REKLAMI GEÇ

SEÇİMİN ARDINDAN

9 Nisan 2019 Salı

Yerel seçimleri tamamladık. Başta Denizli’de göreve gelen tüm belediye başkanları, meclis üyeleri ve muhtarlarımızı cani gönülden kutluyorum. Büyük bir sorumluluk yüklendiler. Türkiye’de mahalli idareler ve seçimleri Tanzimat’tan beri önemli bir geleneğe ve düzene oturmuştur. İyi işleyen bir sistemdir yani.

Yereli yazmak ve sonuçları değerlendirmek isterdim ama bütün Türkiye gibi İstanbul seçimi benim de gündemimi oldukça meşgul ediyor. Denizli’yi ve seçim sonuçlarını bir sonraki yazımda ele alacağım…

Ekrem İmamoğlu, siyasette yeni bir figür olarak oldukça önemli bir mesafe kat etmiş durumda. Adaylığı ilan edildiğinde İstanbul için tanınırlık oranı sadece %16 idi. Yani her yüz kişiden 16 kişi tanıyordu. Ama 102 gün gibi bir sürede ülkenin Bakanlık, Başbakanlık ve TBMM Meclis başkanlığı yapmış bir ismin önünde bu yarışı tamamlama başarısını göstermiş bulunuyor. Ulusal medyanın tavrı da ortada iken. İmamoğlu’nun başarı hikâyesinden daha çok seçim sonrası yaşananlara odaklanmak isterim.

Yaklaşık 11 milyon seçmenin olduğu bir yerde 16-20.000 kişilik oy farkı doğal olarak itirazları getirecekti. Bu noktada itiraz hakkının kullanılmasına yönelik bir şey söylemek doğru olmaz. Bu bir haktır ve tabi talep edilecektir. Ancak bu hakkın talep edilmesinden çok bu taleplerin ele alınış biçimi ve sonrasında olanlar dikkate değerdir. Zira yasa ve YSK’nın içtihatları çok açıktır. Öncelikle itirazlar için delil sunulmak zorundadır. Sadece şüphe duyulduğu için yapılan itirazlar bu güne kadar YSK tarafından reddedilmiştir. Ayrıca geçersiz kabul edilen oyların yeniden sayımı da genelde seçimin sonucuna etki edecek sayıda olması durumuna göre ele alınmaktadır. İstanbul için bu durum söz konusudur. Fakat AKP cephesi bunun doğal bir hak kullanımı olduğunu iddia ederken diğer partiler için bu hakkın kullanımı aynı oranda ele alınmamıştır. Aşağıdaki tablo bunun karşılaştırmasını bize gösteriyor;

Peki, bütün bu olan bitenlerin düşündürdüğü şeyler ne? Türkiye bir hukuk devleti. Mahkemeleri, il ve ilçe seçim kurumları da bu organizmanın parçaları. Tüm sosyal ve yaşamsal haklarımız gibi seçme ve seçilme haklarımızda bu yasalar ile garanti altına alınıyor. Yani belirsiz bir seçim süreci ve demokratik olmayan yaklaşımlar toplum üzerinde yanlış bir algıya sebep olmakta. Hiçbir demokratik ülkede oy çuvalları üzerinde günlerce süren nöbetlere tanık olmazsınız veya seçime giren partilerin seçimden bir gün seçim sistemine garanti verip bir gün sonra sonuçlar şaibeli dediğini de duyamazsınız. Türkiye’nin normalleşmesi gereken süreçlerden biri de güvenli seçim ortamı ve sonuçlarıdır. Doğal olarak sistemi ve kurumları yöneten iktidar partisine herkesten daha çok iş düşüyor.

AKP en az seçimler kadar önemli bir sınavdan geçiyor. Zira neredeyse bütün büyük şehirleri kaybedip İstanbul için de bıçak sırtı bir sonuçla karşılaşınca sergilenen tavır Sn. Cumhurbaşkanının dilinde hiç düşürmediği ‘’ Milli irade’’ ve ona saygı ile çok paralel değil. Tekrar ediyorum; itiraz hakkı kutsaldır ve kullanılmalıdır, ama bunu kaybedilen yerlerde oyların tekrar tekrar sayılması ve hatta seçimlerin tekrar yapılması noktasına getirirseniz toplum üzerinde oluşan güven algısını zedelemiş olursunuz. Tabi CHP’nin bu süreçte sorumluluğu olmadığı söylenemez. Seçim süreci ve sonrasında çok iyi organize olmuş, sandık ve oya sahip çıkma konusunda AKP’nin bir adım önüne geçmişken serinkanlı ve sağduyuyu korumak zorunda. Binali Yıldırım’ın seçim gecesi ‘’3 bin küsur oyla kazandık’’ açıklaması ve İstanbul’un her yerine teşekkür pankartları asması ne kadar yanlış ise Ekrem İmamoğlu’nun da Anıtkabir defterine Büyükşehir başkanı olarak imza atması o kadar gereksiz oldu.

AKP ve Recep Tayyip Erdoğan siyasi olarak uzun dönemler boyunca yaşanılan mağduriyetlere cevap verir gibi katıksız değişmeyen bir destek gördü ve hala görmekte. Ancak güce tamamen sahip olduğunda yeni ve başka mağdurlar yaratmak bu acıları çekmiş kadrolara yakışmaz.  AKP ve Sn. Cumhurbaşkanı bu dengeyi gözetmek zorunda.

Türkiye uzun bir süredir seçime girip çıkmaktan yoruldu. Ekonomide, hukukta ve daha pek çok alanda yapısal reformlar gecikiyor. Önümüzde seçimsiz geçecek yaklaşık 5 yıllık bir süre olacak. En azından Sn. Cumhurbaşkanının ifadesi bu yönde. Türkiye artık normalleşmek, gerilimden ve ayrışmadan uzak kalmak istiyor. Seçtiklerine ve yaptığı seçimlere saygı duyulmasını, demokratik tercihlerinin ve sandıkta verdiği mesajların doğru algılanması bekliyor. Kısaca her alanda normalleşmek istiyor, işine gücüne, önüne, yoluna bakmak istiyor.

Ülkeyi yönetenlerin siyaset adamlığından devlet adamlığına geçişi bu dengeleri iyi kurabilmek ile mümkün. Ve tarih sadece devlet adamı olabilenleri iyilikle yâd ediyor.

 

Not: Yazılar ile ilgili hukuki sorumluluk yazarların kendilerine aittir

Yorum Yaz

Aşağıdaki gerekli alanlara bilgilerinizi girmelisiniz. e-posta adresiniz yayınlanmayacaktır.

 karakter kaldı