REKLAMI GEÇ

AB-AKPM KARARININ TÜRKİYE’YE ETKİLERİ

11 Mayıs 2017 Perşembe

Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi, geçtiğimiz günlerde Türkiye’yi siyasi denetim altına alma kararı aldı. Yani demokrasimiz denetlenecek. Türkiye, 13 yıl önce siyasi gözetim uygulamaları dışına alınmış ve müzakereler başlamıştı. Şimdi demokrasisi sakıncalı ülkeler arasına düştük ve yeniden başa dönülmüş oldu.

Avrupa’da insan hakları destekleme kuruluşu Avrupa Konseyi’nin yürütme kolu olarak faaliyet gösteren AKPM 47 ülkeden 324 temsilci ile çalışıyor ve karar veriyor. AKPM üye ve aday ülkelerde “insan hakları, demokrasi ve hukukun üstünlüğü desteklemek” üzere kurulan ve denetim yetkisi olan bir kuruluş. Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi (AKPM) Türkiye’ye 35 maddeden oluşan bir öneri paketi sunmuş ve demokrasi, hukuk ve yolsuzluklarla ilgili konulardan dolayı ilk defa bir Avrupa ülkesini denetim sürecinden çıkartıldıktan sonra yeniden gözetim altına almıştır.

Tabii ki millet olarak hak etmediğimiz bu kararı şiddetle kınıyoruz. Karşılıklı olarak yöneticilerin tehditleri ve iç politika kaygılarını bir kenara bırakarak aklıselimle hareket etmelerini ve kazanımların heder edilmesinin önüne geçileceğini umuyoruz.

AKPM’de onaylanan kararın AB tarafından açıklanan anlamı şu; Türkiye ile iş birliğinin devam etmesi için bu önerilerin yerine getirilmesi gerekiyor. Aksi takdirde 2004 yılında gündüz vakti havai fişeklerle kutlayarak başlayan AB ile müzakereler sona erer.

AKPM’nin bu kararının bizce anlamı ise şudur; Bir nefret algısına çevirmeden, kendi işimize bakmak ve Türkiye olarak evrensel demokratik standartlara, insan haklarına uymak ve bu konudaki uluslararası yükümlülüklerimizi yerine getirerek Türk vatandaşlarının hak ve özgürlüklerini geliştirmeye devam etmek ve hukuksuzluk, adaletsizlik ve yolsuzlukların üzerine şeffaf ve kararlı bir şekilde gitmek ve tüm devlet kurumlarının demokrasiye uygun olarak işletilmesi gerekliliğidir.

Bunun yanında analiz edilmesi gereken konu ise; Önerilerin içeriğinde neler var, Türkiye’nin durumu nedir ve bu duruma nasıl geldiğimizdir?

Yıllarca konuşuldu fakat bir türlü siyasi partiler ve seçim kanunu değiştirilerek demokratikleşmesi ve seçmenin siyasi sürece katılması sağlanamadı. Bu da demokrasi ve hukuk alanında normal demokrasi değerlerinin ve hukukun üstünlüğünün esas alınmasını engelledi. Bu nedenle Avrupa ile ilişkilerimiz zaman zaman bozuldu. Bu karardan sonra uygun adımlar atılmaz ise Avrupa ile mevcut ticari ilişkilerimiz ve dolayısı ile Türkiye’nin kalkınması olumsuz etkilenecek demektir. Çünkü kalkınmanın ön şartının demokrasi olduğunu biliyoruz ve kalkınmış ülkeler eşitleri ile eşit şartlarda ilişki kurarlar. Bu nedenle medeni ülkeler barış ilan edildikten sonra komşularının gelişmesini ve kalkınmasını çekememezlik etmezler tam aksine eşit şartlarda yarışabilecekleri ve ilişki kurabilecekleri, kendilerini anlayabilen, kaliteli ve sağlıklı ürün ticareti yapabilecekleri, karşılıklı ziyaret edilebilecek komşularının gelişmesini ve kalkınmasını ister. Tabii ki tarihi düşmanlıkların çözümü için caydırıcı bir güce de sahip olmak ve kalıcı barış için her zaman savaşa hazır olmak gerekir. Fakat olayları birbirine asla karıştırmamak tüm oyunları kuralına göre oynamak lazımdır.

Bizim önerdiğimiz Kalkınma veya İktisadi Gelişme, bir ülkenin Gayri Safi Yurt İçi Hasılası’ndaki büyüme ve büyüme ile birlikte sosyal ve kültürel değerlerin ve yaşam kalitesinin artması yanında kapsayıcı toplumsal ve kurumsal yapıların gelişmesini sağlayan bir büyüme anlamına gelmektedir. Bunun kriterleri ise eğitim kalitesi, toplumun eğitim düzeyi, kişi başına düşen doktor sayısı, çocuk ölüm oranları, kişi başına okunan gazete, kişi başına okunan kitap, sporcu, sanatçı, yazar, öğretmen sayısı, iş kazaları, görüntü, ses ve çevre kirliliği, musluk suyunun içilebilirliği, patent sayısı, yayın sayısı gibi göstergelerdir. Ayrıca teknolojik gelişmeler de kalkınmanın teknik göstergesidir.

Bu göstergeleri esas aldığımızda Birleşmiş Milletler ‘İnsani gelişme endekslerine göre Türkiye 188 ülke arasında 71. sırada yer alıyor. Ekonomik özgürlük endeksinde 159 ülke arasında 90. sırada ve ekonomik kırılganlık endeksinde 92 ülke arasında en son sırada yer alıyor. Küresel cinsiyet uçurumu endeksinde ise, 144 ülke arasında 130. sırada bulunuyor.

Serbest piyasa ekonomisinde şeffaf bir rekabetin sağlanması da işleyen bir demokrasi ile mümkündür. Ekonomik ve siyasi kurumlar dışlayıcı olursa bankacılık, sigortacılık ve kamu ihaleleri gibi imtiyazlar, yatırım teşvikleri, özelleştirmeler, ithalat ve ihracat belli bir zümre tarafından yönetilir. Çünkü iktidarın devamı için karşılıklı beslenme ve çıkar ilişkileri sürmez ise, oligarşi devam edemez. Tek kişi veya az bir kesime bağlı rejimler uzun vadeli üretim ve teknolojik yatırımlar yerine, halkın tepkisini bastıracak, cazip ve kısa dönemli kara yolları ve gösterişli bina gibi inşaatlara yönelir.

Günümüzde, hızlı gelişen hatta geliri yüksek ve fakat bilimde ve bilgide geri, yaşam kalitesi düşük, katılımcı demokrasinin işlemediği bir ülke kalkınmış bir ülke olarak kabul edilmiyor. Ülkemizin de aralarında olduğu gelişmekte olan ülkelerin, gelişmiş ülke statüsüne geçmeleri ve toplum refahının artması için, ekonominin dünya ortalamasının üstünde artması yetmiyor. Bunun yanında ekonomik, sosyal, bürokratik ve siyasi kurumlarımızın devlete ve bir partiye hizmet eden memurlar ile dışlayıcı değil, milletine hizmet eden ve milleti koruyan ve kollayan memurlar ile kapsayıcı olması gerekiyor. Toplumsal kalkınma ve refah için devletin önce parti devleti olmaktan kurtulup demokrasi ile yönetilmesi gereklidir.

Not: Yazılar ile ilgili hukuki sorumluluk yazarların kendilerine aittir

Yorum Yaz

Aşağıdaki gerekli alanlara bilgilerinizi girmelisiniz. e-posta adresiniz yayınlanmayacaktır.

 karakter kaldı