REKLAMI GEÇ

NEREDEN NERELERE GELDİK?

7 Mart 2019 Perşembe

Demokrasiye geçiş yıllarındaki olayları bile yaşamıştım. 1946 Seçimlerini izlerken daha çocuk sayılırdım, ama Cumhuriyet Halk Parti sempatizanları ile Demokrat Partililerin sürtüşmeleri belki izleyenleri tedirgin ediyordu da, hiç kimse biri birine hakaret etmeyi aklından bile geçirmezdi. 1950 Seçimlerinde iktidarı ele alan DP:nin lideri Rahmetli Celal Bayar muhaliflerine karşı çok sert çıkışlar yapardı da, Cumhurbaşkanı olarak 10 yıl süreyle, Köşkten çıkıp muhaliflerine tek kötü söz söylemezdi. Bu sürede başbakanlığı aralıksız sürdüren Rahmetli Adnan Menderes ile Rahmetli İsmet İnönü arasında çok sert tartışmalar olurdu, ama yine ağızlardan ağır hakaret içeren sözler çıkmazdı. En çok ses getiren ve ağır sayılabilecek çıkışı İnönü Mecliste DP.lere dönüp, “sizi ben bile kurtaramam” demiş ve günlerce tartışılıp durmuştu. Sonuçta 27 Mayıs İhtilali gelip çatmış ve her şey orada bitmişti.

Sonrasında yaşadığımız 20 yıl boyunca, pek çok ve yoğun çalkantılar yaşamıştık. İhtilal hükümetleri, askerî müdahaleler, sağ sol çatışmaları ile geçen bu 20 yılda, çatışmalarda pek çok genç canından olmuştu. Her şeye rağmen siyasî liderler biri diğerine hep, daha nazik dil kullanmaya dikkat ederlerdi. En ağır sözü iktidarı bir koalisyon hükümetine kaptıran Rahmetli Demirel Rahmetli Ecevit için hiç “Başbakan” dememiş ve devamlı “hükümetin başı” diyerek küçük düşürmeye çalışırdı. Bu tavrı çok eleştiri almıştı. 1978 ara seçimlerinde Ecevit büyük bir yenilgiye uğramış ve istifa ederek hükümeti terk etmişti. Bir azınlık hükümeti kurarak iktidarı ele geçiren Demirel için Rahmetli Erbakan her sözünün başında “kadayıfın altı kızardı” diye diye küçümsemeye çalışırdı. Ecevit bir konuşmasında “hakem düdüğünü çalacak ve seyirci sahaya inecek” deyince kıyamet kopmuştu. Kısa bir süre sonra da 12 Eylül darbesi gelip çatmış ve demokrasiye yeniden ara verilmek zorunda kalınmıştı.

1983 Yılında Rahmetli Turgut Özal seçimleri kazanıp iktidara geldiği günlerde, biraz da ihtilal güçlerine güvenen muhalif partilerin saldırı ve kışkırtma çabalarına karşılık kendi milletvekillerine muhaliflerine alkışla karşılık vermelerini istemiş ve çok puan toplamıştı. İleriki yıllarda karşılıklı atışmalar sert havalar estirmişti de, hiçbir lider muhalifi olan lidere hakarete varan sözlerle hitap etmemişti.

Son yıllara gelinceye kadar liderlerin tavırları hiç bugünkü boyutlara ulaşmamıştır. Çok üzülüyoruz. Bugün devlet adamı kabul ettiğimiz iktidar ve muhalif partilerimizin lider veya sözcülerinin hakarete varan sözleri, hepimizi üzmektedir. Belki de bu küfür boyutuna varan saldırılarından dolayı taraftarlarından alkış alıyor ve “amma da söyleyiverdi haaa!” diye takdir edenler olabilir. Ama yarın öbür gün yan yana geleceklerine inandığımız yöneticilerimizin bu tutumları, çoğumuzu endişeye sevk etmektedir.

1977 Yerel seçimlerine hazırlanırken, muhalifi olduğumuz CHP’nin başkanı Sayın Hasan Gönüllü’nün acımasız muhalifi gibiydik. Adalet Partililer olarak yıllardır CHP’ye bırakmadığımız Belediyeyi ele geçirebilmek için çok çaba sarf ediyorduk. Bu seçim kampanyasında Sayın Gönüllü’ye “bay Gönüllü” diye hitap etmeyi düşünüyorduk da, hakaret olur, yakışmaz deyip vazgeçmiştik. Bugün bu ve bundan da ağır hitapları karşılıklı olarak her fırsatta dilinden düşürmeyen siyasilerimiz acaba ne düşünürler bilemem. Bugünleri izlerken, “nereden nerelere geldik” demekten kendimizi alamıyoruz.

Not: Yazılar ile ilgili hukuki sorumluluk yazarların kendilerine aittir

Yorum Yaz

Aşağıdaki gerekli alanlara bilgilerinizi girmelisiniz. e-posta adresiniz yayınlanmayacaktır.

 karakter kaldı