REKLAMI GEÇ

ZEYBEKCİ VE HAKAN ŞÜKÜR

13 Temmuz 2010 Salı

1 Eylül 1971’de Sakarya’da doğdu…
Profesyonel futbolcu olduğunda
yani 1987’de 16’sındaydı..
Yine Sakarya’daydı…

1990’da Bursa’ya,
1992’de Galatasaray’a transfer oldu…

İstanbul’a gittiğinde
-hayatında belki de ilk kez-
daha 21 yaşındaydı…

Yüksek öğrenimini
İstanbul’da tamamlayıp
Denizli’ye 1984’te dönen
(Hadi yanlış anımsadım diyelim 1985 olsun)
Nihat Zeybekci hangi ara İstanbul’da
Hakan Şükür’le tanışmış olabilir sizce?

Bu soru da nereden çıktı diyenlere!..
Valla bana değil Başkan Zeybekci’ye sorun..

Kendisine “eski dostum” dediği Hakan Şükür’ü nereden tanıdığını sordum.
Bana tek kelimelik bir yanıt verdi;
İstanbul’dan…

1987’den beri
hayatının tümünü,
neredeyse her dakikasını, saniyesini,
futbola adamış
ve bu nedenle
sosyal hayatı yok denecek kadar az
olan bir futbolcu ile,

1985’ten beri
önce profesyonel yönetici,
ardından işadamı,
daha sonra bir meslek odasının başkanı,
ardından bir siyasetçi olarak
hayatının tümünü Denizli’ye adamış
yani sosyal hayatı yok denecek kadar az
olan bir Denizli aşağının
İstanbul’da rastgele tanışma
ve bu tanışıklığı dostluğa
dönüştürme olasılığı nedir sizce?

Dolayısıyla Zeybekci’nin İstanbul cevabı,
bir gazeteci için ne denli tatmin edici olabalir ki?

Ve ben bir gazetecinin kentini yöneten bir zatı muhteremin hiç de sıradan olmayan dostluklarını sorgulamasının çok doğal olduğu görüşündeyim!

Biri Türk futbolunun yetiştirdiği en önemli futbolculardan biri, bir diğeri Denizli’nin yakın siyasi tarihindeki en önemli isimlerinden biri!

Bu dostluğu sorgulamayacağım da hangi dostluğu sorgulayacağım!

Rahmetli 83’de göçmüş,
12 yaşındaymış Şükür daha o vakitler!
Bu nedenledir ki
Necip Fazıl sohbetlerinde tanışmışlar desem,
değil…

Eh başkan Denizlisporluyum diye
bas bas bağırırken,Galatasaraylıydı,
o nedenle Hakan Şükür hayranıydı.
Galatasaraylıların bir etkinliğinde bir araya
geldiler desem, yakışık almaz!

Hemşeri desem, alakası yok!

Öyleyse ortak nokta ne?

Futbol mu?
Siyaset mi?
Sosyoloji mi?
Felsefe olabilir mi örneğin?

Ya da ne bileyim tesadüfen İstiklal’de
bir köşe başında çarpışıp
“pardon” mu dediler ki birbirlerine?

Şükür Zirvesi sırasında Çamlık Ofis’in önünden tesadüfen geçmekte olan meslektaşlarımın çalıştığı kurum, bir gazetecilik başarısına daha imza atıp bu konuyu da açıklığa kavuşturur mu dersiniz?

Not: Yazılar ile ilgili hukuki sorumluluk yazarların kendilerine aittir

Yorum Yaz

Aşağıdaki gerekli alanlara bilgilerinizi girmelisiniz. e-posta adresiniz yayınlanmayacaktır.

 karakter kaldı