SEVGİLİM VATAN!
14 Şubat 2011 Pazartesi
1889’da bulunduğunda kimse onun ne anlama geldiğini bilmiyordu.
ABD’li bilimadamı Samuel Noah Kramer, yarım asır önce şifreyi çözdü…
Tabletin üzerine çiviyle neşredilmiş bu ilginç yazı, bulunan en eski aşk şiiriydi.
Tam 4 bin yıllıktı!
**
Bir rahibe Sümer krallarından Suşin için yazmıştı.
Bereket ve Aşk Tanrıçası Ellil istiyor diye, tek gecelik kocası Kral Suşin’e o gece öncesinde düzenlenen ayinde okumuştu.
Şiiri Türkçe’ye Muazzez İlmiye Çığ çevirdi.
**
İşte bilinen en eski aşk şiirinin Türkçe tercümesi;
Damadım, kalbimin sevgilisi
Güzelliğin büyüktür baldan tatlı
Aslan, kalbimin kıymetlisi
Güzelliğin büyüktür baldan tatlı.
Benim değerli okşayışlarım baldan tatlıdır
Yatak odasında bal doludur
Güzelliğinle zevklenelim
Aslan seni okşayayım
Benim değerli okşayışlarım baldan tatlıdır
Damadım benden zevk aldın
Anneme söyle sana güzel şeyler verecektir
Babam, sana hediyeler verecektir.
Sen beni sevdiğin için
Lütfet bana okşayışlarını
Benim Tanrım, benim koruyucum
Tanrı Ellil`in kalbini memnun eden Şusin`im
Lütfet bana dokunuşlarını.
**
Nasıl buldunuz?
Fazalaca kaba?
Bir hayli pornografik?
Fazla cüretkar?
Ya da iç gıcıklayıcı ve fakat nihayetinde ucube de olabilir mi?
**
Aşk; en çok
her kime ya da neye
beslenirse beslensin,
bu 4 bin yaşındaki
şiir de gösteriyor ki;
platonikken kutsaldır…
Karşılıksızdır,
umarsızdır
ve çırılçıplaktır……
Bir çocuğun,
göz bebekleri kadar ışıltılı,
bakışları kadar umut dolu,
yüreği kadar temiz
ve varlığı kadar namuslu
ve masumdur….
**
Aşk, rus ruleti gibidir…
Doğaçlanır..
Hesap edilmeksizin,
edilemeksizin yaşanır…
**
Aşk parmak izi gibidir,
Milyarlarcadır…
Ama benzemez biri bir diğerine…
O nedenledir ki
düştüğü yüreğe mahsustur…
Kişiye özeldir…
Yalnızdır ve paylaşılamamakta…
**
Aşk ölüm gibidir;
ansızın gelir…
ve hiçbir zaman
hazır değilsindir…
**
Aşk yaşayanabilecek
en güzel duygu
başa gelen
en büyük felakettir…
**
Aşk yoluna baş konulan
uğruna can verilendir…
**
ve benim kitabımda bilinen
en kallafi aşktır vatan…
ki uğruna birinci dünya savaşında
Kafkasya’da Sina, Irak ve Filistin’de
Hicaz-Yemen’de
Çanakkale’de
düşmana karşı bir başına;
İran’da, Galiçya’da,
Makedonya’da
müttefiklerle birlikte
çarpışırken göğüs göğüse
325 bin askerimizin
can verdiği de odur,
9 bin 167 askerimizin
uğruna can verdiği
kurtuluş savaşıyla
müdafa edilen de o…
**
Seyit onbaşıya
215 killoluk top mermisini
kucaklatan da
o aşktır,
Mustafa Kemal’i
Atatürk yapan da…
**
Türkan Saylan’ı
kanser eden de o aşktır,
Deniz’i, Yusuf’u,
Hüseyin’i, Adalı’yı
genç yaşta idam ettiren de…
**
Ve çok tabi Çetin Emeç,
Bahriye Üçok,
Necip Hablemitoğlu,
Uğur Mumcu,
Ahmet Taner Kışlalı’nın
kateledilmeleri kadar
nettir vatana duydukları o aşk…
**
ve mütemadiyen 80’e kadar
her on yıl sonunda bir;
1950’lerin ve 1960’ların
ve 1970’lerin sonlarında
sokak ortasında güpe gündüz,
gece yarısı taranan
bir mahalle kahvehanesinde,
kampüste, öğrenci yurdunda,
halk otobüsünde cansız düşen
genç bedenlerde,
gözaltılarda,
sorgularda,
işkencelerde,
Ulucanlar’da,
Diyarbakır’da
Mamak’ta
demir parmaklıklar ardında,
insanlığın gerisinde,
umudun ötesinde,
ölüm orucunda,
yaşamın kıyısında,
namlunun ucunda,
üniformalı ya da parkalı
mücadele verenlerin
inançlarında,
değerlerinde,
vazgeçtiklerinde,
cesaretlerindedir o aşk!..
**
Maden ocağında,
tekstil fabrikasında,
pamuk tarlasındadır.
Gün bitiminde,
sabah saatinde,
gecenin tam üçündedir…
Alın teri ve emektedir…
Yüzünün karasında,
elinin nasırında,
boykotun tam ortasındadır
bir işçi için…
**
Şairin dizesinde
bir marşın notasındadır.
Yaşamın tam ortasındadır…
**
Sms atıp gece vakti
kandıramayacağın,
cepten ulaşamayacağın,
Face’den ekleyemeyeceğin
twitleyemeyeceğin,
çiçekle, yemekle,
takıyla, yüzükle,
malla mülkle
elde edemeyeceğindir
o aşk…
**
görüyorum ki günümüzde
pek çoğumuza
bir iki gömlek büyük gelmektedir…
diğerleri gibi
dürüstlük,
bağlılık,
iyi niyet,
samimiyet gibi
eskimektedir hızla…
**
Olsun ben seviyorum hala…