdi Türkiye’nin dört bir yanındaki belediyeye, o makineyi satıyor ve teknik destek hizmetini sunuyor. Allah bol kazanç versin)

Bunlar uzun vadede Denizli medyasına direkt ya da dolaylı maddi olumlu katkılar yapmadı mı? Yaptı elbet yaptı da, gazeteleri düşünürken gazetecileri unuttu Önder Ağabey!..

Denizli Gazeteler Cemiyeti miydi başında olduğu Denizli Gazeteciler Cemiyeti mi?

Şu soruları sordum arkadaşlara;
Mesleki sorunların çözümü konusunda bir adım hatırlıyor musunuz?
Mesleki eğitim, gelişim üzerine bir etkinlik?
Geniş katılımlı bir iletişim, diyalog toplantısı?
Bir anket, bir mesleki duruş filan?..
Yarışma, yarışma da mı yok hafızanızda?
Ne ben, ne diğer meslektaşlarım hatırlayamadık…

Yıllardır 24 Ocak’ta Valilik Anıtı önünde düzenlenen Uğur Mumcu Anma etkinlikleri için oluşturulan komiteden çıktık ilk kez Varol döneminde…

Aslında bir bakıma sadece gazeteci arkadaşlarını değil,  “gazeteciliği” de unutmamış mıydı sizce!

Ama bakın bizim gazeteci arkadaşlar neyi hatıladı 1. Varol döneminden?

Denizli’ye kurulan Basın İlan Kurumu’nun başına atanan Halit Peltek denilen adamın Pamukkale’de basına verilen bir yemekte “BASINI YENİDEN DİZAYN EDECEĞİZ” sözlerine ses çıkarmadık…

Ha bir de herif, ayağının tozuyla geldi bize kendi hazırladığı yalap şap bilgilerle sunumda filan bulunup, bizi anlatmaya kalktı o gece, yuttuk…

DGC etkinlik yapsın diye beklerken BİK Cumartesi Kahvaltıları yapmaya başladı;  “Bir ‘dur’ der belki Önder Başkan” dedik, bırak “dur” demeyi; Başkan Yardımcımız Adem Erdağı toplantıların neredeyse hepsine katıldı.

Tüm Denizli medyası tek çatı, tek kurum, tek rozet, tek merkez olsun filan istenirken,  resmi dizaynır Peltek, üstüne bir de Denizli Medya Derneği isimli dernek kurdu, “Ee nolmuş yani” dedik.

Bu arada gecekondu derneğinin varlığından açılım süreci kapsamında Denizli’de yapılan akiller toplantısında çağırılınca haberdar olduk, iyi mi?…

Adamda havalar bir milyon! Ses çıkaran yok!.. Mesut Güler’i arıyor örneğin, “Neden sürekli MHP haberi giriyorsun?” diye hesap soruyor paşam!..

Bir başka gazete patronunu arıyor, “Şu gazeteciyi al, ötekini çıkar, buna sahip çık” diyor, Denizli Gazeteciler Cemiyeti’nden ses yok!..

Allah’tan adamın dernekleştiğini Osman Nuri Boyacı sayesinde öğrendik, üzerine DENİZLİ GAZETECİLER CEMAATİ başlığıyla köşe filan yazdık, “hoop” dedik de; gazete sahipleri ve yöneticileri canına tak dediğinden biraz cesaretlendiler, adamı başka bir kente şutladık!..

Bu dönemde yukarıda da işler biraz kızıştı, Türkiye Gazeteciler Federasyon’unda  tırmanan gerilim üst yapıları ayrıştırdı, yeni federasyonlar, konfederasyonlar şunlar bunlar!..

DGC tüzüğü genel kurulu işaret etti; Önder Ağabey, olağanüstü genel kurul toplantısı yapıp “TGF’den ayrılarak, muhaliflerin kurduğu Ege Gazeteciler Federasyonu’na geçelim mi?” diye sordu. Genel kurula katılan ve açık oylamayla oyları sayılan 88 üyeden 59’u “Hayır” dedi… Televizyonlar, gazeteler, şunlar bunlar bir olmuş, Önder Ağabey’in bu talebini geri çevirmişti…

“Varol’a Hayır” demek için ittifak oluşturan Denizli’nin lider medyasının tutumu mu, yukarıda saydığım nedenlerden ötürü mü bilinmez, kısa süre sonra Şubat 2014’te yapılan cemiyet seçimlerinde aday olmama kararı aldı Önder Varol.

Oysa ben,  aylar önce yukarıda saydığım nedenlerden ötürü aday olma kararı almıştım. Denizli Gazeteciler Cemiyeti son 3 yılında varoluş nedeni, yani gazetecilerin cemiyeti olgusuna yönelik gerekçeleri kanımca yitirmiş, sanki bir gazete işverenleri, medya patronları derneğine dönüşmüştü.

Cemiyet üyelerine dokunulmaması, hele hele Türkiye ve Denizli’de mesleğimizle ilgili saygınlık ve güvenirlilik algısı hızla aşağılara inerken,  gazetecilik sümen altına itilirken Denizli Gazeteciler Cemiyeti’nin bu konuyla ilgili bir adım atmaması kanıma dokunmuştu.

Oturdum anlattım ulaşabildiğim kadarıyla arkadaşlarıma, bir bir neden aday olmak istediğimi…

Gönlü gazetecilik için çarpan, meslek etiğine, değerlerine önem veren, “Bir şey yapmalı” diyen çoğu arkadaşıma meramımı anlatmayı başardım çok şükür… Önemli bir kısmı Şubat seçimlerde bana oy verecek, ama bazıları çeşitli gerekçelerden dolayı veremeyeceklerdi.

Adaylığımı ortaya koymuşken Muhammet Karaçay’ın da aday olarak çıkması, benim için hala bugün bile soru işaretlerine neden olan bir çıkıştı. Sonra kendime görev edinip bizden sonraki jenarasyonun Karaçay ne kadar yakından tanıyıp tanımadığını araştırdım.

Karaçay, Denizli’nin gerçekten mesleğe sahip çıkmak, güzel işler yapmak, gazeteciliği başka mevzularda anahtar adına kullanmamak gibi konularda parmakla gösterilecek, bunu daha önce yazmıştım, bugün bile en ücra köşede bir istihbaratı olan, benim ilk ustalarımdan biriydi ve fakat çoğu isim onu tanımıyor, ya da yanlış tanıyordu.

Önder Varol her ne kadar aday olmayacağını söylese de ben bu seçimlerde sessiz kalabileceğini düşünmüyordum. Bu benim için riskti ve Muhammet Karaçay’ın altında bir listeye dahil olmak olası bir Varol hamlesinde seçimin tekrar aynı “Zihniyet” tarafından kazanılmasına neden olabilirdi.  (N’oluyor kardeşim! Varollar sanki devlet için büyük tehdit! Ne demek “ziyhiniyet” filan demeyin sakın. Keza seçim stratejisi içinde o günkü düşüncelerimi aktarmaya çalışıyorum)

Gittim açık açık söyledim Muhammet Ağabey’e yeni kuşak üyelerin kendisini çok yakinen tanımadığını, bunun risk olabileceğini, benimle birlikte mücadele verip yanımda yer almasını istediğimi, bir sonraki dönem seve seve başkanlığı devredebileceğimi ve 2014’ün sektör için bir kırılma eşiği olduğunu filan… Söyledim ama anlatamadım…

Kızdı bana Muhammet Ağabey, hatta küstü!..
Ben Mustafa Kaya’nın yalancısıyım… “Muhammet Ağabey’ini küstürmüşsün. Artık senin karşında aday ve veya o ne derse öyle yapacağız” dedi Mustafa Ağabey…

Amacım televizyonlardan, gazetelerden, radyolardan, ulusal medya temsilciliklerinden, ilçelerden, kurumlardan temsilin adaletli bir şekilde gerçekleştirildiği oy değil de, üyeye hizmet dengesinin yapıldığı bir yönetim oluşturmaktı ki seçim odaklı değil çalışma odaklı bir adım atalım….

Bu nedenle Adem Erdağı’nı aradım mesela kaç kez!.. Oradadır yüzü. Seçimden 2 gün önce bile hala yönetime girip girmeme konusunda karar verememişti ve aslında cemiyet işleriyle uğraşmaya pek niyetli değildi.

Mesleğime sahip çıkmak istiyordum ve gazeteci arkadaşlarımın sırf bu nedenle bana sahip çıkması gerektiğini düşünüyordum.  Kimleri aramadım ki!..

Biliyordum; konuyu dönüp dolaştırıp aramızdan hakikaten “KANI BOZUK” birileri, siyasete getirecek, “Aman solculara, sosyal demokratlara cemiyeti kaptırmayalım, aksi halde AK Parti ile işler gerilir, destek göremeyiz” diyeceklerdi!..(Ki aynı kanı bozuklar bugün beni AK Parti’nin beslemesi olarak görüyorlar ya, o da ayrı bir konu…)

Sırf bu nedenle bana göre daha sağ duran isimleri aradım. “Gelin ileride oluşturulmak istenecek bu algıyı kıralım, mesleğimiz için bir şeyler yapalım” dedim.

Hakikaten öyle de oldu!..
Şak! Çok geçmeden kulisler “Tez vurun iblisin kellesine döndü!“. Bizim camiada bu denli saçma kökten siyaset yapacak insanların sayısı yüzde onu geçmez bu arada.

Sanmayın ki bu söylemin gerçek neden olduğunu!. Söylem sadece cemiyet ile dernek işlerini birbirinden ayırmak adınaydı. “Cambaza bak”tı!.. (Çünkü benim için cemiyet, gazetecilerin bir araya geldiği, icraat isteyen, sorumluluk isteyen, duyarlılık isteyen bir hizmet noktasıyken; dernek, bir makam, bir mevki, bir kartvizitti ve ne bileyim belki bir anahtar. O yüzden cemiyeti sıradan bir dernekle karıştırmamak gerekirdi)

Az önce de belirttim, benim için denge ne daha fazla oy alabilmek ne de daha siyasi idi. Benim için denge, kazanırsam üyelerin tümünün daha iyi temsil edilmesine yönelikti. Bu nedenle seçilmeliydim ya da seçilmemeliydim…

Bu arada Tahir Aygün kardeşim Denizli Gazeteciler Cemiyeti’ne adaylığını koydu. Buna bazılarımız şaşırdık mı? Tabii ki hayır…

Seçimden önce kendisine çok güveniyor,  kazanma isteği ve düşüncesiyle aday olduğunu her platformda dile getiriyordu. Bu söylemleri, seçim akşamına kadar sürdü!.

O sıralar, daha bir süre önce Ege Gazeteciler Federasyonu’na katılma talebine hayır derken Varol’un karşısında oluşan güçlü ittifakın, benim karşımda kendiliğinden Varol etrafında kurulduğunun farkında değildim.

O gün itibariyle meslekte 19 yılını geride bırakmış,
2002’den bu yana yeni bir alanda farklı bir mücadelenin içine girmiş,
hasbelkader yerel ve ulusal başarılar elde etmeye başlamış, mesleki yeterliliği,  habercilik anlayışı,
meslek etiğine bakış açısı gibi konularda bana selam vermeyecek kadar bile uzak olduğum meslektaşlarımın dahi, ellerini vicdanlarına koyduklarında, kötü hiçbir şey diyemeyecekleri Sedat Kurt, bir anda neden birileri için sorun olmuştu?

Neden sorun olmuştu da;
Çok iyi, sevecen, güler yüzlü, iyi bir dost olmasına karşın GAZETECİ OLMAYAN Ümit Varol’un, Ağabey kontenjanından karşıma Denizli Gazeteciler Cemiyeti Başkan adayı olarak çıkarılmasına, hatta çıkmak zorunda bırakılmasına, vesile olmuştu!…

Gazete patronu olmak demek, gazeteci olmak demek değildir. Hiç kimse kusura bakmasın!.. Söz konusu GAZETECİLER Cemiyeti ise, bu kriter önemlidir.

Yalnız benimle değil, mesleğimizle dalga geçildiğini düşünüyorum 2014 Cemiyet seçimlerinde… Bana çelme taksın diye adaylığı desteklenen, gaza getirilen Tahir Aygün ile bile dalga geçilmiştir o seçimlerde, sözüm ona bana “Cemiyet yöneticiliğini düşünmüyorum Sedatçığım. Gerçekten kaç dönemdir yönetimdeyim” diyerek geri durmak istediğini anlattığı halde Ümit Varol’un listesinden seçimlere giren Adem Erdağı’yla bile dalga geçilmiştir…

Üç kuruşluk aklı olan, şapkasını önüne koyup düşündüğünde görür bu durumu…

Rakip liste şöyleydi!..
Hizmet Gazetesi’nin hayatı boyunca muhabirlik yapmamış, köşe yazmamış sahibi Ümit Varol başkan adayıydı,
Zaman Gazetesi’nin Denizli Temsilcisi Casim Alan vardı yönetimde,
DRT’nin hızlı fişeği Arif Zor listelerdeki yerini koruyordu,
Sözüm ona asla cemiyette görev almayacak Adem Erdağı yine ilk onbirdeydi,
koca sektörde başka kurumdan gazeteci kalmamıştı Hizmet’ten ikinci isim Mithat Yalçınkaya listedeydi,
Ülkücü gazeteci ağabeyim, bugün DGC’de birlikte görev aldığım Mesut Güler listedeydi,
Siyasi kimliğini hiçbir zaman saklamamış, bugün sektörü bırakıp Bakan Zeybekci’nin danışmanı olan Ömer Altıntaş listedeydi…

(Lütfen liste hakkında siyasi bir dağılım saptaması yapmaya kalkmayınız!)

17-25 sürecinin ateşi, ortalığı kor kor yakıyordu!..
Tam bu sıcak atmosferde Şubat 2014’te Denizli Gazeteciler Cemiyeti, 3 adayla seçime gidiyordu!..
2. Varol dönemine artık saatler kalmıştı!..

SERTOĞLU MAİL ATIP “O GÜNE DAİR KAMERA KAYITLARIM ELİMDE” DEDİ!
Cuma günkü yazımın ardından Osman Sertoğlu mail atarak; Hizmet Gazetesi’ne verilen ödülle ilgili sahtekarca değil abartılı davranmış olabileceğini yazmış. Sonra da Denizli Gazetesi’ni Akça Ailesi ile birlikte aldığını, gazetenin DRT’ye devri konusunda yaşanan olayların da temelinde bunun yattığını ifade etmiş.

Bu mailden sonra biraz mailleştik. Merak ettiğim bazı konuları sorma fırsatı buldum. Çok da iyi oldu…

Özetle şunları yazmamı istediğini anladım;

Kaya ve ekibinin gerçekleştirdiği Denizli Gazetesi baskınında Kaya’ya silah çektiğini, bundan ötürü ceza aldığını dile getiriyor ancak öncesinde Akça Ailesi’nin gazetenin DRT’ye devriyle ilgili sözlerini yerine getirmediğini de ileri sürüyordu. O baskınla ilgili “Güvenlik kamerası görüntüleri hala elimde” diyen Sertoğlu, “Sözünü ettiğin baskın gerçekleştiğinde gazetem resmi olarak devredilmemiş ve satışı gerçekleşmemişti” sözüyle de düzeltme yapıyordu…

Akça Ailesi ile arasının bozulmasında en önemli kişilerden birinin Adem Oklu olduğunu dile getiren Sertoğlu, Denizli’de olduğu sıralarda gerçekten habercilik ve gazetecilik yapmak için elinden geldiğince çabaladığının da altını çiziyordu..

Buradan vesileyle Denizli basılı yayın tarihinde önemli bir mihenk taşı olduğunu söylemek lazım gelir aslında Sertoğlu için. Ondan önce teknolojiye çağa direnen Denizli Gazetesi ve Hizmet Gazetesi gibi gazetelerin eli ayağı düzeldi, bugünkü baskı kalitelerine ulaştı…

YARIN:
LİSTEMDE KİMLER VARDI?
SEÇİM GÜNÜ NELER OLDU?
KAZANMADIĞIM AŞİKAR SEÇİMLER NASIL SONUÇLANDI?
2. VAROL DÖNEMİNDE DENİZLİ MEDYASI NELER YAŞADI?

 

 

Not: Yazılar ile ilgili hukuki sorumluluk yazarların kendilerine aittir

Yorum Yaz

Aşağıdaki gerekli alanlara bilgilerinizi girmelisiniz. e-posta adresiniz yayınlanmayacaktır.

 karakter kaldı