REKLAMI GEÇ

BİR PANDEMİK BAYRAM HALLERİ

21 Temmuz 2021 Çarşamba

Maske mi koydu ruhuma da mesafeyi bilemiyorum.

Belki bedenim hijyenle haşır neşir oldu fazlasıyla; bir temizlik, bir köpür köpür eller, yüzler, ayaklar. Evim ve ellerim hiç olmadığı kadar akraba oldu dezenfektan denilen aslı zehir bir mikrop arındırıcı ile. Foşur foşur bu kimyasal zehirle yıkanmaktan garibim iyi huylu mikroplarım da sizlere ömür, geldi takır takır kurumuş, yüzülmüş eller. Şahtı şahbaz oldu pek şahane. Ömrümde ilk kez sabunlanmış domatesler, yumurtalar, limonlar yedim ne işe yaradıysa. Çekmeceler ağzına kadar hijyenik eldiven ve maske doldu taştı. Sağlık tanrıçası Hygeia,  ilk kez bu kadar çok anıldı ve kendisine dualar gönderildi herhalde. Sağım solum hijyen maske mesafe sobeee, sobeee…

Ya ruhum?

Ruhum da temizlendi fazlasıyla, iyi huylu duygular da karantinayla yok olmaya yüz tuttu sanki.

Aganta karanta karantina !

Duygularım alınmış gibi hisseder oldum zaman zaman. Sanki hiç yaşamamışım gibi, hayatımda da kimse olmamış gibi. Annem, babam yokmuş da beni öylece dünyaya bırakmış yukarıdan bir bilinmedik el ve sonra aniden çekilivermiş de havada asılı kalmışım gibi.

Boşluğa bir oda yapmışım orada yaşıyormuşum gibi.

İçim de bu boşluğa ayak uydurmuş gibi.

Gözyaşlarımı kurutmuşum, ölüm normal, hayat puslu bir havada 1 metrelik görüş alanı gibi.

Amaçsız, görüntüsüz bir gelecek, anlamını çıkaramadığım bir şimdi, tırabzanlarına tutunup yaşama çıkabildiğim bir geçmiş.

Bir gulyabani halet-i ruhiye!

Velhasıl, avuç içi kadar evin içinde bu ruh haliyle dönenir dururken, boğaz da boş durmadı tabii. Can sıkıntısı, mapusluk, yalnızlık derken glüten havuzunda yüzer oldum. Yetenekler gastronomi ve degüstasyon konusunda master düzeyine erişti. Ürünler de tarafımca test edildi haliyle.

Tüm bu dar alanda uzun paslaşmalarla bir buçuk yıllık maç 7 kilo aleyhime bitti.

Hadi bakalım açıldık dediler.

Hadi bakalım çıkalım dedim o zaman, o da nee, nasıl çıkayım, çıplak mı? Bir tane likralı kot dışında içine girebildiğim bir şey kalmamış amanınnn!

Çıkamıyorum, çıkamıyoruuuum!

Acil diyete niyet edildi, niyete kıymet verildi, aylarca aç gezildi sonuç : nafile diyeti !

Offf offff. Bir of çektim karşıki dağlar bile yıkılıp kilo verdi bende tık yok.

Almayacağım yeni kıyafet almayacağımmmmm! Yeneceğim o 7 kiloyu ve almayacağım kıyafet falan!

Daha yeni yeni minimalist yaşamaya başlamışım, minicik bir evde, minicik (eskiden) kendim ve minicik kedimle, arada bir gelip “cee” deyip giden bir oğlum ve tek elin parmakları kadar dostumla. Ana baba zaten bırakmış gitmiş bu dünyayı. Yaş da kemale ermeye başlamış. Bayram ziyaretleri bile minimal düzeyde, ee kimse kalmamış ki kimi ziyaret edeceksin. En kapsamlı ziyaret yeri mezarlık. Sana da gelen giden yok, gençlere de bayramlar tatil fırsatı olmuş. Kapitalist sistemin çarklarında ezilirken anca böyle nefes alabiliyorlar hiç kızmıyorum. Fakat böyle böyle gelenekler yok oluyor. Dinden dolayı değil de dünden dolayı yani gelenekleri yaşatmak adına toplumsal, sosyal hayatı aktarabilmek adına bayramlar olsun yine isterdim. Yıllardır görüşmeyenler görüşsün, tanışmayanlar tanışsın, dövüşenler sevişsin, küsüşenler barışsın, akraba sıcaklığı, kan bağı kavramı devam etsin isterdim bayram bahanesiyle.

Ben kuzenlerimle koyun koyuna yer yatağında yatardım bayramlarda bir araya geldiğimizde pamuk halamın huzur konağında. Tipik eski Denizli eviydi bu ev. Bahçesinde süs havuzu, müştemilatı ve mutfağı, pencereleri cumbalı, yerleri rabıtalı, banyosu değil hamamı olan iki katlı, yüksek tavanlı, aydınlık ve sıcacık evlerdendi.

Evin sıcaklığı halamın tombul kolları ve kocaman yüreğinden gelirdi en çok. Bütün sülaleyi koltuğunun altında toparlayacak kadar kocaman bir yürek!

O huzur konağında geçti bütün çocukluğum ve çocukluğumun bayramları. Yaşlı, genç, büyük, çocuk hep birlikte kahvaltısından mangalına, el öpmesinden mendilin içinde harçlık almasına kadar tüm gelenekleri birlikte yaşadık. Bayram gerçekten bayramdı. Bayram sevinci diye bir kuş vardı benim içimde. O huzur konağında her bayram içimden çırpına çırpına havalanır, bahçedeki süs havuzuna konardı.

Şimdi ben nasıl anlatayım bayram sevincini, şehrin kirli gürültüsünü üfleyip de içinden ekmek çıkarmaya çalışan gençlere?

Şimdi ben mendilin içine harçlık koysam da versem torunuma misal, benim o mendilin içine kurduğum masal dünyasına girebilir mi?

Zaten masal ne ki demeyecek mi?

Onlar masal bilmiyor ki, sanal biliyor.

Biz ormandaki kurttan korkarken, onlar zombilerden bile korkmuyor. Her şey normal onlar için, ölüm bile çünkü onların oyunlarında bir parmak hareketiyle ölüyor canlılar ve yine aynı hareketle diriliyor. Masalların bize kattığı duyguları yaşamadılar, masalların hayal dünyamıza döşediği yeşil yollarda gezinmediler çünkü. Her şeye ve herkese ulaşmak sanal olarak ne kadar kolaylaştıysa, gerçekten hissetmek ve yüreklere ulaşmak o kadar zorlaştı. Teknoloji, kapitalizm ve materyalist bir hayatın duygudan yoksun ve bireysel yolcuları oldular onlar.

Ve yeşile kesim, hayvana zulüm, insana kıyım bu yolculuğun sefertasları.

Normalleştirme üç beş büyük biraderin dünyayı elinde tutma silahı.

Savaş normal, kıyım normal, ölüm normal, robotlaşmak normal, tutsaklık aslında özgürlükmüş gibi normal. Her şey olabilir bu dünyada insan eliyle hepsi normal.

Normalleştirme, isyanı, hak arayışını söndüren yangın tüpü.

Masalda hayrete düşmeyen çocuğun, kafasından ünlem işaretinin alınması operasyonudur normalleştirme.

Normalleştirme IQ (Intelligence quotient- matematik zeka)’yu tepelere çıkartıp, EQ (emotional quotient- duygusal zeka)’yu yok etmektir ki insanlar sorgulamasın, insanca duyguları kalmasın ki robotlaşmaları kolay olsun. Çünkü robotla baş etmek kolay, duygu ile baş etmek zordur!

Kıymayın efendiler, kıymayın güzelim dünyanın güzelim çocuklarına.

Almayın ellerinden masalları!

Yeşilim dünyanın yeşilim ağaçlarına,

Dostum dünyanın tüylü can dostlarına kıymayın!

BULUTLAR ADAM ÖLDÜRMESİN

 Analardır adam eden adamı

aydınlıklardır önümüzde gider.

Sizi de bir ana doğurmadı mı?

Analara kıymayın efendiler.

 Bulutlar adam öldürmesin.

Koşuyor altı yaşında bir oğlan,

uçurtması geçiyor ağaçlardan,

siz de böyle koşmuştunuz bir zaman.

Çocuklara kıymayın efendiler.

Bulutlar adam öldürmesin.

 Gelinler aynada saçını tarar,

aynanın içinde birini arar.

Elbet böyle sizi de aradılar.

Gelinlere kıymayın efendiler.

Bulutlar adam öldürmesin.

 İhtiyarlıkta aklına insanın,

tatlı anıları gelmeli yalnız.

Yazıktır, ihtiyarlara kıymayın,

efendiler, siz de ihtiyarsınız.

Bulutlar adam öldürmesin.

 Nazım Hikmet RAN.

 

Not: Yazılar ile ilgili hukuki sorumluluk yazarların kendilerine aittir

Yorumlar

VİLDAN ŞAHİN   -  Bağlantı 5 Ağustos 2021, 10:23

Aylin ablacım yine harika bir yazı olmuş. Kalemine yüreğine sağlık. Sayenizde anılarımı canlandırdım :)Teşekkürler..

Mustafa Önkü   -  Bağlantı 22 Temmuz 2021, 07:17

Ne kadar güzel ve dokunaklı yazılarınızı okumak.

Yaşar KALAY   -  Bağlantı 21 Temmuz 2021, 13:40

Kalemine yüreğine sağlık tebrik ederim.sağlıklı mutlu huzurlu günler.

Yorum Yaz

Aşağıdaki gerekli alanlara bilgilerinizi girmelisiniz. e-posta adresiniz yayınlanmayacaktır.

 karakter kaldı