REKLAMI GEÇ

DAYANIŞMA, ADALET, ÖZGÜRLÜK TAMAM DA!

11 Nisan 2018 Çarşamba

Selçuk Şirin’in yazılarını takip etmeye çalışıyorum. Zaman zamanda TV’de özellikle eğitim ile ilgili yorumları ilgimi çekiyor. Geçtiğimiz günlerde Selçuk Şirin’in 2014 yılında kaleme aldığı bir yazıyı okudum. Yazının içeriğinde solun neden çoğunluğun oyunu alamadığı irdeleniyor. Selçuk Şirin, New York Üniversitesi’nden Sosyal Psikolog Jonathan Haidt’in tespitlerini paylaşmış.

Bir kere ideolojik tercihler rasyonel değil duygusal bir tercih. Siyasal tercihlerini parti programlarına bakarak belirleyen seçmen sayısı yok denecek kadar az. Seçmenler daha çok aileden ve çevreden edindikleri kültürel değerler üzerinden duygusal bir refleksle ideolojilerini belirliyor. İdeolojimize duygusal olarak bağlandığımız için de bir parti ya da lideri sevdik mi tam seviyoruz. Nefret ettik mi tam nefret ediyoruz.

İdeolojimizi kolay kolay terk edemiyoruz. Çünkü temelde bu kimliğin altında ahlaki bir değerler sistemi yatıyor. Haidt bu sistemi 6 temel prensiple açıklıyor.

1- Dayanışma
2- Adalet
3- Özgürlük
4- Sadakat
5- Otorite
6- Kutsallık

Eğer sizin için ilk üç ahlaki değerler önemli ise, yani zayıflarla dayanışma, adalet ve eşitliğe, insanların özgürlüğüne önem veriyorsanız sol ideolojilere meylediyorsunuz demektir.

Eğer sizin için devlete sadakat, dirlik düzenlik (otorite) ve kutsal değerlere saygı önemli ise sağ ideolojilere meylediyorsunuz demektir. Sol partiler genelde ilk üç prensibe önem verirken, sağ partiler son üç prensibe bağlı kalıyor.

Burada dikkat çeken husus, sol partiler nadiren sağın hegemonyasında rekabet ederken, sağ partiler sürekli solun sahasında rekabet ediyor. Sağ hem özgürlüğü, hem kutsal değerlere saygıyı, hem otoriteyi, hem de adaleti savunurken; sol adalet, özgürlük ve toplumun kenara ittiği kesimlerle dayanışmaya öncelik verip, sadakat, itaat ve kutsal değerlere saygıya gereken önemi vermiyor.

İşte tam bu nedenle sağ ideoloji dünyanın pek çok ülkesinde egemen ideoloji konumunda.

Bu noktada Türkiye’nin dünyadan ayrılan bir tarafı var. Bizde sağ egemen değil, mutlak egemen. Türkiye’de sağın egemenliğinin sebeplerini ülkedeki dindarlık ya da askeri darbeler kadar, partilerin kendilerini seçmene sunuş biçimlerinde de aramamız gerekir.

Türkiye solu kendisini yalnızca eşitlik (yoksulluk) ve adalet (yolsuzluklar) değerleri üzerinden tarif edip, diğer dört değeri sağa teslim etmiş durumda. Eğer siz belli değerleri rakiplerinize hiçbir rekabet olmadan teslim ederseniz, onlarda sizi kolayca kendi istedikleri gibi tarif eder.

Türkiye solunun ihanet içinde (sadakatten yoksun), toplumun dirlik ve düzenine düşman (otoriteye saygısı olmayan) ve yoz bir kültüre sahip (kutsal değerlere sahip olmayan) bir ideoloji olarak tanımlanıyor olması bundandır. Türkiye de sağ bu üç değerde mutlak hakimiyet kurduğu için her seferinde solu bu değerler üzerinden negatif olarak tanımlayabiliyor.

Sol ancak temel değerlerin çoğunluğunda sağ ile rekabet edebildiği zaman seçimlerde de belli bir başarı gösterebilir. Türkiye solunun 1970’lerde özgürlük, adalet ve toplumun dışladığı kesimlerle dayanışma kurarak, yani üç temel değerde tartışmasız üstünlük kurarak en başarılı sonucu alması bu anlamda bir tesadüf değildir. Solun kendi değerleri dışında toplusal sadakat, dirlik, düzenlik ve kutsal değerlere saygı noktalarında da en azından sahayı sağa teslim etmemesi gerekir. Solun çoğunluğun desteğini aldığı yerlere baktığımızda bu gerçeği daha net görürüz.

İşte bu nedenlerle; Soma gibi, Reyhanlı gibi, yolsuzluk söylentileri gibi tekil olguların seçmenlerin ideolojik tercihlerini değiştirmesini beklemek boşa kürek çekmektir. Eğer seçmenler kendi çıkarlarına ters düşen partilere oy veriyor ise bilin ki orada seçmenlerin kültürel kodunu diğerinden daha iyi çözmüş bir ideoloji vardır.

Böyle bir tespiti gördükten sonra ‘Denizli’de CHP ne yapıyor?’ diye düşündüğümde gördüğüm manzara şöyle:

Birincisi Denizli’de deneyimli bir siyasetçi olan Ali Rıza Ertemur başkalığındaki CHP İl Yönetimi, il ve ilçe danışma kurulları sürecini çok iyi yönetmiştir. Partide kim ne söyleyecekse söyledi. Bundan sonra partililere düşen iş partinin emrinde olmaktır. Yine danışma kurulları süreci bize gösterdi ki; İl Başkanı Ali Rıza Ertemur partide disiplini sağladı. Hiç kimse sıfatı ve statüsü ne olursa olsun parti adına il yönetiminden bağımsız hareket edemeyecek. Bütün çalışmalar parti disiplini içerisinde yürüyecek. Yukarıda sol partilerin eksik bıraktığı dirlik düzenlik (otorite) prensibine sahip çıkmış oluyor. 2019 öncesi bu çalışmaların önemli olduğunu düşünüyorum.

Diğer taraftan Sayın İl Başkanı Ali Rıza Ertemur’un hem il başkanlığı deneyimi, hem de parlamento deneyimi bütün çalışmalar için çok önemli olduğunu düşünüyorum.

Dikkatim çeken bir diğer konu, geçtiğimiz hafta sonu yapılan il danışma kurulu toplantısı. Özel bir durum nedeniyle katılamadığım il danışma kurulu çalışmalarını, katılan arkadaşlardan ve basından takip ettim. Çalışmaların genel olarak çok iyi geçtiğini, birlik ve beraberlik mesajlarının verildiğini ve çok önemsediğim parti disiplinin hakim olduğu bir çalışmanın yapıldığını öğrendim. Çok da memnun oldum. Ancak toplantıyla ilgili basında gördüğüm bir fotoğraf beni rahatsız etti.

Bu fotoğraf, yukarıda saydığımız solun ihmal ettiğini düşündüğümüz kutsal değerlere saygı konusunu ciddi olarak değerlendirmemiz gerektiğini bize gösterdi.

CHP Genel Başkan Yardımcısı, kendi ilinde il danışma kuruluna katılıyor. Salonda sıranın en sonunda kendisine yer buluyor. Bunun izahı olamaz. Tamam, belki salonda protokol uygulanmamıştır ancak o sıranın orta yerlerinde bir koltukta CHP Genel Başkan Yardımcısı’na kalmalıydı. Bu düzenlemeyi il yönetiminden beklemeden orada oturmayı düşünen partili şahıslar düşünmeliydi. Ayrıca kadına değer verdiğimizi söylen bir partinin bayan Genel Başkan Yardımcısı ile bayan bir belediye başkanı sıranın en ucuna ilişmiş olarak toplantıyı izliyor. CHP’de aktif olarak sorumluluk alanlara hem kurumsal saygı gereği, hem de elini taşın altına koyan kişilere değer verme anlamında daha özenli davranmak gerekirdi. CHP’ye bu manzara yakışmadı. Hoş, hem Genel Başkan Yardımcısı’nın, hem de belediye başkanının bu konuyu dert etmeyeceğini de biliyorum. Ancak, konu kişisel değil, kurumsal olduğu için önemsiyorum. Onun için bu fotoğrafı görünce Selçuk Hoca’nın paylaştığı analizi hepimiz dikkate almalıyız diye düşündüm.

Dayanışma, adalet, özgürlük tamam ama sadakat, otorite ve kutsallığı da dikkate alalım.

Tabi; seçim kazanmak istiyorsak.

Not: Yazılar ile ilgili hukuki sorumluluk yazarların kendilerine aittir

Yorum Yaz

Aşağıdaki gerekli alanlara bilgilerinizi girmelisiniz. e-posta adresiniz yayınlanmayacaktır.

 karakter kaldı