REKLAMI GEÇ

HÜZÜN ZAMAN ZAMAN

28 Ekim 2019 Pazartesi

İşveli Yaz’ın, çimen gözlerini süze süze, kıvrak kalçalarını sallaya sallaya, kadir bilmez küstahlığıyla terk edişine içlenmiş dalgalar, hırçın öfkelerini sahili döverek kusuyorlardı.

Yalnızlık bir durum değil hissediştir aslında lâkin, şimdi onlar için aynı zamanda durumdu.

Bu şuh kahkahalı, kalabalık gönüllü şıllık, giderken sokak süpürgesi gibi ne var ne yoksa peşinden sürükleyip gitmişti; insanları, kuşların cıvıltılarını, yeşilin zümrüdünü, güneşin ateşini, kafeteryaların çay kaşığı şıkırtılarını, hatta kedilerin arsızlığını kırıntısına kadar süpürmüş çekip gitmişti.

Sahil üç beş taş, seyrek pati ve pabuçlu ayak izlerini, intihara sürüklenmiş bir iki kehribar yaprağı bağrına basmış, nemli nemli avunuyordu.

Ateşini yaza kaptırmış güneş, soluk benziyle ıkına sıkına dünyayı ılıtmaya çalışıyor, bulutlara dirsek atıp, aralarından sıyrılmak için soğuk terler döküyordu.

O kadar cılızdı ki bu ılıtma çabası, dağlar, o haşmetli dağlar bile, yaşını almış ihtiyarlar gibi beyaz örtülere sarınmış, büzülüyorlardı.

Serin bir ıssızlığa mahkûm etmişti dünyayı yaz, ekimi de takmış peşine giderken.

Seyrek bir mevsimde, seyrelmiş hayatımı gözlüyordum seyrek taşlı sahilde, beyaz hışırtılar eşliğinde.
Zamanı dolmuş kehribar yapraklarla birlikte, rüzgârın kırdığı taze yapraklar da sıkça düşer olmuştu gözümün önünde toprağa.

Etrafımın seyrelmesi sıklaştıkça, dalgaların aşındırdığı kayalar gibi daha az köşeli, biraz daha yuvarlak, inatsız bir tevekküle dolanıyordum.

Çarpan dalgalar artık canımı daha az acıtıyordu.

Yalnız değil, TEK olduğumu bir dalga çarpışı daha fazla idrak ediyordum.

Öyleyse hayatımın merkezinde bir ben vardım.

Yörüngemdeki göktaşlarıydı etrafımda dönen onca kalabalık ve vakit tamam olunca yörüngemden çıkıyorlardı.

Bazıları sessizce bir karadelikte sönüp gidiyorlar, bazıları uzun uzun kayan bir yıldız gibi yüreğimde ışıklı bir yol bırakıp yörüngemi terk ediyorlardı.

Ben kendi merkezimde, kendi etrafımda dönmeye devam edecektim.

Başka merkezlerin yörüngesinden de ben çıkacaktım zaman zaman.

Ve ben kendi merkezimin yörüngesinden çıktığımda ya sessiz bir göktaşı gibi, ya da uzun uzun kayan ışıklı bir yıldız gibi iz bırakacaktım, hepsi buydu!

Hüzün ensemden yakalayıp duruyordu ama olsundu, aslında hüznü de neşesi de, hepsi buydu!

Ben yıldız olmayı seçtim.

Kendi yörüngemde olduğum sürece ışıl ışıl bir yıldız
Yörüngemden çıkarken bıraktığım parlak bir iz
olmayı seçtim.

Hüzün zaman zaman deli dalgalarla geldi
Her dalga ömrümden bir şeyler kopardı ve sonra
Islak kumlara yazılmış hikâyeler ummana karıştı…

HÜZÜN
Hüzün zaman zaman deli dalgalarla gelir
Gönlümün kıyısına vurur
Aşınan kayalar gibi ruhum
Suskun, yorgun öylece durur

Islak kumlara yazılmış hikâyeler
Ummana karışır, silinir yavaş yavaş
Her dalga ömrümden bir şeyler koparır

Ağır ağır sönen gönlüm
Sakin koyları özler
Son kum tanesi olana kadar

Hüzün zaman zaman deli dalgalarla gelir
Gönlümün kıyısına vurur
Son kum tanesini alana kadar

CANSIN EROL

Not: Yazılar ile ilgili hukuki sorumluluk yazarların kendilerine aittir

Yorum Yaz

Aşağıdaki gerekli alanlara bilgilerinizi girmelisiniz. e-posta adresiniz yayınlanmayacaktır.

 karakter kaldı