Seçimin ardından…
15 Nisan 2014 Salı
2014 yerel seçimlerini geride bıraktık. Son yılların belki de en hareketli seçim kampanyalarının yürütüldüğü, heyecanın üst seviyelerde olduğu bir seçim süreci geride kaldı. Hemen hemen tüm seçim bölgelerinde adaylar iddialıydı ve seçimi kazanmaya dair yüksek inanç içerisindelerdi. Her seçimde olduğu gibi kazananlar ve kaybedenler oldu. Bu vesileyle seçimi kazanan tüm belediye başkanlarına başarılar dilerim.
Her yerel seçim; ülkenin içinden geçtiği süreç, içinde bulunulan konjonktür, ana oyuncuların konumları vs. gibi değişkenler nedeniyle diğerlerinden ayrışır. 2014 yerel seçimleri de birçok özelliği ile diğer yerel seçimlerden önemli ölçüde ayrışıyor.
Yerel seçimlerde ağırlıklı olarak; adaylar, kampanyalar, projeler ön planda olurken, 2014 yerel seçimlerinde durum olağandan farklıydı. 2014 yerel seçimlerinin ana motifleri; yolsuzluk operasyonları, eski dostlar AKP ve Cemaat arasındaki husumet, CHP-Cemaat yakınlaşması, yayınlanan tapeler, dinleme kayıtları, çeşitli sosyal paylaşım sitelerinin kapatılması gibi konular oldu.
Seçim motifleri içerisinde; yerel yönetimlerle ilgili konuların yanı sıra, ülkenin genel gündem konuları da bulununca, seçim kampanyalarında genel politika argümanları önemli yer teşkil etti. Muhalefet adaylarının birçoğu, kendilerine hangi nedenlerle oy verilmesi gerektiği üzerine değil, iktidar partisi adaylarına hangi nedenlerle oy verilmemesi gerektiği üzerine kampanyasını inşa etti.
Seçim öncesi süreci tekrar hatırlayalım; geriye dönüp baktığımızda, son bir yıl içerisinde ülkemizin içinden geçtiği süreçte, iki kırılma noktası yaşandığını görüyoruz. Birincisi, 2013 Mayıs ayı sonlarında Gezi Parkı sürecinde yaşanan ve ülke geneline yayılan protestolar; ikincisi ise 2013 Aralık ayı ortalarında başlayan ve seçim tarihine kadar sürekli olarak çapı genişleyen yolsuzluk operasyonları.
17 Aralık operasyonlarının yarattığı büyük deprem ile başlayan ve seçimin yapıldığı günlere kadar artçı sarsıntılarla sıcaklığını muhafaza eden gündem, AKP’yi ve seçmenini ciddi ölçüde sarstı. Gerek CHP gerek MHP; operasyonlar sonrası inişe geçen ve bu inişe bağlı olarak serbest kalması muhtemel AKP seçmen kitlesini, kendi partilerine çekebilmek için yoğun çaba sarf ettiler.
Peki, daha önce A partisine oy vermiş bir seçmeni B ya da C partisine oy vermeye ikna etmek kolay bir iş midir? Bir seçmen bir partiden diğer bir partiye nasıl geçer? Öncelikle bu geçiş sürecini biraz irdeleyelim.
Seçmenin, bir partiden diğer bir partiye geçmesi iki aşamalı bir süreçten oluşur. Seçmen önce mevcut partisinden çıkış yapar ve başka bir partiye geçmeden önce boşlukta bir süreç geçirir. Boşlukta kalınan süre; seçmenin eğitimi, algılama seviyesi, karar alma hızı gibi etkenlere göre değişkenlik gösterebilir.
Seçmen, bu süreç içerisinde siyasetle ilgili algılarını normalin üzerinde açar ve yine kendi yapısı doğrultusunda erişebildiği bilgi kaynakları vasıtasıyla, alternatif olarak gördüğü partilerin/adayların tüm siyasi argümanlarını değerlendirmeye alır.
İkinci aşamada ise seçmen, alternatif partilerden birisine diğerlerine göre daha fazla yakınlık hissetmeye başlar. Bu partinin, seçmenin önceki tercihlerinden olması kuvvetle muhtemeldir. Diğer alternatif partilere göre kendine en yakın bulduğu partiyi “yeni partisi” olarak belirler ve bu yeni partiyle alışma-tutunma-pekişme süreci içerisine girer.
(Bu noktada; partisinden ayrılmayı düşünen seçmenin bir kısmının, karar veremeyerek ya da diğer partileri kendine yeterince yakın görmeyerek, tekrar eski partisine oy vermeyi tercih edebileceği ya da “boşlukta kalarak” hiçbir partiye oy vermeyebileceği ihtimalleri olduğunu da hatırlatayım.)
Partilerin daha işe koyulmadan, seçim kampanyasının ana hatlarının oluşturulması evresinde seçmenlerin karar verme süreçlerini çok detaylı bir şekilde analiz etmeleri, gerekli fizibiliteleri yapmaları gerekir.
Peki, partiler bu süreçleri yeterli seviyede ve bilimsel metotlarla analiz ettiler mi? Partisini değiştirmeye karar vermiş ve/veya yeni parti arayışı içerisinde olan seçmen kitlesinin oylarını hangi adaylarla alabilecekleri ile ilgili çalışmalar yaptılar mı? Aday belirleme çalışmaları sürecinde; gerek kendi seçmenlerinin gerek diğer parti seçmenleri içerisinde yer alan ve “adayını beğendiğim takdirde başka bir partiye oy verebilirim” diyen seçmen kitlesinin oylarını nasıl kendilerine çekebilecekleri ile ilgili ön araştırmalar yaptılar mı? Seçmen kitlesinin nasıl bir aday profiline (adayın yaşı, cinsiyeti, eğitimi, mesleği, kişisel özellikleri, vs.) oy verebileceği ile ilgili çalışmalar yaptılar mı?
Seçim sonuçlarına baktığımızda, bu tür çalışmaların muhalefet partileri tarafından, gerektiği ölçüde yapılmadığını ya da çalışmalardan çıkan sonuçlarla belirlenen politikaların yeterince uygulan(a)madığını söylemek mümkün.
Ülkemizin ve toplumumuzun yapısı, son 10-15 yılda önemli değişimler geçirdi ve bu değişim, yakından izlenmesi gereken, detaylı analiz edilmesi gereken yeni bir resmi ortaya koyuyor. Bu değişimi ve oluşan yeni yapıyı; yeterince izleyemeyen, analiz edemeyen, kendi içerisindeki devinimlerini gözlemleyemeyen ve tüm bu değişime ayak uydurabilmek için gerekli adımları atmayanların eninde sonunda başarısızlıkla karşı karşıya kalacakları apaçık bir gerçek, bir doğa kanunu.
Yazımı; Jack Welsh’in şirket yönetimi ile ilgili meşhur sözünü hatırlatarak bitireyim; “Şirketin dışındaki değişim hızı, şirketin içindeki değişim hızını aştığı zaman, o şirketin sonu yaklaşmış demektir.” (Yukarıdaki cümleyi, şirket kelimesi yerine parti kelimesini koyarak ta okuyabilirsiniz.)
Tekrar görüşmek dileğiyle, hoşçakalın..