REKLAMI GEÇ

ZAMİSTAN

12 Ekim 2017 Perşembe

Ekonominin iyi olduğunu gösteren kriterlerden birisi insanların kazançlarından düzenli tasarruf etmeleridir. Ekonomiden sorumlu başbakan yardımcısı Mehmet Şimşek “vatandaşımız arzulanan düzeyde kenara para koymuyor” diyerek, ülkemizde insanların ne ölçüde tasarruf edebildiğini ilan etmiştir. Aynı şekilde iyi yönetilen ekonomilerde devlet de vatandaşlara örnek olmak üzere tasarruf edebilmektedir. Devletin gelirleri giderlerini karşılayamaz duruma gelince iki yol vardır. Birincisi kredi bulmak. İkincisi ise zam yapmak. Kredi borçlarınız yüksek ise, yurt içinden veya yurt dışından çok yüksek faizler karşılığında kredi bulacaksınız, ya da devletin gelirlerini artırmak üzere zam yapacaksınız.

Ekonominin normal seyrinde ülkenin ve milletin menfaatine yönelik projelerin gerçekleştirilebilmesi için ihtiyaç olan kaynaklar devletin yapmış olduğu tasarruf fonlarından kullanılır ve gerektiğinde makul zamlar yapılabilir. Ancak ekonomisi iyi yönetilemeyen bir ülkede ölçüsüz, hesapsız harcamalar yapılıyorsa, zamlar da insafsızca yapılır. Bu tip ülkelere biz Zamistan diyoruz.

Normal ülkelerde beşikten mezara kadar bir tasarruf bilinci oluşturmak ve sürdürebilmek için sürekli eğitim verilir ve olumlu uygulamalar takdir edilir. Bilinçli vatandaşlar elektrikten suya, paradan altına, binadan araca, gıdadan içeceğe, kağıttan cama, doğadan zamana, geceden gün ışığına kadar her alanda tasarruf etmeye çalışır.

İlkokuldayken 31 Ekim’de “Tasarruf Günü” kutlanırdı. Müsamerelerde yamalı pantolonlar giyerdik. Şimdi asla yamalı pantolon giyilmesini tasvip etmem, ama o dönemlerde bu tip uygulamalarla bir tasarruf bilinci oluşturulmaya çalışılırdı. Tasarruf bilinci ve tasarruf edilmesi ekonominin iyi olduğunun göstergelerinden birisidir. Yani insanlar tasarruf ediyorsa, o ülkede ekonomi iyi demektir. Tasarruflar yatırım sermayesine yöneltilerek ülke sanayisine kaynak olarak aktarılır ise kalkınma sürdürülebilir olur.

Zamistanda ise şatafata önem verilir. Har vurup harman savurulur. Ekmekte, yemekte, suda israfta had safhalara ulaşılır. Gösteriş uğruna ihtiyaçtan büyük, ev, araba, mobilya alınır. Elektrik, su, hayvanlar, ağaçlar (zeytin, çam farketmez), benzin, gün ışığı, para hatta insanlar hiç acımadan harcanır.

Tabii her kaynağın bir sonu vardır. Suyun dibi görünmeye başladığında orantısız zamlar devreye girer. Önceden fiyat ayarlaması, düzenleme, güncelleme adıyla hoş görülen zorunlu fiyat artışları % 40’ları bulur. Bu büyüklükteki hesapsız zam talepleri, vatandaşın en duyarlı duyguları istismar edilerek açıklanmaya çalışılır. Zamdan elde edilecek gelirler milletçe kutsal görülen peygamber ocağı ordumuz için kullanılacaktır. Gerçekte ise kasadaki delik bu zamlar ile kapanamaz. Yeni ve mega zamlar kapıdadır. Vatandaşa tasarruf etmesi tavsiye edilirken, kamu adına yapılan gereksiz harcamalar ve artan israf da günden güne artmaktadır. Bütün bu harcamaların milletimizin cebinden çıktığı unutulmamalı, devlet-vatandaş el ele bir tasarruf bilincinin toplumsal alana yayılması için çalışmalar yapılmalıdır.

Vatandaş durumu her zam sonrası kemerinde bir ilik daha sıkarak geçiştirmeyi kanıksamıştır. Birçoğu yaşam koşullarının zorlaştığını yavaş yavaş kaynayan sudaki kurbağa gibi alıştığı için yadırgamaz. Herkes öyle yaşıyor zanneder. Birçoğu öbür dünyada zengin bir hayat süreceğini düşünür. Sesini çıkaramaz.

Peki, nasıl bu hale geldik?
Daha bundan 15 yıl öncesine kadar Türkiye tarım ürünleri kendisine yeterli ülkeler arasındaydı. Kendi üretimimiz olan et, sucuk, süt, peynir, tavuk, yumurta, gıda ve tarım ürünleri halkın ihtiyacını karşıladıktan sonra üzüm, ceviz, badem, nohut, fındık, incir, zeytin, buğday vb. tarım ürünlerini ihraç ediyorduk. Birçok üründe mukayeseli üstünlüğümüz vardı. Yani dünyada tek ve en iyiydik.

Yanlış tarım politikalarıyla özellikle tarım ürünleri üretebilecek kırsal kesim üretmeden tüketen bir toplum haline getirildi. Koyun ve keçi eti unutturuldu. Rekabet edemeyeceğimiz ve karlılık için büyük tesis gerektiren büyükbaş hayvan eti yaygınlaştırıldı. Diğer yandan tarım alanları rant için imara açıldı, köylere siz artık büyükşehirin mahallesi oldunuz diyerek meralara, yeşil alanlara konutlar yapıldı. Yanlış eğitim sistemi ile girişimcilik bilinci köreltildiği için sanayi yatırımları giderek azaldı.

Şimdi ise ustamız, girişimcimiz, köylümüz, çiftçimizin ellerinden bir iş gelmiyor ve üretmedikleri için saman ithal ediyoruz. Et fiyatları zamlanmasın diye Romanya, Macaristan, Sırbistan, Arjantin, Uruguay ve Yunanistan’dan et ithal ediyoruz. Yetmez se Avustralya’dan getireceğiz. Bir dostumuz ise bu etler helal mi diye soruyor. Tabii Zamistanda böyle soruların yeri olmaz.

Tasarruf bilinci oluşturulması kamuda tasarruf ile başlar. Şatafatlı belediye ve devlet binalarının yerine üretime yönelik yatırımlara öncelik verilmelidir. Devletin malında tüyü bitmemiş yetimin hakkı olduğu unutulmamalı ve bu bilinçle harcama yapılmalıdır. Sürdürülebilir kalkınma ve toplumsal refah artışı ancak böyle sağlanabilir. Tasarruf sadece geleceğimiz, çocuklarımız veya torunlarımız için yapılmaz. Tasarruf yoluyla elde edilen kaynaklar doğru yönetilirse, refah seviyesi hemen ve hızla yükselir. Burada herkes duyarlı olmalı ve birbirini uyarmalıdır. Ancak önce bizi yönetenler tasarruf etsin dediğinizi duyar gibiyim. Haklısınız sadece söylem değil eylem gerekli. Aksi takdirde sağanak halinde zam yağdırsanız da ekonomi düzelmez.

Not: Yazılar ile ilgili hukuki sorumluluk yazarların kendilerine aittir

Yorumlar

Necati TAHAL   -  Bağlantı 12 Ekim 2017, 11:22

Eline, kalemine sağlık..”Hazıra dağlar dayanmaz.” Atasözümüz ve bu konuda ailede başlayan okulda devam eden eğitim bilinci, tabi ki balık baştan kokar. İsraf HARAMDIR, İktisat SÜNNETTİR. Saygılarımla,

Yorum Yaz

Aşağıdaki gerekli alanlara bilgilerinizi girmelisiniz. e-posta adresiniz yayınlanmayacaktır.

 karakter kaldı