REKLAMI GEÇ

SURİYE POLİTİKASI

28 Kasım 2015 Cumartesi

Aslında yazımın başlığını (Suriye politikamız) olarak değiştirmeliyim. Çünkü Suriye’deki ateşe o kadar çok yaklaştık ki, ister istemez irkilir ve kara kara düşünür olduk. Aslında yıllar önceki yazıma da (Bulaşmayalım Şu Araplara) derken, daha çok Suriye’yi kastetmiştim. Çünkü bu kadar yakın ve iç içe olduğumuz Suriye’den yakın tarihte çektiklerimizi, biraz tarih okumuş olan herkes çok iyi bilecektir.

Bazıları hemen bana dönüp, (sen ne anlarsın?) diyeceklerdir. Bazıları da, (sen aklını Suriye ile bozmuşsun, durup durup Suriye deyip duruyorsun) diyebilirler. Doğru, belki iç politika hakkında birazcık deneyimim ve bilgim vardır da, dış politikayı uzaktan izlemekten öteye fazla bir bilgim olmayabilir. Yaşamım boyunca savaş haberleri ile içli dışlı yaşamış olan birisiyim. Bu yüzden, özellikle ateşli savaşların acılarını içinde yaşamış olanlar kadar bilirim.

Daha çocuk yaşlarda seferberliğin, açlık ve yokluğun ne olduğunu yaşadım. O savaş yıllarında büyüklerimizin yüzündeki ıstırabı seyrede ede büyüdüm. Siren sesleri içinde karartma gecelerini yaşayanlardanım. İlkokul öğretmenimin seferberlik için kışlaya gidişinin acısını küçücük yüreğimde hissetmiştim. 2. Dünya savaşı günlerinde babalarımızın akşam yemeği sofrasından fırlayıp, cızırtılı radyodan sefer emri bekleyişine şahit olanlardanım. O acı ve endişeli günlerde uykumdan, düşman askerlerinin baskın hayalleri ile uyandığımı hiç unutamam. Hele daha dün denecek kadar yakın zamanda dünyada yaşanan savaş vahşetlerini hep birlikte izleyip yaşadık. Daha saymakla bitmez bu acı ve zulümler bilinip dururken, hala insanın insana çektirdiği bu zulmü anlamak mümkün olmuyor.

Arap baharı saçmalığıyla başlayan Ortadoğu çalkantıları, son dönemde Suriye vahşeti ile sürüp gidiyor. Gün gelir aklıselim olaylara hâkim olur diye beklerken, iş çığırından çıktıkça çıkıp gidiyor. Daha önceki yazılarımda da vurgulamıştım. Suriye’nin bunca terör örgütlerine rağmen ayakta duruyor olmasının asıl sebebini anlamak için müneccim olmaya gerek yok ki. Rusya’nın Suriye ile siyaseten ittifak halinde olduğunu dünyada bilmeyen var mıdır? Hele bizlerin bilmiyor olması imkânsızdır. Bütün bu acı gerçek bilinip durulurken, Suriye ile böyle açıktan dalaşmanın ne gereği vardı? Tehlikenin biliniyor olması gerekmez miydi?

Ta olayların başından beri Suriye politikamız yanlış olmuştur. Çok değil, daha birkaç yıl önce can ciğer dost olduğumuz, kardeş ülke deyip, karşılıklı vize işlemlerini bile kaldırdığımız Suriye ile ne oldu da birden bire kanlı bıçaklı düşman oluverdik anlamak mümkün değildir. Aslında PKK gibi bir dert başımızın üstünde sallanıp dururken, Suriye ile derdimiz neydi bir türlü anlaşılmaz. Başımızın belası PKK derdi yetmiyormuş gibi, bir de sınır boylarımızda cirit atan bir sürü terör örgütü huzurumuzu tehdit edip duruyor. Suriye mültecilerinin yarattığı problem bile hala çözüme kavuşturulamamış iken, bir de Rus uçak krizi çıktı başımıza. Daha dün Ruslarla birlikte Moskova’da altın kubbeli cami açılışı yaparken, ne kadar da mutlu ve sevinçliydik. Rusya ile son yıllarda gelinmiş olan ılıman ilişkiler, son dönemde bu uçak krizi ile hiç de hafife alınamayacak bir problem olarak gündemimize oturuverdi. Bir taraf çok sert çıkışlarla haklı olduğunu haykırırken, diğer taraf daha sert çıkışlar yapıyor. Oysa aklıselime ne kadar da çok ihtiyacımız var bir bilinebilse. Allah yardımcımız olsun demekten başka bir şey gelmiyor elimizden.

Hayırlı ve sakin günlere her iki toplum için ne kadar çok ihtiyaç var bir bilebilsek.

Not: Yazılar ile ilgili hukuki sorumluluk yazarların kendilerine aittir

Yorum Yaz

Aşağıdaki gerekli alanlara bilgilerinizi girmelisiniz. e-posta adresiniz yayınlanmayacaktır.

 karakter kaldı