REKLAMI GEÇ

DEMOKRASİ-HUKUK-EKONOMİ      

9 Mayıs 2019 Perşembe

31 Mart yerel seçimleri, üzerinden bir aydan fazla bir zaman geçmesine rağmen sıcaklığını ve güncelliğini bir gün bile kaybetmedi. Son olarak YSK’nın İstanbul seçimlerini yenileme kararı ile de yaz ortasına kadar sürecek bir gündem oluşması kesin gibi.

Türkiye’nin demokrasi tarihi Tanzimat’a kadar dayanıyor. 1839’da okunan belge ile ilk defa “hukukun üstünlüğü” telaffuz edilmiştir. Aradan tam 180 yıl geçmiş. Bu tarihten sonra modern hukuk kurallarına göre dizayn edilen bir devlete dönüşmüşüz. Demokrasi mücadelemiz çeşitli darbeler ile sekteye uğramış ama yolundan alıkonulmamış. İktidar sahipleri kimi zaman elinde bulundurduğu güç ile hukuka müdahil olmaya çalışmış ama bir şekilde toplum kendi dengesini bulmuş.

Son YSK kararı da ileriki nesillerce hatırlanacak ciddi bir hukuk ayıbı olarak demokrasi tarihimizdeki yerini aldı. AKP ve Sn. Cumhurbaşkanı, İstanbul seçiminin kaybedilmesinin ardından bu işin sandıkta bitmeyeceğini göstermeye başladılar. Milli irade ve milletin tercihi ile 17 yıldır kesintisiz iktidar olan bir siyasi hareketin henüz ilk seçim yenilgisinde takındığı tavır çok manidar oldu. Zira her kelimenin başında “milletin takdiri” deniyorken, millet takdir hakkını başka bir tarafa kullanınca “seçim hilesi” denilmesi de aynı derecede ilginç. Oy farkının bindelik paylarla sınırlı kalması, AKP’nin itirazları sonucunda bu farkın belli miktar azalması bir yana, iktidarın seçimi ne olursa olsun yeniletme azmi akıllara başka pek çok soru getiriyor. Zira YSK’nın verdiği garip karar bütün bunların delili niteliğinde. Sandık kurullarının oluşma biçimini seçimin iptal nedeni sayan YSK, aynı zarfa giren dört oydan sadece birini kusurlu sayarak hukuki içtihatlarına tamamen aykırı hareket etmiş durumda. Çünkü daha 20 gün önce sandık kurulları üzerinden yapılan başka bir itirazı “sandık kurulları teşekkül etmiş ve süresinde itiraz edilmemiştir” diyerek ret etmişti. Ayrıca seçime direk tesir edecek AKP’nin usulsüz seçmen kaydı ve fazladan oy sayımı gibi itirazların tamamını da ret etmişti. Gerekçeli kararını merakla beklemekle beraber bunun üzerine ne söyleseler boş.

Ama bana asıl ilginç gelen şey, AKP henüz iktidar gücüne tam olarak kavuşmadan ve hali hazırda iktidarda iken karşılaştığı hukuksuzlukları bu kadar çabuk unutmuş olması. Zira 2007 yılında Cumhurbaşkanlığı seçimi sırasında ortaya atılan ve sağduyulu hukuk çevrelerinden büyük tepki alan 367 garabeti, bir iktidar partisine yapılacak en ilginç uygulama olan AKP’nin kapatma davası ve son olarak genelkurmayın e-muhtırası gibi olaylar demokrasi ayıbı olarak not düşeceğimiz konulardı. Bugün gelinen noktada dünün mağdurları bugününkiler ile yer değiştirmiş durumda. O zaman aklıselim bir hukukçunun, devlet ya da siyaset adamının bu hataları nasıl yaptığını anlamlandırmakta zorluk çekerdim. Yaklaşık 10 yıl sonra hala aynı noktadayım. Demek ki Lord John Acton’ın şu ünlü sözü geçerliliğini asla kaybetmiyor: “Güç bozar, mutlak güç mutlaka bozar.”

Tabii bu yaşadığımız süreçlerin bizlere, günlük hayatımıza yansımaları da hiç olumlu olmuyor. YSK kararı açıklanır açıklanmaz dövizdeki artış her kesim için sıkıntı verici oldu. Zaten oldukça derin bir krizin içindeki ülke, bu hukuksuz uygulamalar ile pek çok ekonomik probleme zemin veriyor. Bir ülke ekonomisinde üretim kadar dış kaynak da çok önemli yer tutuyor. Maalesef son yıllarda hem üretim, hem de yatırım konusunda kötü bir karnemiz var. Dış pazarlara güven veremiyor, bu sebeple çok kırılgan bir yapıya doğru gidiyoruz. Israrla ve üstüne basa basa söylemek gerekirse, ekonomi ve demokrasi birbirinden bağımsız olamaz. Biri olmaz ise diğeri de tökezlemeye başlıyor. Birbirine dayanarak yükselen iki değer. Biz demokrasiye olan bağlılığımızı kaybetmeye başladığımızdan beri ekonomide işler iyi gitmiyor.

Aslında seçimden sonraki süreçte Sn. Erdoğan “kızgın demiri soğutmak” ve “Türkiye ittifakı” gibi cümleler sarf etmiş, iyimserlik havası oluşturmuş idi. Ama hemen ardından Sn. Kılıçdaroğlu’nun şehit cenazesinde yumruklanması olayı karşısında takındığı tavır ve son olarak YSK kararını eleştiren iş dünyası yetkilileri hakkındaki tehditkâr üslup bu havayı tamamen ortadan kaldırdı. Sn. Erdoğan, kendisine oy vermeyen %50’lik kısmı kucaklamak yerine oy aldığı kesimi konsolide etme gayretinde.  Peki, o zaman bu demir nasıl soğuyacak?

Türkiye’nin sakinleşmeye ihtiyacı var. Her alanda üretime odaklanılması gerekiyor ve bütün bunlar için toplumsal huzura ve barışa ihtiyacımız var. Yaşanan olumsuzluklara rağmen yapılan hatalardan dönmek için hala zamanımız var. Sorumluluk duygusu ve hoşgörü ile bu zehirli ortamı tersine çevirebilme şansımız var. Önümüzdeki günlerde kimlerin Türkiye ittifakından, birlikten ve beraberlikten yana adımlar attığını hep birlikte yaşayıp göreceğiz.

Sevgiyle kalın…

Not: Yazılar ile ilgili hukuki sorumluluk yazarların kendilerine aittir

Yorum Yaz

Aşağıdaki gerekli alanlara bilgilerinizi girmelisiniz. e-posta adresiniz yayınlanmayacaktır.

 karakter kaldı