REKLAMI GEÇ

ÜÇ KIRMIZI GÜVERCİN

22 Ağustos 2019 Perşembe

Ağustos’un sonuna geliyoruz. Uzayıp giden yaz günlerinin yapışkan tozu, bulutu arasında içimi acıtan yangınlarla boğuşuyor koca ülke adeta. İnanılmaz, biri başlayıp biri biten yangınlar karşısında çaresiz hissediyorum, hissettiriliyorum.
İzmir yangınları, Bodrum, Marmara Adası… Alevler arasında dehşet içinde kalan ceylanların çırpınışları, saklanışları kaçamayışları… Ya da yumurtalarını bırakıp gidemeyen bir kuşun kararmış gövdesi, uyur gibi yumurtalarının yanında, öylece… Onca ağaç, onca bitki, börtü böcek… Doğal ortamları derdest olmuş, yuvalarını kaybetmiş canlar, doğa ananın çığlıkları içinde yitip gidiyor.
Bu fotoğraflar ve bize yaşatılan çaresizlik ortak bilincimize kazılı artık. Yangın deyince yüreğimizi yakacak görüntüler eşliğinde için için biz de yanıyoruz, yanacağız. Ya da her İzmir deyişimizde, İzmir’i düşünüşümüzde gözümüzün önünden gitmeyecek alevler içindeki iki büzülmüş, şoka girmiş ceylan imgesi.
Bu imgeye İzmirli şair Yorgo Seferis’in sözcükleri karışıyor. Cevat Çapan aktarıyor: “Anlamadığım bir büyücülük törenine katılmış gibiyim. Bunun bende ruhsal bir bunalım yaratacağını biliyorum, ama sonuçlarının ne olacağını kestiremiyorum; sanki hiç düşünmeden atmışım kendimi bu yaşantıya; sanki ölülere meydan okumak için yapmışım bunu… Ama dönmek için çok geç artık. Çark dönmeye başlamış bir kere. Körfezin öbür yakasından birinin durmadan ve amansızca sardığı bir iple bağlıyım bu kıyıya” diyor 1966 yılında yayımladığı “Öteki Dünya” başlıklı bir anı yazısında İzmir’i düşünerek.
1900 yılında İzmir’de doğan Serefis, yaz tatillerini ailesiyle Urla’da geçirirmiş. I.Dünya Savaşı’nın çıkmasının ardından ailecek 1914’te Yunanistan’a göç etmek zorunda kalmışlar ve Seferis’in bitmeyecek özlemi böylelikle başlamış.
Her özlem, imkânsızlıklarla birlikte derinleşmez mi? Seferis’in özlemi biraz böyle.
İzmir’i çok seven, çok özleyen bir şair ve yanan ceylanlar imgesi çok hüzün verici geldi bana. Seferis’e, sözcüklerin büyücülüğüne sarılmak istedim, küstüğümü, ağlamaklı olduğumu, acıdan ve öfkeden tıkandığımı şiirlere bulanarak unutmak istedim. İzmir’i sevenler, İzmir Dağları’nı sevenler, ormanı, havayı, özleyenler… büyük bir kardeşlikte buluşuyor, ağlaşıyor ve dertleşiyor gibi geldi bana.
Çağdaş Yunan şiirinin en büyük ustalarında Seferis fısıldadı. Nobel ödüllü ilk şairimiz Seferis, not edin bunu bir yere. 1963’de alıyor Nobel’i, denizin tuzunun kanatlarına takılmış seyirten imbat gibi serinletiyor dizeleri.
Ah bu imbat diyorum, söndürüverseydi ya kara ellerin yaktığı ateşleri. Nazlı mıdır? Hafif mi kalır? Denizin gözyaşı da mı yetmezdi söndürmeye?
Seferis ısrarla fısıldıyor: Üç Kırmızı Güvercin, diyor
uyku bir ağaç gibi sarmıştı seni yeşil dallarla,
sessiz ışıkta bir ağaç gibiydi soluman,
yarı saydam kaynakta yüzüne baktım:
gözlerin yumulu, kirpiklerin sulara sürtünüyordu.
Elim elini buldu, yumuşacık otlarda,
Bir an nabzını tuttum ve bir başka yerde duydum acısını yüreğinin.

çınarın altında, su boyunda defneler arasında
uyku yerinden oynatıp, yanıma yöreme
dağıtıyordu seni, sana ve sessizliğine
dokunamadan ben;
görüyordum gölgenin küçüldüğünü
kaybolup başka gölgelerde ve bırakıp
sonra yeniden tutan o öbür dünyada.

bize yaşayalım diye verilen hayatı yaşadık.
yazık bunca sabırla bekleyenlere
kaybolup kara defterler içinde, koca çınarların dibinde
ve yalnızlıktan sarnıçlara, kuyulara seslenip,
seslerinin halkalarında boğulanlara.
sıkıntımızı, yorgunluğumuzu paylaşıp
bizi bekleyen mutluluğun umudundan yoksun,
kendini mermer yıkıntılar ötesinde bir karga gibi
güneşe salan yoldaşımıza yazık.
bize, uykudan öte dinginliğini bağışla.
Cevat Çapan’ın çevirisiyle, kendini açık eden, kendini söyleyen şiirin ardından, kekeme, bölük pörçük sözcükler yazabileceğim hepi topu. Yavan kalacak. Ceylanlar, kırmızı güvercinler, için için kor olmuş yanan bir ağaç, çığlık çığlığa. Seferis’in lirizmi ve sadeliğine karşın bir mahşer yeri yaşadığımız. Çığlıklarımız kuyularda kayboluyor, değil mi?
Söz büyü, imge büyücü, bizi birleştiren, bizi derinleştiren, bizi kucaklayan.
İzmir özlemiyle hayatının biçimlendiği Yorgo Seferis:
Nasıl ki
kalkar, doğup büyüdüğün şehre
gidersin bir gece
ve bakarsın temelinden yıkılıp yeniden
kurulmuş o şehir
ve yakalamaya çalışırsın geçen yılları
onları yeniden bulmanın umudu içinde.
Bizim muazzam koca şairimiz Nazım ise başka bir özlemin içinde alnı alev alev yanarken Sıfır adlı şiirinin dizelerinde Seferis’e şöyle seslenmiş:
Biz de sevgili Seferis biz de
güdük bir yaşam benimsedik sonunda
güdük ve tekdüze.
Ah İzmir, ah İstanbul, ah Türkiye, memleketim… “Bize uykudan öte dinginliğini bağışla.”

Yorum Yaz

Aşağıdaki gerekli alanlara bilgilerinizi girmelisiniz. e-posta adresiniz yayınlanmayacaktır.

 karakter kaldı