REKLAMI GEÇ

DENİZLİ KAZIKBELİ SAVAŞI, LAODİKYA VE KERKÜK

19 Ekim 2017 Perşembe

Acıpayam Dernekler Birliği aylardır planladığı bir ilke imza atarak, Denizli Büyükşehir Belediyesi, Pamukkale Üniversitesi öğretim üyeleri ve diğer Belediyelerin destek ve katılımı ile 869 yıl önce gerçekleşen ve Türklerin Anadolu’yu yurt edinmesinde büyük önemi olan Kazıkbeli Zaferi anısına bir dizi etkinlik düzenledi.

Bu anma törenini araştıran, düzenleyen, yöneten ve Denizli halkına sunan Acıpayam Dernekler Birliği yöneticilerine, Büyükşehir Belediye Başkanı Osman Zolan’a, Kültür Dairesi Başkanı Hüdaverdi Otaklı Beye, Pamukkale Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi öğretim üyesi Prof. Dr. Turgut Tok ve diğer hocalara ve emeği geçen herkes ile birlikte, sanatçı, izleyici ve katılımcılara teşekkür ederiz.

Sembolik olarak düzenlenen Kazıkbeli Savaşı anma etkinliğinin Kuzey Irak’ta yapılan gayri meşru referandum nedeniyle IKYB tarafından göz dikilen Türkmen şehri Kerkük için ‘Mum Kimin Yanan Kerkük’ isimli müzikli söyleşi ile taçlandırılması Denizlililere unutulmayacak duygusal bir gün yaşattı.

Pamukkale Üniversitesi öğretim üyelerinin bilimsel verileri ile desteklenen ve Denizli Büyükşehir Belediyesi tarafından düzenlenen Kazıkbeli Zaferi Anma etkinlikleri, Denizli’de mezar taşlarında ve kayalardaki Türk izlerini fotoğraflayan ve “Tamgalar Dengizli” Belgeseli ile ölümsüzleştiren, kendisini 6 Ağustos 2013 tarihinde ölümsüzlüğe yolcu ettiğimiz, Fahri Hemşehrimiz Servet Somuncuoğlu anısına Denizli Sanat Merkezi’nde düzenlenen “Taştaki Türkler” ve Zeki Akakça, Mustafa ünal ve Mehmet Çakır fotoğraflarından oluşan “Memleketten” Fotoğraf Sergisi” ile başladı.

Arkasından Belediye Sanat Merkezi’nde gerçekleştirilen panelde, Pamukkale Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi öğretim üyesi Prof. Dr. Turgut Tok ve Ankara Üniversitesi Dil Tarih Coğrafya Fakültesi öğretim üyesi Prof. Dr. İlhan Erdem, Denizli ve Kazıkbeli Savaşı’nı ve sonuçlarını anlattı.

Pazar günü Kazıkbeli Savaşı’nın yapıldığı yerlerden birisi olan Honaz Dağı yamaçlarında Milli Park’ta kurulan otağ ve çadırlarda Kazıkbeli Zaferi’nin önemi ve Anadolu’yu yurt edinmesindeki etkileri farklı etkinlikler ve ikramlar ile hafızalara kazındı.

Akşam Pamukkale Üniversitesi Kongre Salonunda, Denizli Büyükşehir Belediye Konservatuvarı Türk Sanat Müziği Korosu, Selim Öztaş yönetiminde Kerkük eserlerinden oluşan ‘Mum Kimin Yanan Kerkük’ isimli konseri düzenledi. Pamukkale Üniversitesi öğretim üyesi Kerkük asıllı Prof. Dr. Nuran Sabir Kerkük’ü kendi aile türküleriyle anlattı, duayen TRT sanatçısı Mehmet Özbek Altın Hızma, Kerkük’ün Kala’sıyam, Kalenin Dibinde bir taş olaydım gibi Kerkük Türkülerini seslendirdi. Pamukkale Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Turgut Tok ve Doç Dr. Özgür Kasım Aydemir güzel türkülerin arasında Türkmen şehri Kerkük’le ilgili tarihi ve kültürel yakınlığımızı gösteren şiir ve cinaslar ile ilgili bilgiler verdi.

Gecenin sonunda katılımcılara hediye sunumunda konuşan Denizli Büyükşehir Belediyesi Meclis Başkan Vekili Ali Değirmenci, “Burada Türkmen şehri Kerkük’ü anlatan hocalarımıza teşekkür ediyorum. Bizi biz yapan değerlere sahip çıkıyoruz. Siyasi sınırlar ne olursa olsun Karabağ Türk ve Türkmen ise Kerkük’te Türk ve Türkmen kalacaktır. Kerkük dün olduğu gibi bugün de Türk yurdudur” dedi.

Duygu seli içerisinde nasıl bittiği fark edilmeyen gecenin sonunda Sanatçılara Yatağan Palası ve Denizli’nin sembolü horoz hediye edildi.

Gecenin anısına Denizli horozu verilirken, neden söylenmesi gerektiği anlaşılmayan bir Laodikya horozu açıklaması yapılması, buram buram Türk kültürünün yaşandığı gecenin üzerinde bir soğuk duş etkisi yarattı.

Laodikya kazıları esnasında küçük bir taş üzerinde sadece bir (1) horoz kabartması bulunduğu için, Denizli’de yaşayan insanların köklerinin Bizans’a dayandığı ima edilmeye çalışıldı. Yani kaş yaparken göz çıkartıldı denilse yeridir.

Bizler yıllardan beri Anadolu ve Denizli 1000 yıldır Türk Yurdu’dur diyoruz. Laodikya’nın 2300 yıllık geçmişe sahip olduğunu biliyoruz. Ancak Denizli’nin köklerini Laodikya’da aramanın, Denizli’nin bir roma şehri olduğunu iddia etmek anlamına geldiğini de biliyoruz.

Denizli’nin kökleri aranacaksa, önce Kaleiçi, Servergazi Mezarlığı’nda, eski Kabristan’ da, Çal’daki yıkık minarede, Akhan ve diğer han ve köprülerde, ilçelerdeki 800 yıllık mezar taşlarında aranmalıdır. Bizim köklerimiz Laodikya kalıntılarında bulunan horoz kabartmalarında, saç kıllarında, peştemal dokumalarında değildir. Aranacaksa, doğru yerlerde aranmalıdır. Bu düşünceyle hareket edilirse, İstanbul’un köklerini de Fatih Sultan Mehmet Han’ın fütuhatında değil, Ayasofya’nın temellerinde aramak zorunda kalırsınız ki, bu sizi Anadolu ve Denizli’nin işgalcisi durumuna düşürür! Türk Milleti bu toprakların işgalcisi değil sahibidir. Elbette bu topraklar başka medeniyetlere de beşiklik etmiştir. Fakat bin yıldır bu toprakların tapusu Türk milletinin üzerindedir.

Laodikya’daki kalıntılar da elbette insanlığın ortak mirası olarak gün yüzüne çıkarılmalıdır. Buluntuların turizm amacıyla tanıtılması da gereklidir. Ancak bunu yaparken suni kökler aramak, yanlış bir pazarlama yöntemidir. Yıllardır kullanılan bu ucuz yöntem ile Denizli’yi bir turizm şehri yapmak mümkün değildir. Bu çalışmaların sonuçları şehre gelen turist sayısı ile ortadadır. Beyhude çabalar bırakılır, Denizli’nin ve Denizlispor’un horoz olan simgesi profesyonel ve gerçekçi bir şekilde kullanılırsa il ve ülke için faydalı olacaktır.

Bunun yanında Türk milletinin eserleri de keşfedilmeyi ve onarılmayı beklemektedir. Bunu yaparsanız ORTA ASYA’dan Denizli’ye gelen Türklerin yanlarında getirdiği horozu da bulur ve Denizlililerin horoz sevgisi ve sembolünün Laodikya’dan değil Orta Asya’dan geldiğini görürsünüz.

Kazakistan’da güneşle bir uyanan horoza kızıllığından dolayı ateş denilir. Horoz ilk çağlardan beri birçok millet tarafından (Fransız, Mısır v.b.) Türklerde de kutlu bir kuş olarak kabul edilir. Sabahları horoz ötmezse o gün güneşin doğmayacağına inanılır.

Oğuz Kağan Destanı’nda, Oğuz Han 40 kulaç uzunluğunda iki direk diktirir. Diktirdiği ilk direğin tepesine “ALTIN HOROZ” diğerine de “GÜMÜŞ TAVUK” koydurur. Altın güneşin rengidir ve horoz güneşin simgesidir. Erliğin güzelliğini ifade eder. Gümüş, ayın rengidir, tavuk ayın simgesidir ve dişiliğin duygusal sakinliğini ifade eder. Türkler tarih boyunca hiç puta veya başka şeye tapmamış, hep tek yaradan olduğuna, Gök Tengri’ye inanmışlardır. İnanışlarının gereği olarak kutsal kurban ve adak yerlerinde at, sığır, deve, koyun, keçi ve geyik gibi hayvanların yanında sadece Türkler horozu adak olarak kesmişler ve etini şifa niyetine misafirleri ve komşuları ile paylaşmışlardır. Kesilen bu adak ve kurbanların binlercesinin resimlerini ise 15 bin yıldır kayalara çizdiklerini rahmetli Servet Somuncuoğlu kanıtlamıştır. Bu gerçeklerden hareketle Denizli’ye yerleşen Türklerin anlatılagelen destanlarından tanıdıkları, ata yadigarı horozu sevmeleri ve illerinin simgesi olarak kullanmaları gayet doğaldır ve Laodikya kalıntılarındaki horoz kabartmasıyla bir alakası yoktur.

Not: Yazılar ile ilgili hukuki sorumluluk yazarların kendilerine aittir

Yorum Yaz

Aşağıdaki gerekli alanlara bilgilerinizi girmelisiniz. e-posta adresiniz yayınlanmayacaktır.

 karakter kaldı