REKLAMI GEÇ

BİR HAFTA YILLARI TAŞIR MI?

1 Ekim 2018 Pazartesi

Bazen haftalar vardır ayı taşır içinde.

Misal bir hafta, 6 yaşında beraber okuduğunuz, komşu da olduğunuz ve bir anda tayin marifetiyle hayatınızdan çıktığını sandığınız arkadaşınız, kırk beş yıl sonra, yüreğinde o yılları benmari usulü eritmiş ve nefis bir çikolata yapıp zarif bir pembe kurdele ile paketlemiş olarak kapınıza geliverir.
Tam olması gerektiği zaman kadar zamanda birbirinize hazırlanmışsınızdır.

Bir anda eteğinizdeki beş taşları döküp oynamaya başlarsınız ilk günkü gibi.

Çocukluğunuzu aslında hiç satmadığınızı, yalnızca birbirinize ödünç verdiğinizi fark edersiniz.
Kediniz bile yabancılık çekmez, kucağına oturur.

Eksik vakitleri, lâl sırçalardan, damla damla süzersiniz, ay sarhoş olur, yıldızlar saki.

Pamuk şekerdir bulutlar sanki koparıp, koparıp yersiniz, damağınızda hatırlanmış lezzetlerle mazi!
Şükrü dilinize, elinizi boynuna dolayıp, yolcularsınız çocukluğunuzu, elinde bugünün taze açmış kır çiçekleri!

Bıraktığı sıcak boşluğu soğutmamaya gelmiş gibi bir kuzen düğünü bekler sizi.

Kaç kuşağın birbirine dolandığı, akrabalık derecesini anlatırken bile zorlandığınız, şecereye bakarsan uzak, yüreğe bakarsan yakın kuzenlerinizle sarmaş dolaş olursunuz. Kimileri kısa paçalı hallerini bilirler birbirlerinin sadece. Kravatlı, tayyörlü gelmeleri düğüne, hiçbir şeyi değiştirmez.

Onu yine kısa paçalı pantolonu, elinde sapanıyla görür gözleriniz.

Ne iş yaptığı, kaç kilo aldığı, kiminle evlenip boşandığı sorgulanmaz.

Sadece kucaklaşılır, şakalaşılır, kısıtlı zamanda önünden yemeğini alacaklarmış gibi, soluksuz muhabbete dalınır.

Yeniden tanımak değildir amaçlanan, bıraktığın yerden başlamaktır.

Bir hafta ayları değil, yılları taşır içinde bazen.

Ve o hafta, ne kadar kaldığını bilmediğin hayatı yaşamaya sebeptir.

Ve o hafta, geçmişle geleceğin, köprüde karşılaşıp, kol kola bugüne geçmesidir.

“kuruyup gittiğinde hayatlarımız
yalnız kökler kalır bize
soğuktur rüzgâr nefret gibi…”

NELER OLMUYOR Kİ BİR GÜNDE
Rastlarız birbirimize gün boyu

Gelişir her şey gün içinde,
üzüm satarlar sokakta,
deri değiştirir domatesler.
İstediğin genç kız
artık geri dönmez büroya

Habersiz değiştirdiler postacıyı.
Aynı mektuplar değil şimdi mektuplar.
Birkaç altın dal ve her şey bambaşka;
şimdi zengin bu ağaç.

Kim söyleyebilirdi yaşlı derisiyle
bu kadar değişebileceğini yeryüzünün?
Eskisinden daha çok yanardağ var şimdi
yepyeni bulutlar var gökyüzünde
başka türlü akıyor ırmaklar.

Üstelik neler yapıldı!
Yüzlerce otoyol açtım
yüzlerce yapı,
incecik temiz köprüler
gemiler, kemanlar gibi.

Ne zaman selamlasam seni
öpsem çiçeklenen ağzını,
öpüşlerimiz başka öpüşler,
ağızlarımız başka ağızlar.

Kâm al sevdiğim, kâm al her şeyden
düşen ve çiçek açan her şeyden.

Kâm al bugünden, dünden,
önceki günden, yarından.

Kâm al taştan, ekmekten
ateşten, yağmurdan.

Değişenden, doğup büyüyenden
kendini tüketip yeniden öpüş olandan.

Kâm al, neyimiz varsa
havadan, topraktan.

KURUYUP GİTTİĞİNDE HAYATLARIMIZ
YALNIZ KÖKLER KALIR BİZE
SOĞUKTUR RÜZGAR NEFRET GİBİ.

Değiştirelim öyleyse derimizi
çivilerimizi, kanımızı, bakışımızı;
öpsen ben çıkarım dışarı
ışık satmak için yollara

Kâm al geceden, gündüzden
dört mevsiminden ruhun.
PABLO NERUDA

Not: Yazılar ile ilgili hukuki sorumluluk yazarların kendilerine aittir

Yorum Yaz

Aşağıdaki gerekli alanlara bilgilerinizi girmelisiniz. e-posta adresiniz yayınlanmayacaktır.

 karakter kaldı