REKLAMI GEÇ

BAHAR KIRMIZI-BEYAZDI

27 Nisan 2020 Pazartesi

Sokaklar, gürültülerini kuşlara satmıştı nicedir.

Havada bir eflatun rehavet asılı kalmıştı haylicedir; yer gök leylak, bağ bahçe mor salkım, dağ bayır erguvana kesmişti.

Toprağın ciğerleri açılmıştı, oh nasıl da oksijen pompalıyordu yeşil dostları bol bol, oh burundan al, burundan ver bir daha, bir daha…

Epeydir kıran girmiş saçları gönenmişti; savura savura gezinirken, hiç durma sağdan soldan sarı, beyaz, kırmızı çiçekleri kapıp takıveriyordu zümrüt saçlarına toprak ana.

Sincaplar çoğalmıştı sanki zıp zıp zıplayan üzerinde, tatlı tatlı gıdıklıyorlardı minik ayaklarıyla sırtına basarken, o da gülümsüyordu keyfinden.

Domuzlar, kaplumbağalar, tilkiler, dağ keçileri dışarı vurmuşlardı sanki kendilerini, insan denen virüs içeri kaçınca.

Ağaçlar hiç olmadığı kadar kocaman ve koyu yeşil yapraklarla donanmış, çiçeklerse her zamankinden üç kat büyük ve cap canlı renklerle açmışlardı.

Bahar hiç bu kadar özgür olmamıştı.

Papatyalar ilk kez, fal uğruna yolunmaktan korkmadan uzattılar başlarını. O kadar cesur uzandılar ki topraktan yukarı doğru, avuç içlerim kadar büyüyüverdiler bir anda. Uçsuz bucaksız tarlaları sarıya, beyaza boyadılar ve tabii ki kırmızıya, gelincikleri ortalarına alarak.

Bir şenlik, bir festival dağlara taşlara, kuşlara, börtü böceğe yani insandan gayrı ne kadar can varsa onlara.
Cadde ne kadar suskunsa, toprak o kadar coşkulu!
Eşya ne kadar dilsizse, kuşlar o denli geveze!
İnsan ne kadar korkuluysa, doğa o kadar cesur!
Havada tezattan doğan bir güzellik, rüzgârın süpürgesine binmiş salına salına saçlarını tarıyor dünyanın.
Hem mevsim baharken
Hem aylardan Nisanken
Hem günlerden yirmi üçü iken
Büyüklü, küçüklü kutularının içinde hapisken insan
Sarılmayı özlemişken
Özlemeyi hatırlarken
Hatırladığını özleyip
Özlediğine sarılmayı düşlerken,
O ölümsüz ruh, ruhundan üfleyiverdi ruhunu yitirmek üzere olan insana.
Zamanlardan karantinaydı, aylardan Nisan, günlerden 23 Perşembe, saat 21.00;

KORKMA!
Diye inledi yer ve gök, gece ve ay,
yaşlı ve genç, Edirne ve Ardahan, Sinop ve Hatay!
82 milyonluk bir koro gördün mü hiç?
Ben gördüm, ben söyledim o koronun içinde.
O ruhu çekilmiş 82 milyon yürek, aynı anda;

KORKMA!

Dedi KORKMA!
Sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak
Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak!

Tüten ocaklara sadece bedenler hapsedilebilmişti. O ölümsüz ruh bunu bilmişti de üfleyivermişti ruhundan, hapis bedenlerdeki kıstırılmış ruhlara.
Her balkondan kırmızı, can kırmızı marşlar yükseliyordu.
“İzmir’in dağlarında çiçekler açaaaaar!”
Herkes çocuktu, herkesin balonu vardı, rengârenk hayallerini içine bindirdiği.
“Çıktık açık alınlaaaaa on yılda her savaştaaaan
On yılda onbeş milyon genç yarattık her yaştan….”

Herkes baştan ayağa BAHARDI
Bahar bugün kırmızıydı, bahar bugün beyazdı ve;

Umut hala yeşildi….

SALINCAK
Kirpiğime kurdum salıncak,
orda sallanır durursun.
Ağlamayışım senden ötürü
ya düşersen…
Kaçak çocukluğunu
saklar gözlerim.
Vermem kimselere
andım olsun!
Gözümü açmayışım senden ötürü
ya büyürsen…
Yüreğim taşır ne bıraktıysan geride.
Fikrim hür, vicdanım hür, irfanım ileride.
Korkmam ne zalımdan ne hayından.
Verecek cansa bedeli,
akar gider damarımdan.
Bir tek korkum var senden ötürü
ya benimle gömülürsen...

Not: Yazılar ile ilgili hukuki sorumluluk yazarların kendilerine aittir

Yorum Yaz

Aşağıdaki gerekli alanlara bilgilerinizi girmelisiniz. e-posta adresiniz yayınlanmayacaktır.

 karakter kaldı