REKLAMI GEÇ

OSMANLICILIK, İSLAMCILIK, TÜRKÇÜLÜK

18 Mayıs 2017 Perşembe

II. Meşrutiyet 1908 yılında ilan edildikten sonra II. Abdülhamit’in baskılarından kurtulan birçok fikir Osmanlı Devletinin yıkılmakta olduğunu daha gür bir sesle ifade etmeye başlamış kendi düşüncelerini kurtuluş reçetesi olarak sunmuştur. Bu akımlar Üç Tarz-ı Siyaset başlığı altında Yusuf Akçura tarafından kitaplaştırılmıştır.

Bu fikirlerden Osmanlıcılık ve İslamcılık yıkılan Osmanlı Devletine çare olamamış Türkçülük ise, ünlü Türk sosyoloğu Ziya Gökalp tarafından ele alınarak “Türkçülüğün Esasları” adı altında yayınlanmasından sonra devletin devamını sağlayan fikir olarak Türkiye Cumhuriyetinin yeni devletimiz olarak kurulmasını sağlayan ideoloji olmuştur.

Çöken bir devleti yeniden ayağa kaldıran ve imparatorluk mirası birçok unsuru milli bir çerçevede kucaklayan ve adeta bir çimento görevini yerine getirerek ülkemizi medeni milletler seviyesine çıkaran bu Türk düşüncesine ve bu düşünceyi siyasi, ekonomi, askeri ve sosyal alanda başarıyla uygulayan Türk büyüklerine karşı son günlerde kasıtlı olarak yapılan saldırılar tekrar artmıştır.

Kaostan beslendikleri için balık hafızalı olan bu İngiliz ve Amerikan işbirlikçilerine, daha dün ortaya çıkan Osmanlıcılık ve İslamcılık akımlarının başarılı olamadığını ve olamayacağını, ölen Osmanlı’nın bu dünyayı terk eden her fani gibi yeniden dirilemeyeceğini, kültür ve bilimle beslenen 15 bin yıllık Türkçülük fikrinin değişim ve gelişime ayak uydurabildiği sürece Bilge Kağan’ın dediği gibi üstte gök çökmedikçe, altta yer delinmedikçe, Türk ilini töresini kimsenin bozamayacağını bir daha hatırlatmak isteriz.

Osmanlıcılık, ilk kuruluşundan beri İmparatorluk sınırları içinde yaşayan bütün vatandaşları din, dil, kültür ayrılıklarına bakmaksızın padişahın kulları olarak görüyor, güya eşit şartlarda olan tebadan Türk ve Müslüman olmayan unsurlara imtiyazlar verilmesini, Enderun sistemi ile yabancı unsurların ve yabancı kadınların padişahın etrafına yerleştirilmesini savunuyordu. Bunun sonucunda devlet eyyamcı dalkavuklar tarafından yönetiliyor, aynı şekilde layık ve zeki olan Türk insanının devlette, orduda, iş alanında, bilimde, müzikte ve sanatta yükselmesi engelleniyordu. Bu unsurlar tarih boyunca aynı İmparatorluk çatısı altında adil yönetim anlayışı ile kendi kültür ve inançları içerisinde serbestçe yaşamış olmasına rağmen, tek adam olan padişaha iltifatlar ederek devleti ele geçirmiş, zamanla zayıflatmış ve zamanı geldiğinde devleti türlü hile, entrika ve savaşlar ile çökertmiştir. Görüldüğü gibi bir devletin unsurları olan etnik veya dini cemaat ve topluluklar asimilasyon veya baskı olmadan fırsatı geldiğinde başkaldırı veya ayrılıkçı hareketlerde bulunmaktadır.

Ancak hiçbir Türk devletine bu yakışmaz, olmamıştır ve Osmanlıcık da buna karşıdır. Osmanlı tabii ki tarihe şan vermiş bir Türk Devleti olarak her Türk’ün gurur kaynağıdır. Fakat tarihin altın sayfalarında yer alan bu devleti, Osmanlıcılık düşüncesi ayakta tutamamış ve diğer birçok Türk Devleti gibi yıkılmıştır. Bize düşen tarihi değerlerimize gereken saygı ve sevgiyi göstermektir. Günümüzde yapıldığı gibi yeni Osmanlıcılık veya eski Osmanlıcılık akımlarını tekrar gündeme taşımak, tamamen gerçek siyasetten uzaktır ve ecdadımızı incitmekten öteye gitmemektedir.

İslamcılık akımı da Osmanlı’nın son dönemlerinde denge siyaseti güden II. Abdülhamit tarafından da destek gören Devleti kurtarma reçetelerinden birisidir. İslam dünyasındaki algılamasına göre ise, Halifelik müessesesi ile Müslümanları bir devlet çatısı altında birleştirme düşüncesine dayanır. İslam Devletinin başkanı ise Halife’dir. Tabii ki bize göre son Halife Osmanlı yani Türk olduğu için bizden olsa iyi olur. Ancak Arap kökenli Müslümanlar buna karşıdır. Mehmet Akif, Elmalılı Hamdi, Babanzade Ahmed Naim, M. Şemseddin Günaltay, Eşref Edip gibi bir çok İslamcı aydın bu durumu görerek kurtuluş savaşına destek vermiş ve Türkiye Cumhuriyeti Devletinin laik olarak kurulmasında islam açısından bir beis görmemiş ve katkı sağlamıştır. Burada amaç diğer dinlere inananları ötekileştirmeden, dinimiz İslamın şartlarının inananlarca Kuran’a ve sünnete uygun bir şekilde yerine getirilmesini sağlamak ve ülkemizde Allah’tan başka ilah yoktur inancı gereği molla ve şeyhlerin putlaştırılarak tapılmasını onlara insanüstü güç yüklenerek medet umulmasını önlemektir.

Yıllarca İslamın bayraktarlığını yapmış olan Türkiye’de İslamcılık başarılı olamadıktan sonra, Mısır, Suudi Arabistan başta olmak üzere diğer Müslüman ülkelerde taraftar bulmaya çalışmış, Müslüman kardeşler gibi güçlü örgütler kurmuş fakat Müslümanlar asasında bir türlü birliktelik ve siyasi, ekonomik ve sosyal istikrar sağlanamamıştır.

Son yıllarda yeniden hareketlenen Siyasal İslamcılık Arap Baharı, IŞİD-İslam Devleti, İran ve diğer Müslüman ülkelerdeki güçlü tarikat ve cemaatler, Türkiye’deki FETO vb. olgular ile sonuç alamayınca İslamcılar arasında tutarsızlık ve çöküş dönemi başlamıştır. Siyasal İslamcıların ülkemizde günümüzdeki versiyonuna baktığımızda da bu sona gidiş apaçık görülmektedir.

İslamcılığın güçlü olduğu günleri bir hatırlayalım; Mavi Marmara gemisine saldırdığında “haydut”, “terörist devlet” denilen İsrail ile yeniden barış anlaşması yapıldı, İsrail’li turistler davet edildi. Önce “Mavi Marmara’ya biz izin verdik” denilirken sonra “İsrail’e giderken bizden mi izin aldı” açıklaması yapıldı. Mısır’da Sisi’nin Müslüman Kardeşler’e yaptığı darbeyi çok sert kınayan Türkiye, bugünlerde ihvan-ı müslimin kardeşlerini terkederek, darbeci Mısır yönetimi ile işbirliğine başladı. Hamas Filistin’de Müslüman kardeşleri bıraktığını ilan etti. Suudi Arabistan Sisi’ye destek veriyor, Yemen’de ise Husi’lere saldırıyor.
Müslümanlık adına yapılan cahiliye devri uygulamalar tabii ki bizleri üzüyor. Biliyoruz ki, İslam her türlü hukuksuzluğu ortadan kaldırmak ve barışı tebliğ eden bir dindir. Müslüman coğrafyasına baktığımızda gördüğümüz manzara dehşet verici. Başkalarının imanları yargılanıyor, kadınlar cihatta cariye olarak helal ilan ediliyor. Dillerinden İslamı düşürmeyen ve fakat her türlü haksızlığa, yolsuzluğa, adaletsizliğe ve ahlaksızlığa göz yuman, kul ve yetim hakkını iktidar meyvesidir diyerek haram helal gözetmeden yiyen, menfaatleri bittiğinde yol arkadaşlarını ihanetle suçlayan İslamcı siyasetçiler koltuk sevdasından ülkelerini bile riske sokmaktan kaçınmıyor. Allah var gam yok diyen Beyler; Gerçekten İslama iman ediyorsanız, böyle bir İslam dünyasına ne ilim girer, ne ahlak, ne de Allah yardım eder. Üstad Necip Fazıl “Bu dava hor, bu dava öksüz, bu dava büyük” derdi. Görüldüğü üzere horlanan ve sahiplenilecek durumu kalmayan İslamcılık davasının artık büyüklüğü de kalmadı ve İslamcılık kurtuluş reçetesi olmaktan çıktı. Siyaset bilimine göre zaten çıkış noktası da yanlıştı ve Hristiyancılık, Yahudicilik, Budizmcilik gibi İslamcılık diye bir şey de olmamalıydı. Çünkü İslam bir ideoloji veya rejim değil dindir. Rejimler bu dünyada toplumda huzur ve refahı sağlamak için çalışmalar yapar ve kural ve yasalar gereği ödül ve ceza verir. Din ise ödül ve cezayı ahiret gününe saklar. Müslümanlar bu dünyada da huzur ve refah istiyorlar ise bir an önce İslamcılıktan tövbe edip, yüce kitabımız Kuran’ı kerimde önerilen gerçek İslam’ın ahlak ve faziletine dönmelidir.

Not: Yazılar ile ilgili hukuki sorumluluk yazarların kendilerine aittir

Yorum Yaz

Aşağıdaki gerekli alanlara bilgilerinizi girmelisiniz. e-posta adresiniz yayınlanmayacaktır.

 karakter kaldı