REKLAMI GEÇ

EY AVRUPA BİRLİĞİ!

20 Temmuz 2017 Perşembe

Avrupa Parlamentosu (AP), Türkiye’nin Avrupa Birliği (AB) ile sürdürdüğü müzakerelerin kaldırılmasını tavsiye eden raporu kabul etmesi üzerine, Türkiye karara sert tepki gösterdi. Dışişleri Bakanlığı, AB Bakanlığı ve Başbakanlıktan açıklamalar peş peşe geldi. Kararın “yok hükmünde” olduğunu ilan ettik. Var olan ve hatta kesin olarak müzakerelerin bittiği anlamına gelen ve kayda geçen bu kararın nasıl yok hükmünde olduğunu tercümanlar çevirmekte zorlandıkları için şaşıran AB Üyeleri doğru dürüst yanıtlamadığına göre, biz açıklamaya çalışalım.

Strasbourg’da Avrupa Parlamentosunda yapılan oturumda, Türkiye Raportörü Hollandalı Kati Piri’nin hazırladığı rapor 64’e karşı 477 oyla kabul edilirken, 97 üye de çekimser kaldı.

Raporun dayanağı olarak, Türkiye’de insan hakları ve demokrasi alanlarında görülen gerileme gösteriliyor.

Oylama öncesi konuşmalarda 15 Temmuz darbe girişiminin ardından ilan edilen olağanüstü hal (OHAL) dönemi uygulamaları, kamudan ihraçlar ve basın özgürlüğünü tehlikeye atan adımlar sıkça eleştirildi ve Gümrük Birliği müzakerelerine siyasi kriter getirilmesi çağrısı da yapıldı.

AP’de onaylanan kararın AB tarafından anlamı şu; 2004 yılında gündüz vakti havai fişeklerle kutlayarak başlayan AB ile müzakereler sona ermiştir. İlişkilerin düzelmesi için top Ankara’dadır.

AP’nun bu kararının Türkiye tarafından anlamı şudur: Bir nefret algısı vardır. AB tarafsız davranmamıştır. İşbirliğinden uzak bir sabotaj yapılmaktadır. Karar asılsız iddialara ve iftiralara dayanmaktadır ve AP’nin itibarını ayaklar altına almaktadır.

AP’de onaylanan kararın bizce anlamı ise şudur: Karar kesindir ve derhal uygulanacaktır. AB’ye giden ve tatilden dönen vatandaşların bavulları hemen aranmaya başlamıştır. AB bizim AB’ye girmek istediğimizdeki samimiyetimize inanmamaktadır ve istememektedir.

Bugün sorulması gereken sorular ise, kararı etkilediği iddia edilen Türkiye’nin durumu nedir ve bu duruma nasıl geldiğimizdir?

Bunun yanında Türkiye kendi insanına evrensel demokratik standartlara uygun bir adalet sunabiliyor mu? İşler ehil ve liyakatli insanlar tarafından doğru olarak yapılıyor mu? İnsan haklarına uyuyor ve bu konudaki uluslararası yükümlülüklerini yerine getiriyor mu? Türk vatandaşlarının hak ve özgürlüklerini geliştirmeye yönelik hangi çalışmalar yapılıyor? Adaletsizlik, hukuksuzluk ve yolsuzlukların üzerine şeffaf ve kararlı bir şekilde gidiliyor mu? Devlet kurumları demokrasiye uygun ve kapsayıcı olarak işletiliyor mu yoksa dışlayıcı mı?

Tabii ki AB devletlerinin Türk insanına karşı takındığı dışlayıcı tavır ve düşünceleri kınıyoruz. Ancak Demokrasi ve özellikle adalet alanında normal demokrasi değerlerinin ve hukukun üstünlüğünün esas alınmadığı gerçekliğinin son günlerde yaşanan adalet yürüyüşünden sonra vatandaşın çoğunluğu da farkına varmış gözüküyor. Artık şu bir gerçek ki, Avrupa ile ilişkilerimiz iyice bozuldu. Bu karardan sonra çok net adımlar atılmaz ise Avrupa ile mevcut ticari ilişkilerimiz ve dolayısı ile Türkiye’nin kalkınması olumsuz etkilenecektir.

Çünkü kalkınmanın ön şartının adalet ve demokrasidir ve kalkınmış ülkeler eşitleri ile eşit şartlarda ilişki kurarlar. Bu nedenle gerçekçi olmalı, vatandaşımızı yok AB ülkeleri bizi bölecek, parçalayacak, yutacak, bekamız tehlikede gibi hayali düşmanlar ile korkutmak yerine, aklı selim ve sabırla çalışarak, değerlerimizin farkına varmalı ve güçlenmenin yollarını bulmalıyız.

AB için değil, kendi insanımız için adalet ve demokrasiyi sağlamalıyız. Yoksa zaten AB hayaldir. Nitekim daha geçen yıl en geç 2016 Haziran sonunda Avrupa Birliği’ne, Schengen bölgesine bütün Türk vatandaşlarının vizesiz seyahat edecekleri haberleri her gün manşetten veriliyor, ana haber kanallarında bangır bangır ilan ediliyordu. Bu yalanlar neden söylendi hepinizin malumudur. İşin garibi birçok kişi buna inandı ve tercümanlık büromuzun vize bölümüne bir akın başladı. Öyle bir şey olmayacak dediğimizde bize kızıp başka bürolara giderek pasaport çıkartan, Avrupa seyahatleri planlayan, işlem ücreti ödeyen, sonradan dolandırıldığını anlayan saf insanlar oldu. Evlilik birleşimi için gerekli olan A1 belgesi almak üzere yabancı dil kursuna giden eşlerden dahi kursları bırakanlar oldu. Ödedikleri kurs paraları yandı. Tabii işin aslı ortaya çıkınca büyük bir hayal kırıklığı yaşadılar. Üstüne üstlük 16 Nisan referandumu sonrası size göstereceğiz, yaptırım uygulayacağız dediğimiz AB ülkeleri bizim yaptırım uygulamamızı beklemediler (ne yaptırımı uygulayacaksak hala bekliyoruz) ve hemen vize şartlarını ağırlaştırdılar ve önceden istemedikleri evrakları (tercümesiyle birlikte) istemeye başladılar. Bu da daha uzun bekleme süresi, bıkkınlık ve masraf demekti. İşin komiği hala üç vakte kadar vizeler kalkacak diyen yetkililere inanan iyi niyetli vatandaşlar var. Gerçek ise adamlara siz Hıristiyan birliğisiniz diye saldırmaya devam edildiği sürece, Türklere vizelerin kalkması mümkün değil. Bakınız Birleşik Arap Emirlikleri vatandaşları vizesiz olarak Avrupa’da serbest dolaşabiliyorlar. Araplar gizliden din değiştirmediklerine göre demek ki bunun Hıristiyanlıkla filan alakası yok.

Gürcistan ve Ukrayna’nın da kabul edilmesinden sonra Avrupa Birliği ülkelerine vizesiz seyahat hakkı tanınan ülkelerin sayısı 50’den fazla oldu. Biz Avrupa Birliği’ne girelim demiyoruz, fakat Türkiye iyi yönetilirse hiç olmazsa vizesiz dolaşma imkanının olduğunu görüyoruz.

Bunun yanında çok önemli bir tespiti de aktarmak zorundayım. Kapağı yurt dışına atmak isteyen FETÖ’cüleri bir kenara koyarsak, Türkiye’nin mevcut halinden, kutuplaşmasından, adaletsiz gidişatından memnun olmayan yaşlı veya genç, kadın veya erkek ayırımı yapmaksızın büyük bir kesim maalesef yurtdışına gitmek üzere çare aramaktadır. Beyin göçü sayılabilecek insanların yanında elinden iş gelen yurtdışında iş yapabilecek yetişmiş bu insanların rahatsızlığı her gün artmaktadır. Gelir adaletsizliğinden, mobingten, işyeri tacizlerinden ve hatta fakirlikten şikayet eden bu insanlar yurt dışına giderek, evlenmek ve para kazanarak huzur içinde yaşamanın hayalini kuruyor.

Biz ne kadar görmek istemesek de, AB tabii ki bu bilgilere sahip. Vizeyi kaldırdıklarında kaç kişinin akın edeceğini biliyor. TÜİK’in açıkladığı “Yoksulluk Çalışması 2015”e göre, günlük geliri 4,3 doların altında olanların oranı % 1,58 yani takriben 1 milyon 250 bin kişi açlık sınırının altında yaşıyor. 80 milyon nüfusun % 30’u fakir iken bunların yanına alınan 3 milyon resmi, 5 milyon tahmini Suriyeli ve diğer göçmenlerin çoğunluğunun Türk vatandaşlığına geçmesi durumunda vize serbestliğinin gelmesinin mümkün olup olmayacağını siz düşünün. Çünkü Avrupa bu kararları duygusallıkla değil hesap yaparak veriyor.

Not: Yazılar ile ilgili hukuki sorumluluk yazarların kendilerine aittir

Yorum Yaz

Aşağıdaki gerekli alanlara bilgilerinizi girmelisiniz. e-posta adresiniz yayınlanmayacaktır.

 karakter kaldı