REKLAMI GEÇ

AKDENİZ MAVİSİ

31 Temmuz 2017 Pazartesi

Akdeniz Mavisi hastasıyım ben, kronik. Bunun anemik olanı da var ama bendeki mavisi. Yaz aylarında sık görülüyor ataklar. Nefes alamıyorsunuz, renk körlüğü başlıyor, bütün renkleri mavi görüyorsunuz.

5 yaşımda Bodrum’dan bulaşmıştı bu hastalık bana. Krizler, bayılmalar, kış aylarında evin içinde mayoyla dolaşmalar falan, zor günler geçirdim çok. Tedavisi yok diyorlardı. Bugün kendim keşfettim tedavisini ve bitti. Bodrum kendi hastalığına derman oldu ve kendisi bitirdi sağ olsun.

Tedavi süreci şöyle başladı ve gelişti;

İlk önce terliğimi koyacak kum bulamadım -Hani kumsal falan olur ya en kıytırık deniz kenarında bile, sahil filan da deriz adına, işte ondan yoktu. Oysa eskiden yürü yürü bitmezdi o kumsallar-Az ıslanmış çakıllara bırakabildim terliğimi. Sonra beyaz plastikten bir koloni birbirine yapışık olarak dalgaların ağzında nöbete durmuştu, üzerlerinden atlayarak bitişik nizam şezlonglardan birine tünedim, peştamalımı şezlongun koluna bağlamak zorunda kaldım ki suya düşmesin. Egeliyiz ya, Tavas Zeybeği adımlarıyla kimsenin üstüne basmadan maviye vasıl oldum. O da ne, şahane denizanaları var sevimli sevimli deyip gülümserken, gördüğüm beyazlıkların poşet ve peçete olduklarını fark edince gülüşüm dudaklarımdan gözlerime geçemedi. Sırf mavi buluşma için satın aldığım 5 numara deniz gözlüğüm, denizin altında görecek bir şey kalmadığını, yemyeşil yosunlar yerine, insan tozu bulunduğunu bana üzülerek haber verdi. Gözümde gözlüğüm olduğu halde gözlerimi kapatarak, köpek balığından kaçıyormuşçasına kulaçladım suları sahil dedikleri plastik kolonisine doğru. Mavi bana, ben maviye ağlıyorduk, gözyaşlarımız karıştı birbirine.

Terliğimin tekini yarı belime kadar tekrar suya girerek kurtardım.

Dedim mavi ölmüş, güneş yaşıyor, şöyle yürüyelim beraber. Adımımı attım artık sahil olmayan koloninin yanına doğru, ayağımın altında hafiften bir biftek varmış hissiyle sıçradım, aynı anda ezdiğim adamcağız da canhıraş bir çığlık attı. Güneşe baktım umutsuzca, ellerini açtı, gözlerini indirdi çaresiz.

Şımşırık çıktım sahil taklidi yapan kıyıya sırtını dayamış beton yola, yol ya bildiğiniz arabalar falan geçiyor belli bir saatten sonra. Oh misss gibi egzoz kokusunu çekiyorsunuz ciğerlerinize afiyetle.

Mılığım yıkılmış vaziyette bir popoluk yeri zor bulduğum “patisserie” ye oturdum, çay söyledim. Derdimi ummana döktüm, asumana inledim kimse dinlemedi, bari derdimle demleneyim niyetindeyim. İçtim çayımı bir kadeh rakı parasına, o da burnumdan geldi mi?

Bir anda artık Akdeniz Mavisi hastalığımın yok olduğunu fark ettim. İyileşmiştim çok şükür. Yine de yılların alışkanlığı hastalık da olsa, insan ayrılırken hüzünleniyor.

Gittim bağrıma 2000 yıllık taşları bastım, teselli ettim kendimi..

Akdeniz Mavisi bundan böyle ruhumda kalan tuzunda şiirlenecek…

ORTA
Yine Bodrum’dayız
Ortakent’in yalısında.
Yalının tam ortasında bir kaya.
Denizin içine yerleşmiş,
kayanın üstünde bir adam
elinde makaralı oltası,
o adam benim babam.
Ha kaya, ha babam
ikisi de sabır taşı.
Gün devrilmeye meyletti mi,
ıslak bir gün kurusunda
buluşurlar,
son eflatun huzme
siyaha teslim olana dek.
Gün devrilir,
babam direnir
iki gümüş ışıltı uğruna.
Çocuk tayfası merakta
kırk kişiye kaç çimdik
fosfor düşecek…
Son çimçim
geri döner oltanın ağzında.
Babamın dingin ruhu,
yorgun bedeni taşımakta.
Belki de kendini bulurdu
o kayalık zamanlarda.
Ben şimdi
babamı arıyorum
Ortakent’in,
Yahşiyalı’nın
tam ortasında…

Not: Yazılar ile ilgili hukuki sorumluluk yazarların kendilerine aittir

Yorumlar

Göksel Altınışık   -  Bağlantı 1 Ağustos 2017, 23:20

Biz de benzer duyguları yaşadık. Ali’nin bu ayki yazısını okumanı öneririm. Köşe yazarları yazın, yaz izlenimlerini anlatmış.
Yine çok güzel anlatmışsın. Şiirine bayılmıştım zaten…

Yorum Yaz

Aşağıdaki gerekli alanlara bilgilerinizi girmelisiniz. e-posta adresiniz yayınlanmayacaktır.

 karakter kaldı