REKLAMI GEÇ

KURTULUŞ SAVAŞI’NDA DIŞ TÜRKLER

15 Şubat 2018 Perşembe

Bugün birçok Türk vatandaşının bilmediği Türkistan daha 80 yıl öncesine kadar Ata yurdumuzun adıydı. 1. Dünya Savaşı’ndan sonra Rusya ve Çin tarafından işgal edilen Türkistan coğrafyası aralarında Türk Cumhuriyetlerinin de bulunduğu birçok devlet arasında pay edildi ve Türkiye’den koparıldı. Baskılar sonucunda günümüzde bu ad kullanılmaz oldu.

Almanya ittifakında Birinci Dünya Savaşı’na katılan Osmanlı Devleti’ne ve sonrasında Kurtuluş Savaşı’na, tebaadan sayılan Arap ve diğer milletlerin yanında, tebaadan olmayan ve sadece kardeşlik duyguları ile koşan Uygurlar, Kazaklar, Özbekler, Kırgızlar, Türkmenler, Tacikler, Azeriler, Karakalpaklar gibi Türkistan ahalisi de gerek orduya katılmak gerekse maddi yardımları ve duaları ile destek olmuşlardır.

Yedi düvele karşı kazandığımız Kurtuluş Savaşı’nın acı tecrübelerinden sonra yeni kurulan Türkiye “yurtta sulh, cihanda sulh” ilkesini dış politikada esas aldığından, birçoğu o dönemde esaret altına girmiş olan Türkistan’daki bu kardeşlerimize zarar gelmemesi ve yeni maceralara girmemek için destek konusu pek fazla dillendirilmemiştir.

Gene de Cumhuriyet’in ilk dönemlerinde, “Dış Türkler” konusuna önem verildiği görülmektedir. Atatürk, 29 Ekim 1933’te, Sovyetler Birliği’nin egemenliğinde yaşayan Türkleri kastederek “…Köklerimize inmeli ve olayların böldüğü tarihimizin içinde bütünleşmeliyiz. Onların bize yaklaşmasını bekleyemeyiz. Bizim onlara yakınlaşmamız gerekli” sözleri yeni Türkiye’nin Dış Türkler politikasına işaret ediyordu. Atatürk bu çerçevede Çin esareti altındaki Doğu Türkistan’ı da ilgi alanında tutmuş, uygarlığın beşiği olarak Uygurların yaşadığı bu coğrafya hakkındaki bilgileri öğrencilerin öğrenmesi için tarih ve coğrafya kitaplarına konulmasını istemiştir.

Bu bağlamda hükümetlerimizin temel görevlerinden birinin Dış Türklerle ilgilenmek olduğunu da söylemek mümkündür.

Ancak İkinci Dünya Savaşı sonrası ortaya çıkan soğuk savaş dönemi Türkiye’nin Dış Türkler politikasını büyük ölçüde değiştirmesine sebep olmuştur.

İdeolojik nedenlerden dolayı sonraki dönemlerde Dış Türkler konusu komünizm karşıtı bir propaganda aracına dönüştürülmüş, “sol” cenah konuyu sosyalizmi zayıflatma faaliyetleri olarak görmüş, İslamcı cenah ise Dış Türkleri dile getirenleri ırkçı ve “Pan-Türkist” olarak görmüş ve karşı gelmişlerdir.

Sovyetler Birliği’nin yıkılması ile konu tekrar Türk dış politikasının gündemine girmiştir.

Ancak Türkiye, Kafkasya ve Orta Asya’da yaşayan Dış Türklerle yakınlaşma ve kaynaşmayı sağlayamamış ve bu coğrafyadaki nüfuz fırsatını değerlendirememiştir.

Geçen yüzyılın sonlarına kadar Türkiye ile Türkistan arasında var olan siyasal bütünlüğün mirasını başkalarına kaptırmıştır. Daha yüz yıl öncesine kadar süregelen Türkistan ile Türkiye Türkleri arasındaki kültürel ilişkilerin kesilmemesini sağlayan nedenlerin başında hac yolculukları gelir. Türkistanlılar, XX. Yüzyıl başlarına kadar, hac için genellikle Hazar Denizi’nin kuzeyi ve Karadeniz üzerinden İstanbul’a gelir ve Türk Hac kafilesine katılırlardı.

Türkiye’ye geldiklerinde kendi boyları tarafından kurulmuş olan tekke ve zaviyelerde misafir edilirlerdi. İstanbul başta olmak Türkiye’nin çeşitli yerlerinde bu yapılar bugün halen ayaktadır. Tarsus Türkistan Zaviyesi, Eyüp Sultan Türkistan Zaviyesi, Üsküdar Türkistan Tekkesi, Üsküdar Özbekler Tekkesi bunlara örnektir. Vakıf olarak işleyen bu sosyal yapılar Türkistan’dan gelenlerin ihtiyaçlarını karşılamak için inşa edilmişlerdir ve bugün hala faaliyetleri devam etmektedir. Bu tekkelere yapılan ziyaretler aynı dili konuşan ve aynı kültürü yaşayan kardeşler arasında kader, keder ve sevinç birliğini sağlamakta önemli roller üstleniyordu. Savaş gibi kötü olaylar anında duyuluyor ve milli birlik duygularını harekete geçiriyordu.

Birinci Balkan Savaşı’nda bütün Slavlar hareketlenmiş, Panslavizm’in en büyük destek ve dayanağı olan Rusya, Sırp ve Bulgarların ittifak yapmalarını sağlamış, binlerce Rus gönüllü de Sırp ve Bulgar ordularına katılarak Osmanlı Devleti’ne karşı savaşmaya başlamıştı. Bunun yanında Rusya içinde de birçok komite kurulmuş, Sırp ve Bulgarlara yardım için seferberlik başlatılmıştı.

Bu durum Türkistan Türklerince Slav dayanışması olarak görülmüş ve Osmanlı’ya destek olma yolları aramaya başlamışlardır. Savaşa katılamayanlar çıkardıkları gazete ve dergilerde üzüntü ve protestolarını dile getirmişlerdir. O sırada 2. Abdülhamit tahttadır, ancak İttihat ve Terakki, Enver Paşa, Talat Paşa, Ahmet Rıza Bey, Cemal Paşa, Şükrü Paşa isimleri de sıkça duyulmaktadır. Bu paşaların da çağrıları üzerine Türkistan’dan gelen gönüllüler, oluşturulan Asya Taburu’na katılmıştır. Bu tabur Kutül Amare’de de savaşmıştır.

Doğrudan gönüllü olarak ordu saflarına katılamayan Türkistanlılar ise imkân buldukları her yoldan Osmanlı Devleti’ne katkı sağlamaya çalışmışlardır. Rusya içerisinde isyanlar çıkarmış, Rus ordusunda askerlik yapmayı reddetmişlerdir.

Birinci Dünya Savaşı sırasında Kafkas cephesinde Ruslara esir düşen 65 bin civarında Türk, Hazar Denizi’nde Bakü’ye yakın Nargin Adası ile Sibirya’daki kamplarda tutulmuşlardır. Çok zor şartlarda yaşamaya mahkûm edilen esir Türklere de Rusya Türkleri sahip çıkarak yardım etmişlerdir. Pek çok subay ve askerin Anadolu’ya dönüşleri sağlanmış, gidemeyenlerin ise Türkistan’da himaye edilerek sosyal ve kültürel hayata katkılarda bulunmaları sağlanmıştır.

Türkiye ve Türkistan aynı kökten gelen, aynı kültür ve tarihi paylaşan coğrafyalardır.

Savaş sırasında birçok milletten insan Osmanlı Ordusu saflarında yer almıştır. Fakat Türkistanlılar bunlardan farklıdır. Bunu açmak gerekirse, Araplar Osmanlı tebaasıdır. Balkan Türkleri ise onun bakiyeleridir. Türkistan Türkleri ise tamamen kardeşlik duygusuyla savaşa katılmış veya destek olmuşlardır. Türkiye bu insanlar için özel bir önem taşımaktadır.

Türkiye’nin de bu insanlara özel bir önem vermesi doğaldır.

Bugün aynı şekilde başta Suriye, Irak ve Uygur Türkleri olmak üzere birçok Dış Türk ÖSO saflarında Türk Ordusu ile birlikte Afrin’de terörist tehdidini yok etmek için canlarıyla katılmaktadır. Arap dünyası Zeytin Dalı harekâtını protesto ederken ve dünyanın dört bir yanından ne idüğü belirsiz birçok terörist Türkleri boğazlamaya koşarken, bütün Dış Türkler desteklerini beyan etmektedir.

Sovyetler Birliği’nin dağılmasından sonra iki kutuplu dünya sona ermiştir. ABD tek kutuplu dünyayı yönetememiştir. Suriye savaşından sonra kurulacak yenidünya düzeninde çok kutuplu bir sistem kurulacaktır. Bu dönemde başarılı olabilmek için Türkiye, Dış Türkler ile ilişkisini tarihsel ve reel zeminine oturtarak bölgede bir denge sağlamalıdır. Bu denge yeni uluslararası düzen içerisinde Türkiye’nin, Türkistan’ın, Orta Doğu’nun ve dünyanın lehine olacaktır.

Not: Yazılar ile ilgili hukuki sorumluluk yazarların kendilerine aittir

Yorum Yaz

Aşağıdaki gerekli alanlara bilgilerinizi girmelisiniz. e-posta adresiniz yayınlanmayacaktır.

 karakter kaldı