REKLAMI GEÇ

ENDÜSTRİ 4.0 DİJİTAL ÇAĞDA TÜRKİYE

1 Haziran 2017 Perşembe

1699 yılında yapılan Karlofça Antlaşması ile ilk toprak kaybını yaşayan ve gerileme dönemine giren Osmanlı İmparatorluğu, bilimsel çalışmalardan uzaklaştığı için 1. Endüstri Çağı’nı kaçırmış ve sonrasında çöküşü yaşadığı için 1912’de başlayan 2. Endüstri Çağı’nı da pas geçmiştir.

1699 yılına kadar bütün üretimini mekanikleştirerek, su, rüzgar, hayvan ve insan gücü ile çalışan ahşap ve metal tezgahlar ile ilk sanayileşme adımlarını gerçekleştiren Avrupa, İngiltere ve Almanya öncülüğünde Karlofça’dan 12 yıl sonra 1712 yılında buharlı makinelerin icadı ile yüzlerce kişinin bir arada çalıştığı ilk fabrika tesislerini kurarak 1. Sanayi Devrimi’ni gerçekleştirdi ve bütün dünyaya ürün satar oldu. Bu tılsımlı makineleri yüz yıl seyrettikten sonra 1835 yılında Tanzimat Fermanı ile biz ilk Anayasamızı açıklarken, Almanya ve Avrupa ilk iletişim ağı olan telgraf sistemini tamamlamıştı. Tam telgrafa alışmışken 1880 yılında yerini Siemens’in bulduğu telefona bıraktı. 1881 yılında elektrik sokak, ev ve işyerlerinde aydınlatma ve enerji kaynağı olarak kullanılmaya başlandı.

Endüstrideki bu gelişmeler sonucunda 1912 yılında Ford’un elektrikle çalışan makinelerle seri imalat sistemine geçmesi ile 2. Endüstri Devrimi gerçekleşmiş oldu. Amerika, İngiltere ve Almanya’da iş bölümü yapılan dev fabrikalardaki bantlarda artık binlerce kişi çalışıyor, malların ve insanların hareketliliği baş döndürüyordu. Aynı yıllarda Osmanlı çökmüş, genç Türkiye Cumhuriyeti Avrupa ile aramızdaki açığı kapatmak üzere askeri, siyasi, iktisadi, bilimsel ve sosyal reformlar yaparak devlet eliyle önemli sanayi tesisleri kursa da toplumda bilimsel düşünce ve girişimcilik bilinci oluşturulamadığı için insanımız gavur icatlarını ve ürünlerini gecikmeli de olsa kullanmakla yetinmiştir.

Dünya ise yerinde durmamış ve 1970’lere gelindiğinde Amerika, İngiltere ve Almanya katarına Japonya da katılarak 3. Endüstri Devrimi gerçekleşti ve insanların yerine robotların çalıştığı dev fabrikalar kurularak elektronik ve bilgisayar çağına girilmiş oldu. Bu sayede her ürün küçülüyor, ucuzluyor, ticaret, pazarlama, finansman sistemleri de aynı hızla geliştiği için tüm ürünler bütün dünyada ulaşılabilir hale geliyor ve kalite sayesinde insanlar daha rahat ve uzun yaşamaya başlıyordu.

Çalışan ve çalışkan ülkeler gelişmiş ülkeler olarak her gün yeni icatlar ve patentler üretirken, diğer ülkeler uçsuz bucaksız üretim tesislerine tonlarca hammadde ve işçi gönderiyor, karşılığında ise 1 adet araba, bilgisayar veya cep telefonu veya birkaç ürün alıyordu. 1990 yılında internet çağına girdik ve artık her şey değişikti. Değişim durdurulamıyordu. Dünyadaki bütün gelişmeler anında herkes tarafından bilinir olduğu için bu çağa bilgi çağı denilir oldu. Çünkü bilgiye erken ulaşan akıllı oluyor, doğru kullanan eğitimde, sağlıkta, sporda vb. hayatın tüm alanlarında başarılı oluyordu, bilgiyi yanlış ve halkını yanıltmaya yönelik kullananlar ise kısır döngülere saplanıp kalıyordu.

İnsanlık 2000’li yıllara gelindiğinde akıllı telefonlar ile tanıştı. Tabii akıllı telefon olunca, akıllı evler, akıllı araçlar, akıllı televizyonlar, akıllı buzdolapları, akıllı ocaklar, akıllı fırınlar da peş peşe geldi. Artık yapay zeka yüklü bu makineler birbiri ile iletişime geçebiliyor, bir diğeri üzerinden gelen komutları diğeri kendiliğinden uyguluyordu. Herkese istediği ürünü hızla yetiştirebilmek için fabrikalar vasıfsız işçilerin daha ucuza çalıştığı ülkelere taşınmış, insanlar tüketim çılgınlığına bürünmüştü. 2008 yılına gelindiğinde büyük bir ekonomik kriz yaşayan dünya işsizlik, açlık ve savaşlara çözüm bulamayınca bir şeylerin ters gittiğini anlamaya başladı.

Bunu ilk kavrayan Almanya oldu ve ilk adımı atmak üzere 2014 yılında düğmeye bastı. İlk 3 sanayi devriminde parmağı olan Almanya, yeni bir sanayi devrimi yapacaktı. Merkel 2015 yılına gelindiğinde hükümet programına aldığı Endüstri 4.0 çağını başlattığını açıkladı. Dünyanın 4. Avrupa’nın en büyük endüstri ülkesi şimdi Endüstri 4.0 denilen Dijital Çağ’a öncülük etme rolünü üstlenecekti.

Endüstrinin tüm paydaşları, işverenler, işçi sendikaları, mühendisler, üniversiteler, STK‘lar büyük bir motivasyonla yeni bir hedefe kilitlendi. Hedef 2018 yılına kadar akıllı fabrikalar kurmak olarak belirlendi. Hemen simülasyonlar ve deneme amaçlı bir akıllı fabrika kuruldu. Slogan 1 adam 1 fabrika idi. Yani 1 adam 1 fabrikayı yönetebilecekti. Çünkü akıllı fabrikalarda akıllı nesneler birbiriyle internet ve radyo dalgaları üzerinden konuşuyordu. Bu müthiş buluş ve yapay zekalı nesneler sayesinde basit bir örnek vermek gerekirse, herhangi bir yerde ışık gerekli değilse lamba kendiliğinden sönüyor, herhangi bir parça üretiminde sıfır hatalı, sıfır fireli, yüksek kaliteli ürün, robotlar tarafından istiflenerek en uygun lojistik sistemi üzerinden müşteriye ulaşıyor üstelik ürün kendisi müşteriyle, müşterinin dilinde konuşarak nasıl monte edeceğini ve kullanacağını, ne zaman neyi nasıl yapacağını göstere göstere anlatıyordu. Akıllı üretimi akıllı pazarlama destekliyordu. Akıllı pazarlama sayesinde örneğin buzdolabında biten tereyağından, yumurtadan buzdolabı üreticisi haberdar oluyor ve yeni ürünler satmak üzere fırsatlar yakalayabiliyordu. Alman işverenler akıllı üretim sayesinde esneklik, hız ve verimlilik artışı nedeniyle önümüzdeki on yılda trilyon EURO’larca hammadde, malzeme, enerji, zaman ve işçi maliyeti tasarrufu yaparak yeni ufuklara, teknolojik yatırımlara ve sosyal projelere açılma imkanı bulacağını hesap ediyor. Bunun sonucunda artık vasıfsız işçiye ihtiyaç kalmayacak, üretim yüksek teknik donanımlı insanlar ile tekrar kendi ülkelerinde yapılabilecek ve eğitimli milyonlarca insan için yeni istihdam alanları açılacak.

Almanya’daki bu Endüstri 4.0 devrimini İngiltere brexit sonrası, Çin, ABD ve Japonya da farklı inovasyon ve AR-GE programları ile hemen uygulamaya başlayacaklarını bildirdiler. Rusya da benzer çalışmaları başlattı. Türkiye’de Tüsiad, TOBB ve bir kaç üniversite sanayideki bu dönüşüm hakkında çalışmalar yapılması gerektiğini farklı platformlarda vurgulamaya başladı.

Sonuç olarak, insanlık son otuz yıldan beri büyük bir değişim yaşayarak belki de tarihin en zor ve bir o kadar şanslı olduğu döneme girmiştir. Türkiye olarak 2023 vizyonuna Endüstri 4.0 dönüşümünü ekleyerek hemen beyin göçünü durdurmanın ve yurt dışındaki teknik eğitimli Türk gençlerini sanayimize kazandırmanın yollarını bulmalıyız. Bunun yanında Endüstri 4.0 dönüşümünü öncelikle eğitim sistemimize adapte etmeli, oluşacak milyonlarca teknik eleman açığını ana sınıfından başlamak üzere yetiştirmenin yolları aranmalı, diğer kurumları da eşgüdümlü ve bütünleşik bir anlayışla sisteme dahil etmeliyiz. Gereksiz gösterişe yönelik inşaatları bırakıp, dijital çağın gereklilikleri olan alt yapıyı hemen sağlamalıyız. Örnek olarak Almanya 24 Mbit olan internet hızını 2018’e günler kala 50 Mbit’e çıkardığını açıkladı. Bugün Türkiye’de halen 8 Mbit olan internet hızı, büyük veri, siber güvenlik, bulut bilişim vb. kapasiteleri hemen artırılmalıdır. Kritik ve öncü teknolojilerin üniversiteler ve yerli firmalarımız tarafından üretilmelerini sağlayacak üretim altyapılarına yönelik teşvik ve destek mekanizmaları güçlendirilmelidir. Birinci, ikinci ve üçüncü sanayi devrimlerini es geçen ve halen çok düşük verimlilik ve yüksek maliyetlerle üretim yapan Türkiye Endüstri 4.0 devrimini de kaçıracak olursa dijital çağda rekabet gücünü ve potansiyelini boşuna harcayacaktır.

Not: Yazılar ile ilgili hukuki sorumluluk yazarların kendilerine aittir

Yorumlar

Hayrettin Akbaş   -  Bağlantı 1 Haziran 2017, 23:26

Mustafa Bey,

Endüstri 4.0 gençler için önemli bir fırsat, yeni meslekler yeni uzmanlıkları beraberinde getirecektir. Onlarla farklı bir geleceği kuracak bu yapısal değişimleri daha çok konuşmalı yol gösterici olmalıyız. Elinize sağlık.

Yorum Yaz

Aşağıdaki gerekli alanlara bilgilerinizi girmelisiniz. e-posta adresiniz yayınlanmayacaktır.

 karakter kaldı