REKLAMI GEÇ

Türkiye’nin en iyi on kaleminden biri oldu

Türkiye’nin en iyi on kaleminden biri oldu

Atilla İlhan Liseli Gençler Kompozisyon yarışmasının birbirinden ünlü jüri üyesi yazarları, Denizli Lisesi 11-A Sınıfı öğrencisi Kardelen Tülübaşlı’nın ‘İnsanca Yaşamak’ isimli kompozisyonunu, finalist 10 eser arasına aldı. 10 Mayıs’ta Türkiye’nin usta kalemleriyle bir araya gelecek olan Kardelen, kompizosyonunu iyi bir şekilde savunursa, Atilla İlhan Ödülü’nün sahibi olabilecek.

1 / DENİZLİHABER / 15 Nisan 2014 Salı, 15:27

Denizli Lisesi 11-A Sınıfı öğrencisi katıldığı bir kompozisyon yarışmasıyla Denizli’nin gururu oldu. Atilla İlhan Bilim Sanat Kültür Vakfı tarafından düzenlenen liseli Gençler Kompozisyon yarışmasına katılan 17 yaşındaki Kardelen Tülübaşlı’nın eseri finalist on eser arasına girdi.

Çolpan İlhan, Doğan Hızlan, Gülten Dayıoğlu, Mehmet Eroğlu, Nursel Duruel ve Ülkü Karaosmanoğlu gibi ünlü isimlerin oluşturduğu jüri, değerlendirdiği yüzlerce eser arasından finalist 10 kompozisyonu seçti. Finale katılan eserlerin arasında Kardelen Tülübaşlı’nın “İnsanca Yaşamak” isimli kompozisyon da bulunuyor.

Tülübaşlı, 10 Mayıs’ta jüri üyeleriyle bir araya gelecek. Yarışma şartnamesi gereği finale kalan 10 eserin sahibi kompozisyon metninde ele aldığı konuyu bu kez yüz yüze bir görüşmeyle jüri üyelerine savunacak. Konuya hakimiyeti, ortaya koyduğu görüşü ne denli savunabildiği gibi kriterlerle değerlendirilecek olan Tülübaşlı, yapılacak zorlu mülakatta jüri üyelerini etkileyebilirse, Atilla İlhan Ödülü’nün sahibi olabilecek.
İŞTE O KOMPOZİSYON;

İNSANCA YAŞAMAK

İnsan, evrenin en şereflisi insan… Bütün kainat onun emrine sunulmuş adeta. Diğer bütün varlıklardan farklı kılınmış. Üstün tutulmuş. Aklı sayesinde öbür canlıların önüne geçmiş. Bu gücünü zaman zaman olumlu zaman zaman da olumsuz yönde kullanmış. Ama hiç vazgeçmemiş. Hep merak etmiş, aramış, bulmuş. Bazen kaybetmiş. Yılmamış. Yine denemiş, denemiş…

Evet, bizler düşünen bireyler olarak hep bir adım sonrasını merak etmişizdir. Bir gün sonra neler yaşayacağımızı bilebilmek için yapamayacağımız şey yoktur. Asıl sorun şu aslında. ‘’Gelecekte bizi neler bekliyor?’’Bu endişeyi hemen hemen her insan hayatının belli döneminde yaşamıştır. Ben de yaşıyorum. Duygularımı paylaşmadan önce edebiyat dersinde öğretmenimizin okuduğu ve ezberime aldığım Ziya Paşa’nın şu iki mısrasını sizlerle paylaşmadan geçmek istemiyorum:

‘’Ne mümkün zulm ile bidad ile imhayı hürriyet
Çalış idraki kaldır muktedirsen ademiyetten.’’

Gerçekten de ne kadar baskı yapılırsa yapılsın, insanlıktan düşünme yeteneğini kaldırmaya kimsenin gücü yetmeyecektir.

Böyle bir dünya ne güzel olurdu kim bilir? Düşünce ve duygularını, başkalarının özgürlük alanına müdahale etmeden serbestçe ifade edebilen insanların oluşturduğu bir dünya daha yaşanabilir olmaz mıydı? Ne dersiniz? Sırf düşüncelerinden dolayı nice insanların horlandığı hatta öldürüldüğü bir dünyada yaşıyoruz maalesef. Örneğin; Galileo, güneş merkezli evren kuramını benimsemiş bu nedenle Vatikan Kilise’si tarafından iki kez yargılanmış, görüşlerini yayması yasaklanmış ve ömür boyu ev hapsiyle cezalandırılmıştır. Ne acı!

Tabi bu ve bunun gibi örnekler bizi yıldırmamalı. Özgür düşünebilme ve düşüncelerini paylaşabilme biz insanların doğal hakkı olmalı. Ama görüyoruz ki bu durum sadece sözde kalıyor. Asla öze ulaşmıyor. Bize hep öğretiler sunulmuş. ‘’Bunu bileceksin, böyle davranacaksın.’’ Hatta ‘’Sen şu olacaksın’’ diyecek kadar ileri gidilmiştir. Ben kendi adıma yaşadığım endişeleri sizinle paylaşmak istiyorum. Öyle sanıyorum ki benim gibi düşünen gençlerin endişeleri bunlar.

Önce aile sonra toplum baskısı biniyor gençlerin omuzlarına. Aile bireyleri bir yarış atı gibi yetiştiriyor çocuklarını. Seçeneklerin ve test kitaplarının arasına sıkışmış bir çocukluk…Ağaca tırmanmadan, düşüp dizini yaralamadan, salıncakta doya doya sallanmadan, topa özgürce vurmadan, geçen giden bir çocukluk. Bitiyor dediğin anda bir diğeri başlıyor. Üniversite…Daha zorlu, daha stresli bir dönem. Spor yapmayı ertelediğiniz, vizyondaki filmleri bir sonraki sezona bıraktığınız, hatta aşık olma lüksünü bile kendinizde bulamadığınız bir dönem. Oysa bir daha asla ne çocuk ne genç olabileceğiz. En güzel yıllarımız ipotek altına alınmış birileri tarafından. Anne babalar ‘’Etraf ne der?’’ telaşı içinde. ‘’Bizim çocuğun onunkinden farkı yok.’’ ‘’Sen daha başarılı olmalısın.’’ Gibi çıldırtıcı sözler. Daha iyi bir ev daha iyi bir araba almak için insanın en güzel yıllarını böyle baskı altında geçirmesi normal mi? Üstelik birçok genç ilgileri doğrultusunda değil de aldığı puan sonucunda, bir ömür boyu belki de kendisiyle hiç örtüşmeyecek bir mesleği yapmak zorunda bırakılıyor. Sonra etrafımızda görmeye alıştığımız, mesleğinden hep şikayetçi olan mutsuz insanlar… Ve onların yetiştirdiği mutsuz çocuklar, gençler…

Aslında bize uzun gibi görünen kısacık hayatı insanca yaşamak güzel olurdu şüphesiz. Ülkelerin çıkarları için acımasızca yaptığı savaşlar, ne için savaştıklarını bile bilmeyen zavallı insanlar, dünyamızı yaşanmaz hale getirmek için adeta yarışıyorlar. Yarın, benim de bu savaşın içinde olmayacağımı kim garanti edebilir?
Oysa ben dünyanın tüm güzelliklerini doya doya yaşamak istiyorum.
Gazetelerin üçüncü sayfa haberlerini okumak istemiyorum. Kadınların horlandığı tecavüze uğradığı hatta öldürüldüğü bir dünyada yaşamak beni endişelendiriyor. Bunların başıma gelebilme ihtimalini düşünmek bile beni ürkütüyor.
Oysa ben etrafıma şüphe ve korkuyla bakmak istemiyorum.

Bir depreme maruz kalabilirim. Bu gerçeği kabul ediyorum herkes gibi. Ama sırf para kazanma uğruna insanların canını hiçe sayan şehirleşmeye ‘’Dur!’’ denmesi gerektiğini düşünüyorum.
Oysa gece yatağa yattığımda bu endişeleri yaşamadan güzel rüyalar görmek istiyorum.
İnsanız, hastalanabiliriz. Ancak hastanelerde yaşananları işitiyoruz, görüyoruz. Para kazanma sevdalılarının çaresiz insanları bir eşya gibi görmesi son derece üzücü.

Oysa ben rahatsızlandığımda böyle endişeler taşımadan bir sinemaya gidiyor rahatlığıyla kendimi emin ellere teslim etmek istiyorum.
Sofraya her oturduğumda ‘’Bunu yersem bana ne olur.’’ demek yerine, bir domatesi bir soğanı ya da elmayı doya doya yemek, tadına varmak istiyorum. Derin derin nefes almak ama asla zehir solumamak… Zor ama imkansız değil.
Ben, gıda terörünün bir parçası olmak istemiyorum.

Ülkemin tüm güzelliklerini görmeliyim. Dağ havasını da almalıyım yayla havasını da. Denize de girmeliyim tarihi yerleri de gezmeliyim. Ama yola çıktığımda gideceğim yere varabilecek miyim endişesi taşımamalıyım.Çünkü ben trafik terörü sözünün hayatımızdan tamamen çıktığı bir dünyada yaşamak istiyorum.
Geleceğim, bir patronun, bir işverenin iki dudağı arasında olmamalı. İşime severek gitmeliyim. Emek verdiğim bu işten emeğimin karşılığını da almalıyım. Yarın, ya benim işime son verirlerse ya ayağım kaydırılırsa gibi sıkıntılar taşımamalıyım.
Yani ben insanlara, insanlar da bana güvenmeli.

Büyük mücadeleler vererek sahip olduğumuz Cumhuriyet’in sahipsiz olmadığı bilinmeli. Atatürk ilke ve inkılapları doğrultusunda yetişen bir gençlik geleceğe daha güvenle bakacaktır. Elimizdeki meşale belli. Gittiğimiz yol belli. Öyleyse yılmadan, ümitsizliğe düşmeden inandığımız yolda ilerleyeceğimizden hiç kimsenin şüphesi olmamalı. Yeter ki haksızlıklara dur diyebilelim. Küçük menfaatler için kişiliğimizden ödün vermeyelim. ‘’Ben’’ değil ‘’Biz’’ diyebilme erdemine sahip olalım. Dil, din farklı gözetmeksizin kardeşçe yaşanılabilecek bir dünya imkansız gibi görünebilir ama aslında imkansız değil. Çünkü aklın yolu bir. Neden olmasın?

Aslında söylenecek sözler hiçbir zaman bitmeyecektir. Sizce ben çok mu şey istiyorum? Sanmam.

“Ben insanca yaşamak istiyorum.”

Yorumlar

Necati TAHAL   -  Bağlantı 16 Nisan 2014, 08:53

Başarılar diliyorum.”İnsanca YAŞAMAK” Bu kadar güzel anlatılır.Tebrikler…

emre a   -  Bağlantı 15 Nisan 2014, 15:40

Tebrik ederim, inşallah her şey gönlüne göre olur.

Yorum Yaz

Aşağıdaki gerekli alanlara bilgilerinizi girmelisiniz. e-posta adresiniz yayınlanmayacaktır.

 karakter kaldı