REKLAMI GEÇ

SEÇİMİN SON GÜNLERİ

28 Mart 2019 Perşembe

Ülke olarak yine bir seçim arifesindeyiz. Aslında yerel seçimden önce yazmayı pek düşünmüyor, seçim sonrası bir değerlendirme yapmak istiyordum ama son dönemde yaşananlar ile ilgili iki kelam etmeden duramadım.

2004 yılından beri yasal düzenlemeler ile yerel yönetimler çok güçlendi. Merkeze olan bağımlılıkların azaltılması hedeflenmişti. Ancak, doğu ve güney doğuda bazı belediyelerin ortaya koyduğu politikalar yüzünden bu yaklaşım terk edildi. Ama geçmişe oranla çok daha farklı ve güçlü yerel yönetimlerimiz mevcut. Hele büyükşehir olduktan sonra yetki ve bütçe anlamında farklı bir boyuta taşındı.

Denizli’nin sahip olduğu pek çok fırsat var, istihdama ve üretime katkı koymak da yerel yönetimlerin hedefleri ve icraatları arasında yer almalı. Sanayi, tarım ve ticaret ile ilgili alanlarda, üretici olan her kesimin önünü açacak politikalar üretmek, yol ve kaldırım yapmaktan çok daha öncelikli olmalı diye düşünüyorum. Ancak ortaya konan projelere baktığımızda hala üretimden daha çok makyaja yönelik bir anlayışın hâkim olduğunu düşünüyorum. Çoğu proje kentleşme sorunları ve yatırım önceliklerinden uzak, popüler olmaktan öteye geçmeyen çalışmalar. Hâlbuki katma değer üreten, kentin ve kentlinin ekonomik ve yaşamsal sorunlarını hedefleyen projeler, olmazsa olmaz önceliğimiz olmalı.

Değinmeden geçemeyeceğim bir başka konu ise şu; seçim, adı üzerinde bir tercih beyan etme durumu. Ülke veya kent yöneticilerini belirlediğimiz bir irade beyanı. Anayasal bir hak olarak da seçmenler tercih haklarını kullanıyorlar, kendilerine yakın hissettikleri adaylardan ya da siyasi partilerden birini seçerek oy veriyorlar. Partilerin ve adayların yasa önünde seçme ve seçilme engelleri olmadıkça bu süreç en demokratik biçimde yürüyor. Ancak biz de işler son dönemlerde öncesinde hiç olmadığı kadar tercihler üzerinden ötekileştirme boyutuna varmak üzere. Öncelikle yaklaşan seçim bir yerel seçim, yani yerel yöneticileri belirleyeceğiz. Tabi ki yerel seçimlerin ülkedeki genel siyasi ve ekonomik atmosferden tamamen bağımsız yürümesi beklenemez. Tabi bunda ülkemizin son dönemlerdeki en büyük ekonomik krizlerden birini yaşıyor olmasının da etkisi büyük. Ancak bir yerel seçimde vatandaşları tercihleri üzerinden bu derece ayrıştırmanın orta ve uzun vadede başka olumsuzluklara sebep olabileceğini de unutmamak gerek. Görünen o ki Cumhur İttifakı kanadı genel seçim havasında başlattığı ve sürdürdüğü bu seçim çalışmasını, yine genel seçim havasında bitirmek konusunda ısrarcı davranmaya devam edecek.

Farklı konularda itirazlarını ortaya koyan, farklı düşüncelerini dile getiren pek çok kişinin, devletin bekasına kasteden kişiler ile aynı cephedeymiş gibi algılandığı böylesi bir yerel seçim ortamına ilk defa şahit oluyoruz. Muhafazakâr kesimin Refah Partisi ile merkez sağ ve milliyetçi kesimin İYİ Parti ile alternatif olmaya çalıştığı ortamda dahi her iki parti bu algı ile mücadele etmek zorunda kalıyor. İtirazı olan herkesin kategorize edildiği ve ötekileştirildiği bir ortam, birlik ve beraberliğe ihtiyaç duyduğumuz bu günlerde en son isteyeceğimiz şey olmalı. Hele hele bazı başkan ya da meclis üyesi adayları hakkında son günlerde ortaya atılan iddialar çok ama çok endişe verici. Eğer bu kişilerin bu türden sicilleri veya bağlantıları vardı ise, YSK bugüne kadar neden gereken adımları atmamış ve daha en baştan bu kişilerin aday olmalarına izin vermiştir. Bu kişiler madem yasa dışı faaliyetlerde bulunmuşlar, neden aday olmaları engellenmemiştir veya neden haklarında yasal işlem yapılıp tutuklanmamışlardır. Kaldı ki adı geçen adaylar YSK’nın denetiminden geçerek aday olmalarında hukuki bir engel olmadığı tasdik edilen şahıslar değil midir?

Eğer bu kişilerin bu türden bir ilişki ya da iltisakları yok ise ve yarın hukuk önünde aklanırlar ise ortaya çıkacak durum nasıl ve neyle açıklanacaktır. Yoksa bütün bunlar cepheleşmeden yararlanılarak girilecek bir seçimden medet umma noktasına geldiğimiz için mi yaşanmıştır? Bu yolla seçimden başarı elde edilse bile sonrası ne olacaktır?

Kaldı ki bu iddialar hakkında yasal süreçler işletilmeden ve bu kişilerin suçlu oldukları ispat edilmeden, neredeyse sosyal medya ve hatta yazılı ve görsel medya tarafından suçlu ilan edilmelerini evrensel hukuk anlayışı ile bağdaşmamaktadır.

Uygulanan bu yöntem bilinçli olarak tercih edilmiş ise, derhal terk edilmesi, bu üslup ve tehditkar dilden uzaklaşılması gerekiyor. Seçim kazanmak uğruna birlikteliğimizi bozmayı ve kaybettirmeyi göze almamalıyız. Şu ana kadar olaysız ve sükunet ile yürüyen seçim atmosferi provoke edilmemeli.

Toplumsal barışı ve huzuru sağlayacak bir dil ve anlayışı hâkim kılmak zorundayız. Huzur yoksa parklar, bahçeler, plajlar bir şey ifade etmez. İnsanlar açsa köprüler yollar kimseyi mutlu etmez.

Seçimin ertesi günü aynı güneşe uyanacağımızı unutmayalım. Huzurun, bolluğun, bereketin ve barışın ortaya çıkacağı bir seçim sonucu diliyorum…

Not: Yazılar ile ilgili hukuki sorumluluk yazarların kendilerine aittir

Yorum Yaz

Aşağıdaki gerekli alanlara bilgilerinizi girmelisiniz. e-posta adresiniz yayınlanmayacaktır.

 karakter kaldı