REKLAMI GEÇ

BUGÜN ÖLSEM MUTLU ÖLÜRÜM

28 Aralık 2020 Pazartesi

Altı köşeli şekline hasta olduğum kar tanelerinin kirpiğime salıncak kurup sallanma vaktidir aslında!

Dilimin sıcaklığına sığınmaları lazımdır bir şarkının notaları gibi titreyip, kendilerinden üşüyerek bu sıralarda.

Saçımı ıslatmadan ağartmaları, göz hizamda ak semazenler olup, kendilerini haktan alıp halka vermelerinin zamanıdır. Tane tane dürüst sözler gibi kulağıma dolmalıdırlar. Aydınlık memleketler gibi gözümü boyamalıdırlar beyaza. Gözüm beyaza boyanınca yanılmış olmaz. Göz boyamak diyemeyiz buna nitekim.

Bu minik ırgatların pamuk ektikleri toprağa ilk basan olmalıydım şu günlerde, Neil Armstrong’dan hallice bir gururla. Ve kendimi arkamda hayat duruyormuş gibi güvenle bırakmalıydım beyazın ellerine tüm gövdemle tereddütsüz ve izim kalmalıydı yumuşak serinlik üzerinde ürpertisiz.

Sonra yattığım yerden kristal bir çocuk kahkahası salmalıydım âleme, Dâvud’un âvâzesi gibi değil hayır, bâki kalsın da istemem bir hoş sadâ gibi bu boş kubbede. Yankılansın yankılansın dağılsın dünya üzre, gitsin konsun ağlayan her çocuk yüze isterim. Dondursun gözyaşlarını dünyanın neresinde akmakta ise…

İşte böyle beyaz vakitleri bekleyip, kendimle söyleşirken bir baktım ki Aralık, koluna takmış Güz Hanım’ı altınlı zümrütlü gelin etmiş oturtmuş otağına.

Az gönül koysam da renklerine doyamadığım Güz Kızım hala eteklerini savurarak etrafımda dolanıyor diye de sevinmedim değil.

Sabah yine yeşilin sesini takabiliyorum kulaklarıma ve sarının solgun, narin güzelliğini gözlerime. Bulutlar her sabah ve her akşam muazzam bir sergi açıyorlar şahsıma özel. Güneşle bakışabiliyoruz çekinmeden kimseden. Hala ayva sarı ve hala nar kırmızı ve kutsanmakta bereket.

Hala her gün bir türbede gökten 3 kedi düşüyor, her biri güzel gönüllere sevgisini ekiyor.

Her sabah günaydınlar tanışıyor ılık baş eğmeleriyle ve sessiz dostluklar kuruluyor ayakların istemeden bastığı yaprak hışırtısında.

Sekiz yüz yirmi birinci yaşını kutlayan çınar, yaralarını sardığımızdan olsa gerek,  başımızdan döküyor altın varaklı konfetilerini teşekkür niyetine ve yaşama sevincinden bulaşsın diye sarılıyoruz buruşmuş ama yine de kuvvetli ellerine.

Her akşam tüylü canlar sokakta tok ve sıcak uyuyor bizim oralarda. Bu yüzden üzülmüyorum beyaz düşlerimin gecikmesine.

Umut çiseliyor sanki üzerimize,  gök mavisi bir umut ki erken öten horozu da kesmiyorlar artık. Her vakit öter oldular, alıştı buna muhit.

Bugün lâl bir gül goncası gördüm hayret hangi arada yetiştin de çıktın insan içine, ne vakit?

Demirden parmaklık vardı önünde, kırmaya niyetli,  gövdesini dayamış kanatıyordu hürriyet pahasına. Yaprağındaki gayretkeş karıncanın kendinden büyük umudundan güç alıyordu besbelli.

Evet, umut çiseliyordu bugün, kar beyaz düşlerimi ertelemeye değecek kadar güzel!

Fakat umut geleceğe ait değildi, bugüneydi.

 “Bugün ölsem“ dedim, “mutlu ölürüm!”

Muhtemel dudaklarımda asılı kalır bir mavi gülücük sonsuz genişlikte.

Ve bir şiir çıkar ceplerimden huzura dair.

Yüzümde görünmez bir tek iz ne pişmanlık ne de kederden.

Evet, bugün ölsem mutlu ölürüm, yanımda bir gülüşümü götürürüm.

Bütün umudumu dünyada bırakırım yürek yürek!

Umut kalanlara lazım…

SADECE VE SADE YAŞAMAK

Ne çok ne az,

yeteri kadar

keder ve haz.

Olması muhtemel olan,

ve olan,

olup da mazide kalan,

tıpkı bir yaprağın intiharı kadar

olağan.

Beklentisiz, yargısız

tiyatro izler gibi tarafsız,

bir ataçla tutturulmuş gibi yaşama

ve her sabah işe uğurlar gibi ölümü

bir öpücük kondurup dudaklarına…

 

 

 

Not: Yazılar ile ilgili hukuki sorumluluk yazarların kendilerine aittir

Yorumlar

Mustafa KÜTÜKCÜ   -  Bağlantı 29 Aralık 2020, 20:31

Edebî Metinler kategorisinde lise dengi okullarda ve hattâ üniversitelerde ders olarak okutulacak nitelikte güzel bir yazı okuttunuz bize Aylin Hanım. Teşekkür ediyor, ilhamınıza ve ömrünüze bereket diliyorum.

Yorum Yaz

Aşağıdaki gerekli alanlara bilgilerinizi girmelisiniz. e-posta adresiniz yayınlanmayacaktır.

 karakter kaldı